Günlerden cuma. Cuma namazı için camideyiz. Deprem bölgesinde vaaz konusu doğal olarak deprem. Müftü bey vaazda anlatıyor:’’Ey cemaat önce 17 Ağustos akabinde, 12 Kasım depremini yaşadık.Bölge olarak, ülke olarak telafisi mümkün olmayan  acı yaşadık. Ancak bu acının içerisinde hakka, hukuka riayet etmeyen, fırsatını bulunca hepsini kapmaya çalışan az da olsa insanlar görülüyor. Bazı afetzedeler bir tane bulamazken, bunun yanında doyumsuz insanlar çok fazla malzeme kapmanın peşine düşebiliyor. İşte bize yakışmayan bir örnek. Bir vatandaşın 47 tane battaniye aldığı ortaya çıkmış… Tek kelimeyle EL-İNSAF…!  Yeterli miktarda battaniye alamadığı için, üşüyerek sabahlayan afetzede varken, az gözlülük gösterip onlarca battaniye almak olur mu? Bu ne insanlığa sığar, ne de dine….’’

                           Diğer taraftan tabiri caizse bazı vatandaşlarda beleşçilik hastalığı başlamış.Afeti de bahane edip, durmadan şikayetçi oluyorlar.Normal dönemlerde sahip olamadıkları şeyleri bile afet döneminde niye yok diye eleştiriyorlar. Bu nedenle çadır kentlerde hakla birebir ilişkisi olan personel çok zorlanıyor… Tabi bunun yanında sabır gösterip, bu acı günde buna şükür diyerek memurları üzmeyen insanların sayısı da az değil. Onlara bu vesile ile teşekkür ediyorum….Aslında işin özü eğitimden geçiyor.

                           İl kriz merkezinde telefonlara – fakslara bakıyorum. Gerede’den bir bayan ağlayarak arıyor. Ses tonundan anlaşılıyor ki  çözemediği bir sıkıntısı var.Oğlu süper lise de okuyor ve Vakıflar yurdunda kalıyormuş. Deprem nedeniyle yurt binası hasar gördüğünden kapatılmış. Dolaysıyla çocuğu açıkta kalmış. Ev uzak olduğundan gidiş dönüş problemi çıkmış. Kadıncağız yalvarıyor… ‘’Ne olur bir yardımcı olun. Çocuğum okulu bırakmasın.Çalışkan bir çocuk….!’’ Bize de karınca kaderince telefonda teselli etmek ve durumun çözümü için yetkililere iletmek düşüyor.

                          Yaşlı bir teyze geliyor.’’Eşim felçli çadır da yaşayamıyoruz, evde de çok korkuyoruz. Evdeyken deprem olursa kendimi mi kurtarayım, yoksa felçli eşimi mi ?’’ diye soruyor. Hadi bakalım teyzeme hangi yetkili personel verebilecek ikna olabilecek cevabını… Bazen insan iki arada bir derede kalabiliyor.

                         18 yaşında bir bayan geldi. Eşi rahatsızmış hüngür hüngür ağlıyor. Utana, çekine yardım istiyor. İstediği öyle ahım şahım bir şeyler değil. Biraz pirinç, biraz şeker, biraz çay… ah varlığında kadri kıymetini bilebilsek! İnsanoğlu ne hallere düşebiliyor.

                          Valilik önünde kurulan kriz merkezi girişinde sadece ANAP irtibat bürosu mevcut. O da kapalı tutuluyor… Onun yanında Bolu muhtarlar derneği başkanlığı var.

                          Kucağında bebekle bir bayan  kriz merkezine doktoru şikayet için geldi.Çocuğu hastaymış.’’Efendim çocuğum hasta.Sabah 08.30’dan beri sağlık ocağında bekliyorum.Doktor yok.Ne zaman geleceğini de bilen yok.Sizin çocuğunuz hasta olsa ne yapardınız?...’’  diye yetkilere soruyor.

                          Efendim dedim ya kriz merkezinde faks işlemlerine bakıyorum.İhtiyaç bildirim çizelgesini periyodik Ankara’ya bildiriyoruz. Bunların arasında ‘Diş hekimi ihtiyacımız var ‘ diye Ankara’ya faks çekiyoruz. İkinci gün bir diş hekimi geldi. Kriz merkezinde ilk benimle karşılaşınca sıkılmasın diye biraz samimi davrandım, ilgilendim. Beraber çarşı pazarda gezdik. Dedi: ‘’Ben falanın köylüsüyüm… Burada kalmam. Yarın geri giderim.(!) Dedim nasıl gideceksin ki?  Bu bölge de size de ihtiyaç var. Sonuç mu? Kolay… Diş hekimi ikinci gün geri iade edildi… Anladım ki; insan hangi görevi ifa ederse etsin, birazcık vicdanının sesini dinleyebilmeli. Çok önemli bir mazereti yoksa,  geri gitme imkanı olsa bile kalabilmeli.Çünkü bu tür görevler insanın ömründe belki bir defa denk gelir.Onu  da imkanlar oranında en iyi şekilde ifa etmeye çalışırsa, hem vicdanen mutlu olur hem de çoluk çocuğuna anlatabileceği bir anısı olur diye düşünüyorum. Bilmem katılır mısınız? Tabi bunu yanında günü dolsa bile uzattıran doktorlarımızın da olduğunu unutmadan belirtmeliyim.

 Sevdiğim sözler : ‘’ BOYASINA GÜVENEN HALI, GÜN YÜZÜNE ÇIKMAKTAN KORKMAZ.’’

                                      ( İşini hakkıyla yapmaya çalışan, denetimden hiç korkmaz.)