Bu yıl benim yılım olacak!
    Böyle başladım yola.Yarım kalan eğitimime ve hayatıma tekrar şekil verdim.Birçok güzel insanla tanıştım.Bunlar benim için şanstı.Onların sayesinde bugün birçok artım var hayatımda.Bundan sonra durmak yok diyorum.Gelin bundan sonra hep beraber diyelim.Toplum olarak bunu hepimizin yapması gerektiğini düşünüyorum.
    Öncelikle ilk yaptığım işi, dersimi sizinle paylaşmak istiyorum:Diksiyon.
    Anadil, birey için sadece duygu, düşünce ve isteklerini bildirmek amacıyla kullandığı bir araç değil aynı zamanda onu, içinde bulunduğu toplumun bir üyesi yapacak, toplumla özdeşleştirecek, ona sosyal kişilik kazandıracak bir araçtır.
     Konuşma, bir konunun zihinde tasarlandıktan sonra karşımızdakilere sözle iletilmesi işidir.Dolayısıyla, konuşma, zihinsel gelişim, kişilik oluşumu ve toplumsal ilişkilerin bir yansıtıcısıdır.
      Konuşma becerisinin geliştirilmesinde, aile önemlidir.Oysa, bireyin gerek zihinsel eğitimi, kişilik gelişimi, gerekse toplumsal iletişimindeki başarısı açısından son derece önemli bu konuşma becerisinin gelişimine,toplumumuzun ne aile kesitinde ne de eğitim kurumlarında gereken önem verilmektedir.
     Konuşma eğitiminin temel amaçları, toplum karşısında korkmadan, rahatça, konsantrasyon eksikliği hissetmeksizin konuşmak, hazırlıksız konuşabilmek, etkili konuşmanın kurallarını bilmektir.Soluğu ve sesi düzenli; jest ve mimikleri bilinçli; süre, tonlama, ezgi,ulama, kavşak ve  durağı kapsayan bürün dizgesini etkileyici bir biçimde seslendirmektir. Görüldüğü gibi, konuşma, sadece sözcüklerin ses dizgesi aracılığıyla başkalarına aktarılması değildir. Diğer iletişim biçimlerinde olduğu gibi kendine özgü kuralları ve yöntemleri vardır.
     Ünlü filozof Hamann'ın bir sözü, "Konuş ki seni görebileyim" der. Öyleyse, sözün insanla, insanın da sözle özdeşleştirilmesi doğal bir sonuçtur. Toplumsal olarak, konumuzun konuşmak, sorunumuzunsa susmak olduğunu düşünürsek, sorunun çözümlerine nasıl ulaşabiliriz? Öncelikle toplumumuzun sözden korkutulduğu, söylemekten yıldırıldığı, sadece susmanın öğretildiği bir toplum modeli çizdiğini söyleyebiliriz. Bunu pek çok atasözü de kanıtlamıyor mu? "Söz gümüşse, sükût altındır", "Bülbülün çektiği dili belasıdır", "İki dinle, bir söyle", "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar", "Dilini tut, danayı güt"... Öte yandan pek çok filozofun sözlerini de şöyle sıralarsak, konuşmanın mı, yoksa susmanın mı daha önemli olduğu açıkça fark edilecektir. "Kişiliğiniz sesinizde gizlenmiştir", "Düşünce+Söz+Ses=İşte insan!", "Konuşmanın işlevlerinden biri de, insanlar arası uzaklığı azaltmaktır", "Konuş, kim olduğunu söyleyeyim", "İnsan ne söylüyorsa odur", "İnsan dilinin altında gizlidir", "Bilenler söylemiyor, söyleyenler bilmiyor", "Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi, bilmez ki sorsun, bilse sorardı", "İnsanda dilince değişir kader, ya yurda baş olur, ya başı gider"...
      Yaşamın her alanında konuşan,konuşma durumunda olan, konuşturan, dinleyen, dinleten herkes Türkçe konuşma dilinin ve konuşma eğitiminin sağlayacağı becerilerden yararlanmalı ve başkalarını da yararlandırmalıdırlar.
     Albert Einstein "Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır" der.