“Şark Meselesi” emperyalizmin Osmanlı’yı parçalama tertibine verdiği ana başlıktır. Bu tertibin alt başlıları ise Türkleri Avrupa’dan sürüp çıkarmak ve Osmanlı topraklarından bir Ermenistan ve Kürdistan yaratmaktır. Bu paylaşım tertibini kökleri 1815’deki Viyana Kongresi’ne dayanmaktadır.
Dönemin emperyalistlerinin tartışma konusu, Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılacağıdır. 
Fransız Tarihçisi Albert Sorel ise “Türkler Avrupa’ya ayak bastığı günden beri Şark Meselesi zuhur etti.” diyerek, meselenin aslında bir “Türk Meselesi” olduğunu vurgulamıştır.
Bir başka Fransız tarihçi Sinyobos ise Şark Meselesi ile ilgili olarak “ On sekizinci yüzyıldan itibaren Avusturya-Macaristan ve Rusya devletleri, Osmanlı Devleti’ni istila etmeye ve onun Hıristiyan tebaasını isyan ettirmeye çalıştı. Bu çalışmalar; Fransa aleyhine açılan savaşlarla (ihtilal ve imparatorluk savaşlarıyla) inkıtaa uğradı. 1815 yılında Osmanlı Devleti hâlâ mülki tamamiyetini muhafaza ediyordu. Rusya’nın bu tehdidi ve Osmanlı Devleti’nin ne olacağı, bir mesele idi. İşte bu meseleye bir süre sonra isim takıldı ve Şark Meselesi denildi.” demiştir. Sinyobos’a göre; “Şark Meselesi”nin aktörleri, yalnız Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rusya, İngiltere, Fransa, Osmanlı Devleti ve Osmanlı Devleti sınırları içindeki gayrimüslim unsurlar olmamıştır. Polonya ve hatta İsveç dahi “Şark Meselesi”nin içinde bulunmuştur.”
Günümüzde Şark Meselesi’nin alt başlıklarından olan Kürt Sorunu ve Ermeni Soykırımı gibi dayatma ve tertiplerin içinde eli, kolu olmayan emperyalist devlet var mıdır acaba?
“Şark Meselesi”nin tarihi süreç içindeki gelişmesi 1815 veya 1838 – 1923 arasında şu şekilde seyretmiştir:
1-Balkanlar’daki Hıristiyan milletleri Osmanlı tabiiyetinden kurtarmak
2-Hıristiyan toplumları isyana teşvik ederek, önce onların muhtariyetlerini sonra da istiklallerini temin etmek
3-Hıristiyanlar için reform istemek ve onların lehine Bab-ı Âli nezdinde müdahalede bulunmak
4-Türkleri Balkanlar’dan tamamen atmak
5-İstanbul’u Türklerin elinden geri almak
6-Osmanlı Devleti’nin Asya toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan cemaatler (azınlıklar) lehine reformlar yaptırmak, muhtariyet elde etmek ya da mümkün olursa istiklallerine kavuşturmak
7-Anadolu’yu paylaşmak ve Türkleri Anadolu’dan çıkarmak.
Uzun sözün kısası, "Şark Meselesi" bitmemiştir. Osmanlı Devleti coğrafyasından, Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasına yönelen bir şekilde, canlılığını korumaktadır.
Arnold Joseph Toynbee’ye göre; üstü örtülmüş gibi görünen Şark Meselesi hedeflerinin gerçekleşmesi için, ya Türkleri Anadolu’dan atmak ya da Türkleri Hıristiyanlık’a kazandırmak gerekmiştir. Bu noktada; Şark Meselesi’ni yaratan devletler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sarsmak için, Türkiye’nin bir mozaikten ibaret olduğu tezini ileri sürmeye başlamışlardır.
Peter Alford Andrew’un “Türkiye’de Etnik Gruplar” adını taşıyan kitabında, kırk yedi etnik grup üzerinde durmuş ve ülkenin bir mozaikten ibaret olduğu tezini ileri sürmüştür. Sayılan etnik gruplar arasında; Çerkezler, Gürcüler, Hemşinler, Lazlar, Keldaniler, Lazlar, Nusayriler, Süryaniler, Yezidiler, Zazalar ve benzerleri yer almıştır. Çerkez tarihi kronolojisi, Lazların tarihi, Gürcülerin tarihi, Yezidilik, Yezidilerin kökeni gibi azınlık-etniklik bilinci taşıyan yayınlar da, Türkiye’nin mozaik olduğu varsayımına hizmet etmiştir. Eğer aranırsa her ulus devlette bu türden unsurlar bulmak mümkündür.
Tarih boyunca kurulan ulus devletlerin ırk temelinde kurulmadığını farklı milliyetlerden (etnisite) oluştuğunun altını özenle çizmeliyiz.
Süreç ise her dönemde haklı olandan değil, güçlü olandan yana bir seyir izlemiştir. Güçlü olan devletler, zayıf olanı ortadan kaldırmak ya da kendisine seçtiği hedefi parçalamak için, her türlü yolu kullanmışlardır. Ülkeleri çökertmek için ekonomilerine el atılarak kürsel çetelerin denetimine bırakılmaktadır. Özelleştirmenin dayanılmaz cazibesi…
Tarih, “Düveli Muazzama”nın, yöneldiği hedeflere, koordinatlar kısmen değişmiş gibi de olsa, Şark Meselesi ve alt başlıklarının süregeldiğini göstermektedir. Sözün özü; Mustafa Kemal’in “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel, Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, milli kültürüne düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.” ifadesinde, kendisini bulmaktadır.
Şark Meselesi’nin dünden bugüne iki ana hedefi vardır. 1.Türkleri Hıristiyanlık’a kazanmak,
2.Türkleri Türkiye’den kovmak.
Son dönemde giderek artan misyonerlik çalışmalarını, Hıristiyan nüfusun olmadığı yerlere açılan kiliseleri, atanan papazları, Vakıflar Yasası’nın değiştirilerek verilen ayrıcalıkları hatırlayarak sürdürelim yazımızı…
Fransız Tarihçi Albert Sorel’in, “Türkler Avrupa’ya ayak bastığı günden beri, Şark Meselesi zuhur etti” sözünün yanına İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener’in, “Türkleri dünya haritasından silinceye kadar, harbe devam etmeliyiz” sözü de koyunuz…
İşte o zaman 21. yüzyılın Türkiye’sinde yaşananları sebep-sonuç ilişkisi bağlamında algılayabiliriz.
Emperyalizmin 1. Şark Meselesi hamlesi Mustafa Kemal önderliğinde Türk milletine dayatılan Sevr Anlaşması’nın tarihin çöplüğüne atılmasıyla bitmiş, ancak 10 Kasım 1938’den sonra giderek artan bir hızla 2. Şark Meselesi için tertipler sahne almaya başlamıştır.
Köy Enstitüleri’nin kapattırılması, Milli Eğitim’in ABD’li uzmanlara teslim edilmesi, Fullbright Bursu ile yurtdışına götürülen gençlerin kendilerine hizmet etmek üzere eğitilmesi, Türk Ordusu’nun içinde de Amerikancı kadroların yetiştirilmesi, parti, sendika ve derneklere sızılarak yapıların içerden yönlendirilmesi, tarımın çökertilmesi… Ve özelleştirme dayatmasıyla ekonominin küreselleştirilmesi… Siz bunları milli olan değerlerin genleriyle oynayarak emperyalizmin hizmetine verilmesi olarak da okuyabilirsiniz.   
AB'nin kendisini "Avrupa Topluluğu" olarak adlandırdığı dönemde “Dönem Başkanlığı tarafından şöyle bir açıklama yapmıştır. "...Avrupa Parlamentosu'nda, Türkiye'de federal özerklik meselesi önemli bir yer tutmaktadır. İsyandan önce de bu mesele önemli yer tutmuştur..." 
Bu açıklamayı yapan zamanın "Avrupa Topluluğu Dönem Başkanı" PKK terör örgütünü "bir isyan hareketi" olarak tanımlamaktadır. Yani olay terör değil, siyasi nitelikli bir isyan hareketidir. Son dönemde "bu siyaset" anayasamızdan Türk adının silinmesinden, milli devlet (üniter devlet) yapısı esasından koparılması yolundaki siyasi talep ve çıkışlara kadar uzanmıştır.
