Bugün derin tarihsel geçmişine rağmen Türk yükseköğretiminin, kadim değerlerini evrensel ilkelerle harmanlayarak gelecek kuşaklara aktarmak ve geliştirmek yönünde yeterli çalışma sistematiğine sahip olduğunu söylemek güçtür. Bu nedenle okumakta olduğunuz bu yazı daha önce konuşulmayanı ve tartışılmayanı tartışmayı, yani kısaca üniversiteyi münevversite yapmanın sağlayacağı faydaları ele almakta ve bu konunun önemine dikkat çekmeyi hedeflemektedir.

Literatüre bakıldığında tarihsel olarak dünyanın en eski üniversiteleri arasında ilk sıralarda Türk üniversitelerini(medrese), Fas, İtalyan, Çin, İngiliz ve diğer bazı ülkelerin yükseköğretim kurumlarını görüyoruz. Bu durum kurumsal birikim, kültür ve tarihi derinlik bakımından esasen en eski üniversitelere sahip olan Türkiye’nin büyük bir şansı olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte büyük şans olarak ifade ettiğimiz tarihsel derinlik ne yazık ki dünya üniversiteler sıralamasındaki bugünkü arzu edilen düzeyde olmayan konumumuzu açıklamakta yetersiz kalıyor.

Tüm dünyada kitle öğretime odaklanmış üniversitelerin ana işlevinin lisans ve lisansüstü diplomalar vererek öğrencilerini mezun etmek ve bir meslek sahibi yapmak olduğu biliniyor. Oysa ki esas olan üniversitelerin, mezunlarını sadece bir meslek sahibi olmasını sağlamanın ötesinde kendini sürekli geliştirmeyi ve nitelik artırmayı hayat biçimi haline getirmek, geçerli ve rekabette avantaj sağlayan bilgi ve beceriyle donatmak, toplumsal sorumluluklarının farkında olmasını sağlayacak bir anlayışla öğrencilerini yetiştirmesi gerekir. Dolayısıyla üniversite demek sadece meslek elemanları yetiştirmek, eğitim ve araştırma-geliştirme faaliyetlerini yürütmek olmamalıdır. Her ne kadar çok kolay olmasa da üniversite, çok daha güçlü bir bilinç ve içerikle bireye nüfuz ederek mezunlarını münevver yani aydın yapacak (en azından aydın olma potansiyeline sahip olanları işleyecek) bir kurumsal yapının adresi olmalıdır.

Üniversite mi yoksa Münevversite mi?

başlığında iki kavram var. Bunlardan ilki “üniversite” ki dilimizdeki karşılığı “medrese”dir, diğeri ise bizim kavramsal yakıştırmamızla “münevversite!” yani “münevver ocağı”dır. Tabi ki burada toplum faydası gözetildiğinde tercih edilmesi gereken üniversitenin münevver insanların ocağı olmasıdır. Burada yanlış oluşabilecek bir algıyı hemen başta önlemek için aydın(münevver) olmanın mutlaka üniversite eğitimi almayı gerektirmediğini de belirtmiş olalım.

Günümüzde üniversite kavram olarak tüm dünyada yüksek öğretimi tanımlamak üzere yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu kavram kavramın kökeni Latince’de ki “universitas”, yani bütünlüğü olan, aynı amaca hizmet etmek üzere çalışan öğretenlerin, bilginlerin oluşturduğu topluluk. Dolayısıyla söz konusu kavram bugünün üniversitelerini yani yüksek öğretimi tanımlıyor ve kitle öğretiminin bir sonucu olarak münevver(aydın) yetiştirmeyi gözetmiyor.

Münevverler Ocağı!

Yukarıda belirtildiği gibi “münevver” kelime anlamıyla “aydın kimse” demekse de, sıfat anlamıyla ‘aydınlatılmış’ anlamına gelmektedir. Dolayısıyla üniversite özellikle öğretimle birlikte bilimsel araştırma ve geliştirme, yayın ve yayım yapan kurumsal yapılar olarak münevver insanlar yetiştirmeyi de öncelikleri arasına almalı, bunun içinse uygun öğretim müfredatı geliştirmek yönünde çalışılmalıdır. Tabi ki kitle eğitimi veren üniversitelerde bu çok kolay olmasa da özellikle elit eğitim veren üniversiteler ve yeni oluşturulacak münevversitelerle bu alanda başarı sağlanabilecektir.

Bu çerçevede konu ele alındığında Türk yükseköğretimini yeniden planlamak önemli bir çalışma ve ilgi alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Yükseköğretimi yukarıda tartıştığımız hususları dikkate alarak, yani üniversiteyi münevver ocağı yapmak yönünde yeniden planlamaya başladığımızda inanıyorum ki Türk yükseköğretimi, oluşturacağı özgün misyon ve vizyonuyla kadim değerlerini evrensel ilkelerle yoğurup yaşatmayı başaracaktır ve bu şekilde yapılandırılan yükseköğretim ülkemizin sürdürülebilir kalkınmasına, muasır medeniyet seviyesine ulaşmasına ve yeni ufuklara doğru yol almasına büyük katkılar sağlayacaktır.