Garip mahlasıyla gönüllere taht kuran sanatçı zorluklar çekerek halkın gönlünde taht kurmuştu.

“GARİP” EFSANEVİ BİR ÇINAR HALİNE GELDİ

Sevenlerini ve ailesi üzüntüler içinde bırakan sanatçı UNESCO tarafından yaşayan insan hazinesi olarak kabul edilip İTÜ Devlet Konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüştü. Bağlama ve türkü deyince akla ilk gelen isimlerden olan Neşet Ertaş, 1938'de Kırşehir'de doğmuş ve çocukluğunu köyünde geçirmişti. Müzikle babası saz ustası Muharrem Ertaş sayesinde ilkokul yıllarında tanışan ozan önce keman, ardından bağlama çalmayı öğrendi. Babasıyla birlikte düğünlerde saz çalıp türkü söylemeye başlayan Ertaş hayatını bu şekilde devam ettirdi. Annesinin ölümünün ardından Yozgat’ın Kırıksoku köyüne yerleşti. Bir lokma ekmeğe muhtaç olduğunu söyleyen Neşet Ertaş küçük kardeşinin ölümü ve ardından babasının askere gitmesiyle iyice garip kalmıştı. Yozgat’ın Yerköy İlçesi’ne yerleşti. Zaman geçtikten sonra babasının da deyimiyle “Garip” mahlasını kullanmaya başladı. Türkülerindeki imzası artık Garip mahlasıydı.1950 yıllarında İstanbul’a gidişiyle başlayan profesyonel müzik hayatı onu günümüze kadar taşıyıp efsanevi bir çınar haline getirecekti.

“SON NEFESİME KADAR SİZİN YANINIZDAYIM”

1957 yılında çıkardığı ilk plağı olan "Neden Garip Ötersin Bülbül" dinleyenler tarafından çok sevilir ve ardından kasetler ve plaklar birbirini takip eder. Leyla adlı bir güzele gönlünü kaptıran sanatçı babasının ısrarlarına rağmen Leyla ile evlenir ve evliliği on yıl sürer. Bu evlilik yüzünden babasıyla da arası açılmıştır. Sanatının en güzel türkülerini karısı Leyla’dan ayrıldığı yıllarda besteler. Yazımı kışa çevirdin, Kendim ettim kendim buldum, Hata benim günah benim suç benim, Evvelim sen oldun ahirim sensin gibi türkülere o dönem imzasını atar.1965 ve 1975 yıllarında Türkiye’de Neşet Ertaş rüzgârları eser. Onun bu türküleri gün görmemiş mekânlara kadar ulaşır. Konserinin birinde “Son nefesime kadar sizin yanınızdayım. Gönüllerinizin türabıyım” diyen sanatçı gerçektende son nefesine kadar halk için türküler söyler. 1980’lerde en şöhretli zamanlarını yaşarken ilk hastalığı Ankara’da sahne sırada hastalandı. Efsanevi sanatçı felç olmuştu. Talihsizlik yine onu bırakmamıştı ve bu kez babasını kaybetti. Almanya’ya gitti. Babasının emaneti artık ona geçmişti. Babasının ardından içine kapanan sanatçı kendi inzivasına çekildi. 2000 yılına girerken İstanbul’da bir konserle sevenleriyle tekrar buluştu. Otuz yıllık hasretin ardından sevenleriyle buluşmanın mutluğunu yaşamıştı. Türkiye’yi şehir şehir dolaştı ve sayısız halk konserleri verdi.

“BEN HALKIN SANATÇISIYIM”

Türkülerine bestelerine aşkı, yoksulluğu anlatan sanatçı mütevazı kişiliği ile de milyonların dikkatini çekmiştir. Süleyman Demirel zamanında “Devlet Sanatçısı” unvanını “Ben halkın sanatçısıyım. Devlet sanatçısı ünvanı benim için ayrımcılıktır” sözleriyle geri çevirmiştir. Neşet Ertaş’a "Bozkırın Tezenesi" lakabı ise ünlü yazar Yaşar Kemal takmıştır. Bağlama çalarken tellere vurmaya yardımcı olan tezene lakabını sonuna kadar hak eden büyük usta hep bu lakapla anıldı. Neşet Ertaş, İzmir’de tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu.