İstanbul'da 6 Aralık 2019 tarihinde Maturidi Yesevi Otağı ve Kırım Tatar Türkleri Derneğinin düzenlediği "ÇAĞLARI AŞAN BİLGE İMAMI AZAM EBU HANİFE " Bilgi Şöleni vardı. On iki öğretim üyesi Ali Duman hocamın koordinasyonu ve Otağ’daki kardeşlerimin özverili çabasıyla bir araya geldi ve kitap yayınlandı. Şimdi sırada İmam Maturidi’nin aynı şekilde okunması var. 

Burada Ebu Hanife ve etik politik tavrı hakkında bir sunum yaparak;

● Hanefi fıkhı Maturidi akaidi Yesevi kültürü Şii-Selefi çatışması dışındaki Müslüman aklının işleyişini anlama çabası olup, bir Sünnileştirme amacı gütmeyen yani sünnilik adıyla Arap Selefi aklının, Şiilik adıyla Fars aklının ekonomi politik savaşının mezhebi çatışma gibi gösterip meşruiyet sağlanmasını reddederek nesep bağının Jeo-felsefi yorumunu hedeflediğini;

● 45 milyon Şiî/Caferi Türkü'nün dertlerini anlarken, Doğu Türkistan ve Kırım'a yönelik uygulamalar ve Müslüman halkların umursamazlığının nedenleri üzerinde durulmasını;

● Şimdi Afganistan-Pakistan denilen ama aslında bir zamanlar medeniyet mihveri olan İpek Yolu' nun bir hattı olan Güney Türkistan'ın jeopolitik konumuna ve tarihsel temellerini felsefi açıdan yeniden yorumlamayı öncelediğini belirttim.

Yine bu bağlamda “Milli Türkistan Davası: Pax Türkistan: Doğu Türkistan'da neler oluyor?” sorusu bağlamında Çağ Üniversitesinde Prof. Dr. Esat Arslan, Dr. Abdullah Manaz ile birlikte yaptığımız panelden bahsederek  Türk konuşan ümmetin yaşadığı sorunlar olunca Müslüman aklının tutulup kaldığı tesbitini gündeme getirdim.

● Ey Türkçe Konuşan Ümmet/Senin İçin Kimler Ağlasın?

Cemal Kurnaz hocamızın 9 Aralık 201 tarihli paylaşımı her şeyi özetliyor aslında. "Ey Türkçe Konuşan Ümmet/Senin İçin Kimler Ağlasın? Samimiyetsizlik, ikiyüzlülük hiç bu kadar kendini göstermemişti. İslamcılarımız şaşıdır, ne görür ne işidir. Her şeyimiz sahte. Ağlıyorsak siyaset ağlıyoruz. Ağlamıyorsak siyaseten ağlamıyoruz. Bir gözümüzden yaş akarken, öbür gözümüz gülüyor. Ümmet, sadece Filistin'den, Arap sokağından mı ibaret? Arakan'a gösterilen ilgi Türkçe konuşan Müslümanlardan neden esirgeniyor? Bu, öğrenilen bir sessizlik. Bunu bir öğreten var. Öğretmenleriniz kim sizin? Sezai yazmadı diye mi oluyor bunlar? Orta Doğu'dan başka coğrafyanız yok mu sizin? Âkif'imizi de mi okumuyorsunuz? Ümmeti tevhit edemeyenler, ayırımcılık yapanlar, nasıl tevhitten söz edebilir? Ey Türkçe konuşan ümmet, ne büyük günahın varmış, ne ağır imtihanın varmış, sen ne yaptın bunlara? Bütün bunları hak edecek ne yaptın?"