İngiltere devlet arşivi... "FO 371/20864/E5529" numaralı belge…
Yer, Londra'da “The National Archives”… İngiltere devlet arşivi... "FO 371/20864/E5529" numaralı belge Seyit Rıza’nın İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı mektubun arşiv numarasıdır.
Bu mektup emperyalizmin ve işbirlikçiliğin tarihinde ne ilktir ne de son olacaktır.
“Üç milyon Kürt, sesimden ekselanslarına sesleniyor ve hükümetinizin manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı sizden istirham ediyor. Dersim Generali Seyit Rıza”
Emperyalizmin 2. Şark Meselesi’ne 21. yüzyılda Büyük Ortadoğu Projesi denilmektedir. Alt başlıklarından biri de Kürt Meselesidir. Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den alınacak topraklarla “Büyük Kürdistan”ın kurulmasıdır. 22 Devletin sınırlarının yeniden çizilmesidir. “Arap Baharı” denen tertiptir.
“Şeyh Sait, Seyit Rıza, Mustafa Barzani neyse Öcalan da odur”  
800 delege ile toplanan DTK’nin sonuç bildirgesini okuyan Aysel Tuğluk, “Tarihte Kürt liderleri ne ifade ediyorsa, Abdullah Öcalan’da onu ifade ediyor. Hükümet ve kamuoyu bilmelidir ki, Kürtler siyasetçileriyle, kurumlarıyla hiç bir değerine asla sırtını dönmeyecektir. Şeyh Sait, Seyit Rıza, Mustafa Barzani neyse Öcalan da odur. Müzakerenin kesildiği yerden başlaması gerekir. Sonuç alınabilmesi için de Öcalan’ın özgürce siyaset yapabilmesinin koşulları yaratılmalıdır. Üzerindeki tecrit kaldırılmalıdır. Yeni Anayasa Kürtlerin kendi coğrafyasında dilini, kimliğini, kültürünü özgürce yaşayıp geliştirebileceği, gelecek nesillere aktarabilecek güvenceye bağlanmalıdır. Kürtler dilsiz, kimliksiz ve statüsüz birlikte yaşamayı reddetmektedir. Birlikte yaşam önerimiz ve arzumuz demokratik Türkiye, Özerk Kürdistan şeklinde formüle edilmiştir demektedir. Meraklısı için parantez… (Büyük Abi'nin Çocukları 11- Figen Özen)  
“İngiltere’nin Kürt halkına yüz yıllık bir borcu vardır”
Yer İngiltere… Kent ise Londra… BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş İngiliz parlamentosunun alt kanadı olan “House of Commons”da yaptığı konuşmada Kürt sorununun çözümünde belirleyici olan noktanın Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı olduğunu belirterek öncelikle bu hakka saygı duyulması gerektiğini söylemiştir.
Demirtaş BDP’nin “Kürt kimliğinin tanınması, bütün halkların kendi öz dillerini özgürce kullanabilmesi, Kürtlerin kendi kimlikleriyle örgütlenme ve politika yapma özgürlüğünün sağlanması ve demokratik özerklik altında Kürt halkının kendi kendini yönetmesi” olmak üzere dört temel talebinin olduğunu belirterek, “Son seçimlerde Kürt halkının yarıdan fazlasının bu çerçeveyi desteklediğini ve aslında Kürt halkının kendi kaderini belirlediğini” ileri sürmüştür…
“Şeyh Sait, Seyit Rıza, Mustafa Barzani neyse Öcalan da odur.” Sözüne mim koymuştuk değil mi?
İngiliz hükümetinin Kürt sorununun derinleşmesinde özel bir yeri olduğunun da altını çizen Demirtaş, “İngiltere’nin Kürt halkına yüz yıllık bir borcu vardır” diyerek Şeyh Sait’ten Seyit Rıza’ya, Mustafa Barzani’den Öcalan’a giden zincire yeni bir halka eklemiştir.
Demirtaş, akan kanın durdurulması için İngiltere’nin çözümden yana lehine bir tutum takınması gerektiğini, yeni anayasanın yapım sürecinde Kürt halkının verilecek desteğin belirleyicisi olduğunu söylemiştir.
