ADD Çorum Şube Başkanı Uğur Demirer; ‘Bir Adalet ve Demokrasi Haftası’nda daha emperyal güçler ve hain işbirlikçilerinin alçak cinayetlerle aramızdan aldığı devrim şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.’ ifadesinde bulundu.

ADD Çorum Şube Başkanı Uğur Demirer’in açıklaması şöyle:

‘Ülkemizi karanlığa sürükleyen 12 Eylül 1980 faşist darbesinin zeminini oluşturma amaçlı siyasi cinayetlerin ikinci perdesi, 31 Ocak 1990 günü Ankara’daki evinin önünde kurşunlanarak alçakça öldürülen Kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy’un aramızdan bedenen alınması ile açıldı. Seri cinayetlerin diğer önemli halkası ise, 24 Ocak 1993 günü Kalpaksız Kuvvacı Uğur Mumcu’nun arabasına konulan bomba ile paramparça edilmesiydi.

İşte her yıl bu iki cinayetin işlendiği 24 Ocak ile 31 Ocak tarihleri arasındaki ADALET VE DEMOKRASİ HAFTASI’nda çeşitli etkinliklerle, hem tertiplerin arkasındaki gerçekleri, hem bu suikastların nedenlerini ve sonuçlarını irdeliyor, hem de aziz şehitlerimizin kanlarını yerde bırakmama kararlılığımızı yineliyoruz.

Yılmaz Kemalist, sarsılmaz devrimci ve hukuk savaşçısı Prof. Dr. Muammer Aksoy; ülkemizin Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden kopması, Laik Demokratik Hukuk Devleti olmaktan uzaklaşarak karanlık bir geleceğe sürüklenmesi tehlikesinin farkına varan 49 Cumhuriyet Aydınıyla birlikte, 19 Mayıs 1989 tarihinde Atatürkçü Düşünce Derneğini kurdu. Derneğimizin kuruluşu emperyal güçlerle işbirlikçileri karanlık odakları çok rahatsız etti. 8,5 ay geçmeden Muammer Aksoy’u katlettiler. Cinayetin üzerinden 32 yıl geçmesine karşın tetikçiler ve arkasındaki güçler bulun(a)madı.

Muammer Aksoy yaşamı boyunca o kadar çok ve çeşitli ihanet odağını rahatsız etmişti ki; Cumhuriyet ve laiklik düşmanları, çok uluslu petrol tekelleri, darbeciler, 1961 Anayasası karşıtları, kadın haklarını ayaklar altına alanlar, aklın özgürleşmesinden, özgür bireyden ve Uluslaşma bilincinden korkanlar, emek, gençlik ve öğretmen örgütlenmelerini tehdit olarak görenler, üniversite özerkliğini hazmedemeyenler, Kemalizm’i ve Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye idealini boğmak isteyenler…

Muammer Aksoy cinayeti ile başlayan tertipler dizisi, üzerine kararlılıkla gidilmediği için, yeni suikastlerle yol almayı sürdürdü. Kurucumuz Doç. Dr. Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter ile süren bu vahşet, 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu suikastı ile yeni bir boyut kazandı. Mumcu’nun katli ülkemizi derinden sarstı. Devletin bütün kademeleri bu cinayetin faillerini ve azmettiricilerini bulmaya söz vermesine rağmen, atılan her adım kimi ellerce engellendi. Adeta herkes bu cinayetin çözülmemesi için elinden geleni yaptı.

Uğur Mumcu da Muammer Aksoy gibi o kadar çok hain odağın üzerine gitmiş, önemli kısmını da açığa çıkarmıştı ki, Mumcu’yu bu odakların her biri öldürtmüş, hatta el ele vererek cinayeti birlikte işle(t)miş bile olabilirlerdi… Bölücü terör örgütü PKK, silah ve uyuşturucu kaçakçıları, Abdi İpekçi’yi öldürüp Papa’yı vurduranlar, kamu ihale vurguncuları, Ermeni terörüne kurban giden elçilerimize zırhlı görünümlü tenekeden araba satanlar, laiklik ve Kemalizm karşıtları, imamların maaşlarını ödeyen Aramco’cular, 12 Eylül faşizminin kucağında hayat bulan teokratik devlet özlemcileri…

Uğur Mumcu’dan sonra da devam etti siyasi cinayetler. Eşref Bitlis, ADD Genel Başkan Yardımcımız Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ve yine bir 24 Ocak günü Diyarbakır halkının sevgilisi, vatansever Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan, aynı karanlık güçlerce benzer şekilde katledildiler.

Emperyalizm ve işbirlikçileri; topluma önderlik eden aydınları ve hukuk devletinin saygın kamu görevlilerini ortadan kaldırarak hem bir korku ortamı, hem de çıkarlarını korumak, planlarını gerçekleştirmek için uygun zemin yarattılar.

ABD emperyalizminin istihbarat örgütünce desteklenen, önce cemaat denilerek semirtilen, sonra FETÖ adıyla anılan malûm paralel yapılanma ise, bu sislenmiş ortamda, iktidarların aymazlığından yararlanarak devlete, özellikle eğitim, sağlık, mülki idare, ordu, yargı ve emniyet kadrolarına yerleşti, hatta mülki idare, yargı ve emniyeti neredeyse ele geçirdi. Bir sonraki aşamada; Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Amirallere Suikast ve diğer kumpas davaları ile bir yandan yurtsever subayları ve Kemalist aydınlarımızı hapse atarken, bir yandan da mıntıka temizliği yaparak devlete yerleştirdiği müritlerinin önünü açtı, yükselmelerini, etkin görevlere gelmelerini sağladı. Öyle güçlen(diril)mişti ki; kurguladığı iddianamelerle seri aydın cinayetlerini bile hapse attığı yurtsever aydın ve subaylarımızın üzerine yıkmaya çalıştı. Ordumuzun bölgemizdeki ve özellikle deniz kuvvetlerimizin Karadeniz, Ege ve Akdeniz’deki caydırıcılığına büyük zarar verdi. Kumpaslarının çöktüğü aşamada büyük şehirlerde bombalar patlatarak kitle katliamları düzenledi. Nihayet 15 Temmuz 2016 günü darbe girişiminde bulundu. Emperyalizm güdümlü bu hain darbe girişiminin Kemalist Subaylarımız, namuslu emniyet güçlerimiz ve milletimiz tarafından önlendiğini de hep aklımızda tutacağız.

Hain katilleri ve sahiplerini tanıyoruz… Ulusumuz örgütlü demokratik toplum olmayı başardıkça özgür düşünce karanlığı boğacak, yarınlar aydınlanacaktır.

Türk halkı değerli aydınlarını yok eden bu cinayetleri ve öldürülen kahramanlarını hiç unutmayacak, bu terör ortamı karşısında asla umutsuzluğa kapılmayacak ve BİR GÜN MUTLAKA, ama mutlaka bu cinayetlerin hesabını soracaktır.

Başta AK SAÇLI BİLGEMİZ Muammer Aksoy ve KALPAKSIZ KUVVACIMIZ Uğur Mumcu olmak üzere yitirdiğimiz tüm yurtsever aydınlarımızı saygı, minnet ve özlemle anıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak, vatan topraklarında Kemalizm’in ışığı hiç sönmeyecek