2002’den beri girdiği karanlık tünelden çıkamıyor Türkiye. Eğitimde ve ekonomide eşit şartlarda olmayan, sınıf ayrımının derinleştiği tüm geri kalış ülkelerde olduğu gibi, bizi de sahte demokrasi tramvayına bindirdiler. Badem bıyıklılar ordusunun küçük beyinlerine hapsettiler. Sonuçta defalarca dönüp aynı noktaya geldik: Terör…
Kaçak Saray’ın müdavimi, parmağında oynattığı muhalefet partileriyle rejime meydan okuyor. Onun hayalindeki BAŞKANLIK sistemi çoktan kuruldu aslında ancak kendisi rejimin değiştiğini söyleyerek geç bile kaldı. Onun rejiminin, ABD’deki başkanlık sistemiyle filan da alakası yok. Herkes Obama’nın topal ördek misali karar almakta ne kadar zorlandığını biliyor. Uzun adamın kurduğu “başkanlık” ise tam da hayalindeki gibi “dokunulamaz-yargılanamaz-indirilemez” olacağı bir kalkanın güvenliğinde yaşamaktı. Bütün ipleri elinde tutacağı, yargıyı ve güvenlik teşkilatını kendine bağlayacağı, basını maymuna çevireceği bir sistem…
Ancak uzun adamın ipleri boynuna dolanırsa diye duyduğu endişe, kendisini daha korumacı bir alana sıkıştırmasına sebep oldu. Ektiği kin ve nefret tohumları Türk toplumunu giderek daha da derin ayrılıklara itti. Önceleri “Kürt sorunu vardır” dedi. 2000’de durmuş olan terör, 2004’ten sonra bu söylemlerle yeniden azmaya başladı. Gel zaman, git zaman bu söylemleri tekrarladı, hatta bir konuşmasında önce “Kürdistan”, sonra “Lazistan” dedi. