DURUM TESPİTİ
İslam dünyası Sünni-Şii çatışması adı altında mezhepler savaşı ile  birbirini kırmaktadır; b ubir nevi Batı dünyasında din/mezhepler çatışmasını andırmaktadır. Artık Batı aydınların küresel sömürge meşruiyetini temin için medeniyetler arası savaş tezine gerek kalmadı, şimdi Müslümanlar medeniyet içi savaş ile zaten birbirini kırmaktadır. Aslında bu çatışmanın teolojik temeli, Şii-Neo selefi söylemdir.  Körfez merkezli Arap kabileciliğinin (Vahhabiliğin) selefi söylem adı altında kendini güncellemesi ve Sünni yapıyı temsil ettiğini iddia etmesi ile mevcut siyasal ve ekonomik yapılara meşruiyet sağlanmaktadır.
Bu yapının tarihsel selefilik ile irtibatı yok denecek kadar az olduğu için Yeni/neo- Selefi söylem diyoruz. Bu bakış açısı Mısır’da mevcut diktatörü Sünni İhvanu’l-Muslimin’e karşı destekledi. Çünkü İslam dünyasında Şii-Neo Selefi/Vehhabi çatışmasının dışında kalan ve bu oyunu bozabilecek iki güçten birisi Mısır, diğeri de Türkiye idi. Mısır, Reşid Rıza ve Muhammed Abduh gibi rasyonalist ve özgür düşünürlerin geleneğini devam ettiren ve İhvan da bunu önemli oranda benimsemiş Şii-Selefi kutuplaşmasının dışındaydı. Nitekim Sisi Selefilerin de desteğiyle seçimi kazandı ve ilk kutlayan Suudi Arabistan oldu, İran da öyle. Devlet başkanı Türkiye’de Sisi’yi kutladığını söyledi, çünkü İslam dünyasında en önemli güçlerden biri olan Mısır devre dışı kaldı. Türkiye, doğal olarak seçimle gelen Mursi’nin devrilmesini kınadı ve sert tepki verdi. Ama reel politik mi zorladı, yoksa şu ana kadar ki duruştan vazmı geçildi bilemiyorum, Türkiye Cumhurbaşkanı da kutladı en sonunda!
Türkiye, Mısır’da neo-selefi söylem ile karşıt durumdayken, Suriye’de Şii-Nusayri işbirliğine karşı körfez merkezli radikal ve dinci neo-selefi söyleme destek verdi. Ve şimdi Kaide bağlantılı örgüt İshid Musul’u işgal etti ve konsolosluğumuzu bastı. Üstelik, Konslosluğun kuşatma altında olduğunu ve tedbir alınması gerektiğini söyleyenler olduğu halde, bir şey yapılmamış olsa gerek ki, resmi görevlileri, çoluk çocuklarıyla birlikte bilinmeyen bir yere götürdüler. Üstelik zekamızla alay ederek, kaçırılma yok, soruşturma prosedürleri bitene kadar güvenli bir yere götürüldüler, denildi. Kamyon şoförlerimiz de kaçırıldı.
Diyeceğim o ki, biz, laik ve demokratik yapımız, Hanefi-Maturidi geleneğin ürünü olan Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti sürekliliğinin gereği olarak bu mezhep/din savaşlarının dışında olmamız gerekirken, tam göbeniğine düştük. İçeride PKK ve yandaşlarının Türk bayrağını gönderden indirme, yol kesme dahil her türlü eylemi yapabildiğini düşündüğümüz zaman içeride ve dışarıda durumumuzun pek iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz. Biz, alanımız gereği sorunun dini boyutu ile ilgileniyoruz.
Neo Selefi söylem, bizim doğrudan bağlantımız olan  İç AsyaBalkanlar ve Kafkaslardaki çalışmaları ile aslında Sünni öğretinin tek temsilcisi konumuna geçmiş durumda. , Güneydoğu Asya, Afganistan ve Pakistan’daki durum da ortada zaten. .