● Bir Bilinç Yarılması Örneği: Doğu Türkistan

Bu iki akademik etkinlikte Müslüman halklardaki bilinç yarılmasını Türkistan olunca daha net olduğu iyice ortaya çıktı.Biz Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak için felsefi okumalar yaparken yakın hedefimizin Türkistan Türkiye irtibatının tarihsel temellerini yeniden güncellemeyi, uzak hedefinin ise Türk Felsefesi olduğunu belirtiyoruz. Maturidi-Yesevi Otağı ve Kırmızılar Derneği bu konuda Çorum Aydınlar Ocağı’nın destekçisi sivil toplum kuruluşları, buralar vasıtasıyla kamuoyuna ulaşıyoruz.

Çorum Aydınlar Ocağı, Felsefe ve Tarih Topluluğu olarak temel hedefimiz; Hitit Üniversitesinde Türk Düşünce Tarihi dersi bağlamında bir zamanların medeniyet mihveri olan İpek yolunun iki ucu yani Türkiye ve Türkistan irtibatının fikri, dil ve ticari açısından işbirliğine katkı yapacak çalışmalar yapmaktır.  

● İpek Yolu; Yeniden Gündemde

Malum olduğu üzere UNESCO’nun kararıyla 1988 yılında Büyük İpek yolu: Milletlerin Diyalog Yolu- başlığıyla büyük bir program başlatıldı. Bununla Orta Asya sanatının meşhur araştırmacısı G.A. Pugaçenkova’nın belirttiği gibi, bu proje “Dünya, düşmanlık ve savaşın tahripkâr güçlerine karşı koymak için muhtelif ülkelerin ve milletlerin, siyasi sistemlerinin ve ideolojilerinin barış içerisinde inkişafı yolunda bütün insanlığı ilgilendiren bir bütünleşmenin gerekli olduğuna kanaat getirmesinin simgesidir. 

Avrasya’nın iç kısmından Baltık denizinden Karadenize kadar uzanan bir kıstaktan doğuya doğru 4500 km ötede Yenisey’e ve Kuzey Kutbundan güneyde Türkiye kadar devam eden bölgeyi (heartland) elinde bulunduran dünya siyasetinde önemli rol oynayacaktır. Hiçbir deniz gücü bu kara hâkimiyetine karşı direnemez.  (Süha Göney, Siyasi Coğrafya, İstanbul. 1993, s.27-28) Bu bağlamda eğer biz, İç Asya ve Ön Asya arasında eğer nitelikli bir işbirliği ve uyum sağlanabilirse, bütün (Doğu/Batı-Güney) Türkistan coğrafyası sahip olduğu yeraltı ve yer üstü kaynaklar açısından ekonomik yönden büyük gelişmeler sağlanabilir. Böylece Türkiye ve kardeş devletler stratejik açıdan dünya siyasetinin belirlenmesinde önemli aktörler haline gelebilir.

● Türkistan ve Umursamazlık

Felsefeyi Anadolu’da yeniden yurtlandırma projemizi jeo-felsefe açıdan değerlendirmek için öncelikle Türkistan hakkındaki umursamazlığımızın gitmesi gerekiyor: Türkistan, yani Türklerin yaşadığı bölge, VI yüzyılda çok geniş bir saha özellikle İç Asya için kullanırken, IX-X asırlarda İdil-Volga’dan Orta Avrupa’ya kadar uzanan Hazar ve Macar ülkeleri ve nihayet XII yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanılmaya başlanmıştır. 

Günümüzde Afganistan'ın kuzeyi diye söylenen yerler,  yani Belh, Feryap, Kunduz şehirlerinin olduğu bölge aslında. Badahşan’dan Herat’a kadar olan bölgenin Güney Türkistan olduğunu; tarihsel olarak Gaznelilerden itibaren bu bölgede kurulan Türk Devletlerinin varlığını hiç gündeme getirmiyoruz. Oysa bu bölge Ural’lardan Hindikuş dağlarına kadar Türklerin yaşadığı Büyük Türkistan coğrafyasının güneyi olduğu için de halk arasında Güney Türkistan olarak da biliniyor. 