Ortadoğu’nun kaderinin belirlenmesinde Kürtlerin son derece kritik bir konumda olduğunu belirten Demirtaş, özellikle Suriye ve Irak’ta Kürtlerin belirleyici bir dinamik olduğunu ileri sürerek “Bizim Türkiye için söylediğimiz her şey dört parçaya yayılmış Kürtlerin tümü için geçerlidir. Bu anlamda dört parçadaki Kürtlerin bir araya geleceği Kürt Ulusal Konferansı’nın toplanması bizim için hayati önemdedir” demiştir. (02 Şubat 2012 Aydınlık Gazetesi)
Gelelim S. Demirtaş’ın “İngiltere’nin Kürt halkına yüz yıllık bir borcu vardır” sözüne…Emperyalistlerin insanlığa karşı yaptıkları sömürü, soykırımlar, katliamlar için bir hesap borcu vardır. Ama kendi menfur emellerini gerçekleştirmek için ülkelerdeki etnik yapıları ve inanç farklılıklarını kullanarak insanları birbirine kırdırırken olaylar istedikleri gibi seyretmeyince meydanı bırakıp ilk kaçanlar emperyalistlerdir. Ol sebepten de kimseye vefa göstermek gibi bir anlayışları yoktur.
Osmanlı’nın yumuşak karnı Ermeniler, Kürtler ve Araplardı emperyalistler için ve bu kartları kullandılar. Vahabi mezhebi İngiliz Müstemlekeler Bakanlığı’nın emriyle kurulmuş bir örgüttür. Başarılı da olmuşlardır Osmanlıyı bölmede inanç kartını kullanmada. Ancak Ermenileri ve Kürtleri kullanmada aynı başarıyı gösterememişlerdir. Çünkü Mustafa Kemal diye bir devrimci tarih sahnesine çıkmıştır. Bunun en güzel ifadesi Winston Churchill’e aittir. “Her şeyi düşündük, planladık ama Mustafa Kemal’i hesap edemedik” Bu söz  durumu kısa yoldan anlatmaktadır.
Yenilen pehlivan doymaz hesabı emperyalizm Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra da Türkiye’yi bölmek için gerici isyanlar çıkartmıştır. Bu isyanlarda etnik köken ve inanç kartlarını kullanmıştır. 1945’den sonra emperyalizmin patronu ABD olmuş ama kullandığı kartlar değişmemiştir.
Barzani Bağımsızlık Peşinde…
Basına yansıyan iddialara göre Kuzey Irak Kürt lideri Mesut Barzani bağımsız devlet ilanı kararı almış ve Talabani’nin Irak Yurtsever Birliği, PKK ve Kürt muhalefet hareketinde Nurşivan Mustafa’nın Goran (Değişim) grubuyla görüşmelere başlamıştır.
PKK’nın Türkiye’de ayaklanmaya varacak hazırlıkların yanı sıra uluslararası alanda yeni hamleler peşinde olduğu basına yansımıştır.
Avrupa’daki PKK kaynaklarından sızan bilgilere göre Birleşmiş Milletler’e başvurulacaktır. Halen BM’de Kürt sorununun ele alınması ve Kürtlere gözlemci statüsü tanınması için 18 bin başvuru yapıldığı ileri sürülmektedir. (28 Ocak 2012 Aydınlık Gazetesi)
Son dönemde milletin tüm milli değerlerine, en başta Atatürk olmak üzere, Türk ordusuna, andına, milli bayramlarına, gençliğe hitabeye ve hatta İstiklâl Marşı’na başlatılan sistemli bir saldırı Türk milletinin tarih sahnesinden silinmesi için sürdürülen Haçlı Savaşı’nın dayatmasıdır.
Ne diyordu İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener?, “Türkleri dünya haritasından silinceye kadar, harbe devam etmeliyiz”…
Emperyalistlere cevabı ise yine Türk milleti verecektir. Her türlü etnik, dini, siyasi ayrılığı öteleyerek emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı birleşecek onları yeniden denize dökecektir. Emir Kocatepe’den verilmiştir. “Türk milleti, ilk hedefiniz Akdeniz’dir… İleri!”