·BİR MEŞRUİYET ARACI OLARAK MEZHEP SAVAŞLARI
Kadim dünyada Enerji arz ve üretim merkezlerinin 2/3 Müslüman halklar (Türk ve Arap) yaşadığı bölgelerde olup, Şii-Neo Selefi çatışması bölgelerin istikrarsızlaştırmasına ve dolayısıyla küresel güçlerin hegemonyasına yaramaktadır. Çünkü bölge halkların çıkarına hiçbir küresel güçe karşı  savaş yapılmamakta, Müslüman müslümanı öldürmekte, üstelik bunu din adına yaptığı tabiri caizse medeniyet içi çatışmalar olmaktadır. Yani medeniyetler arası savaş tezine bile ihtiyaçları kalmadı Batılı güçlerin.
Son yıllarda ülkem adına bir umudun vardı; İslam milletlerinin Türkler dışındakilerin çatışmaları had safhaya ulaşması(hilafet savaşları, mezhepler ayrılığı); siyasi, iktisadi, içtimai açıdan merkeze tarafsız Türkleri oturtmuştu. Maalesef son uygulamalar ile bu avantajımızı kaybetmek üzereyiz. Laik, demokratik ve AB projesi ile yönü daima Batı’ya muasır medeniyet seviyesini aşmaya kilitlenmiş, dini farklılıkları koruyup kollayan Osmanlı kültürünü tevarüs etmiş Türkiye, Mısır ve Suriye’deki tutumu ile şii-selefi çatışmasına dolaylı da olsa katkıda bulundu, bugün (11/6/2014) itibarıyla Anadolu’dan önce Türk ve Müslüman olan Musul, bu çatışmanı merkezi oldu ve Konsolosluğumuz daki çalışanlar kaçırıldı.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsundaki on altı yıldız, Arap kültürü dışında şekillenen bir siyasal ve kültürel yapı tarafından kurulan devletleri simgeliyor. Bu yapının dini/teolojik temelleri irade hürriyeti, sorumluluk ilişkisini rasyonel bir tarzda kuran, ahlak ve siyaset arasındaki ilişkiyi de bu bağlamda kuran Hanefi- Maturidi  öğretidir. Şii-Selefi çatışması dışında kalma ihtimali olan Mısır, mustağrabedir, yani sonradan Araplaşmış kavimlerden oluşur, darbeci Sisi ve Körfez ülkelerindeki baskın öğreti olan Selefilik, buradaki yapıyı pasifize etti. Suudi Arabistan öğretisi ile çatışan İran’ın niçin Sisi’yi tebrik ettiğini bir de bu bağlamda düşünelim lütfen. Ardından Obama’nın tebrik etme gerekçesini, İslam aleminin medeniyet içi çatışmalarla sürekli istikrarsızlaştırılması bağlamında ele alalım.
· ÖNERİ:
HANEFİ MATURİDİ ÖĞRETİ yeniden güncellenmeli,
A)Onun insanın irade hürriyetine, sorumluluğuna verdiği önem,
B)Din ve Riyaset arasında çizdiği hassas çizgi
C)Din ve Şeriat arasındaki farklılık üzerine kurduğu çoğulcu söylem ile
D)Atayurt (İç Asya) ile Anayurt (Türkiye) arasındaki kültürel ve manevi bağ yeniden kurulmalı.
Böylece İpek yolu medeniyet mihveri olarak yeniden işlevsel hale gelebilir. Şii-selefi çatışmasının uluslararası politikalarda meşruiyet aracı olarak kullanıldığı iyice belirginleşir ve Türkiye bu kumpastan kurtulabilir.
Ayrıca bu bağlamda, HANEFİ MATURİDİ geleneği yüreklere taşıyan Ahmet Yesevi ve Nakşi geleneğin yorumunun Anadolu’da temsilcisi olan güzel insanlar ve hayatları gündeme getirebilir.