Tekrar tarihe dönersek, Mısır kölemen Devleti toprakları da Türkiye diye anılıyordu. Orta Asya, Doğu ve Batı kültürleri arasında bir köprü, geçiş bölgesi olması açısından dünyada önemli bir coğrafi konuma sahiptir. Kara Hakimiyet Teorisine göre, buraları dünyanın kalbidir.

İncil’de Bereketli Hilal diye bahsedilen, bir ucu Fergana vadisinde diğer ucu Anadolu’ya kadar uzanan Maveraünnehir (bir zamanlar ismi Seyhun olan Sirderya, Ceyhun yani Amuderya olan) nehirlerin arasındaki bereketli toprakların diğer ucu Ata meken denilen Türkistan. Buhara ve Semerkant, Amuderya, Otrar/Farab, Yesi ve Savran gibi kadim Türk şehirleri de Sirderya hattı üzerinde kurulduğunu hatırlayalım. Horasan üzerinden Mezopotamya da denilen ve en önemli bölgesi Çukurova’daki Ceyhan ve Seyhan, Fırat ve Dicle nehirlerine kadar ulaşan yerler. Göktürk abidelerinde inci diye nitelendirilen yerlerin Taşkent ve Fergana arasındaki yerler olduğunu düşünürsek bölgenin önemi her açıdan ortaya çıkar.

Türkistan-Türkiye derken kadim dünyanın en verimli bölgelerindeki fikri ve siyasi hareketliliklerin incelenmesini ve “Kent Türkleri” olan Oğuzların insanlık birikimine olan katkılarını kast ediyoruz. Ceyhun’un kadim zamanlardan bu yana İran ve Turan nesilleri arasında sınır olduğunu ve hükümranlık savaşlarının yapıldığını da düşünürsek günümüzdeki mücadelelerin tarihsel temelleri biraz daha netleşebilir. Bir de bireysel bilinçliliğin devamı için bu isimlerin Anadolu’daki köy, mahalla, kasaba, şehir isimlerine aynen konulduğuna dikkat ederek, Türklerin aslında daim olarak jeo-felsefi bilinçte olduğu da ortaya çıkar.

● Çin’in Doğu Türkistan Politikası

Şimdi bu bağlamda Doğu Türkistan’ın  jeo-politik konumunu 14/12/2018 tarihinde Çorum Türk Ocağı Şubesindeki seminerde sunduğum bilgeleri vereyim: Coğrafi olarak Çin’in Batı ile iletişiminin arasında iki önemli engel var.  Bunlar, 5000 km uzunluğundaki dev Taklamakan Çölü ve Çin sınırını boydan boya kaplayan Çin Seddidir.

Bu açıdan Doğu Türkistan, çölün ilerisinde ve setin arkasında kalan ve bu yönüyle Çin’in Batıya açılan penceresi konumunda. Coğrafi konumun siyaset üzerindeki etkisi ve coğrafi olarak avantajlı bölgelerin stratejik olarak da avantajlı olmaları gerçeği, Doğu Türkistan’ı Çin için vazgeçilmez hale getirmekte.

Bu nedenle Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarından çekilmek ve burada bağımsız bir devlet kurulmasına izin vermek yerine, baskı ve şiddetle yerli halka işgali kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bir yandan da haber alma ve iletişim özgürlüğü de dahil olmak üzere her türlü özgürlüğü ortadan kaldırıp, Doğu Türkistan’ı kapalı bir kutu haline getirerek, bölgeyi mümkün olduğunca dünya gündeminden uzak tutmaktadır.

Çin’in en batı noktasını oluşturan bu topraklar, Soğuk Savaş döneminde Çin tarafından, Sovyet tehdidine karşı tampon bölge olarak kullanılmıştır. Bu yönüyle Çin’in söz konusu topraklar için atacağı her türlü adım, hem kendisinin hem de bölge ülkelerinin güvenliğini ve istikrarını doğrudan ilgilendirmektedir.

Çin’in Doğu Türkistan’a olan ilgisini sırf jeo-stratejik kaygılarla açıklamak mümkün değildir. Bu bölge aynı zamanda zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir ve toprakları da çok verimlidir.

● 7 milyar 472 milyon yuan (1 milyar 230 milyon dolar) tutarında bin 243 proje  çervesinde 31 yeni maden alanı keşfedildi.

● 335 milyar 700 milyon tonluk kömür rezervi,

● 1 milyar 100 milyon tonluk demir rezervi,

● 5 milyon 600 bin tonluk kurşun-çinko rezervi ve

● 260 bin tonluk volfram-tin rezervi

Görüldüğü üzere 21. yüzyılın Kuveyt’i olarak da anılan Doğu Türkistan, petrol, doğal gaz, uranyum, kömür, altın ve gümüş madenlerinin bolluğu ile dikkat çekmektedir ve bu yönü ile Çin’in en önemli hammadde kaynaklarından biridir.

Doğu Türkistan’ın petrol ve doğal gaz üretiminde Çin’in ikinci önemli merkezi haline geleceği açıktır. Zengin doğalgaz, kömür ve bakır yatakları da bu bölgeyi Çin ekonomisi için vazgeçilmez kılmaktadır. Çin topraklarında çıkarılan 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan topraklarında yer almaktadır. Bu da Çin’in toplam maden ocaklarının %85’ini oluşturur

● Tüm bu madenlerin yanı sıra Doğu Türkistan’ın Çin’in en büyük pamuk üretim merkezlerinden biri olması bölgenin Çin için taşıdığı önemin bir diğer nedenidir.

● Çin’in Doğu Türkistan’a enerji konusundaki bağımlılığı Tarım Havzası’ndaki petrol kaynakları ile de sınırlı değildir. Çin sanayisi için hayati önem taşıyan, Orta Asya Türk Devletlerinden gelecek herhangi bir boru hattının doğal güzergahı Doğu Türkistan olacaktır. Böyle bir taşıma sisteminin Çin için sağlıklı ve güvenilir olmasının en garantili yolu ise Doğu Türkistan’ın kendi denetimi altında bulunmasıdır.

● Bütün bu cabalar Çin ekonomisinin temel taşlarından biri olan bu bölgeyi tam anlamı ile Pekin’e bağlı hale getirebilmektir.

Sonuç: Türk Dünyası olunca tutulan Müslüman aklının özgürleşmesi Fars ve Arap akıllarının işleyişinden farklı olduğu, dini siyasete alet etmeyen bir öğreti olarak Hanefi-Maturidi öğretiyi Yesevi kültürüyle yaşamasının önemi güncellenmelidir. Bunlar teorik olarak yapılacaklar, pratikte yapılması gerekeni ise Kazakistan Kurucu Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in şu ifadelerinde görebiliriz:

“Orta Asya Devletler (Türkistan) Birliği” projesinin hayata geçirilmesin sağlanmasıyla maksimum güvenliği, dünya topluluğuyla maksimum entegre olma şartları gerçekleşebilir. Ön Asya’da kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin de katılımıyla İpek Yolu Projesi yeniden bir medeniyet mihveri haline gelebilir.”

Bunu kızıl Elma’nın güncellenmesi olarak görebiliriz: Turan’dan kasıt, Türk milletinin tarihi ülküsünün simgesi olarak “Kızıl Elma” tasavvuru olduğunu,  belirli ve sabit bir yer anlamına gelmediğini, her dönemin kültürünün onu yeniden ve somut bir hedefle belirlediğini düşündüğümüz zaman Türkiye ve Türkistan irtibatının sürekliliğini sağladığını söyleyebiliriz.

Öncelikle ekonomik ve kültürel birliktelik, dil, iş ve fikirde birliği temin sağlandığı zaman Kızıl Elma yeniden konumlandırılır. Bunun sürekli olmasından kasıt da budur, yani her daim yeni ülküler çerçevesinde toplumu ilerletir. Bu aslında Türk Cihan Hâkimiyetinin uzak hedeflerini belirlemektir.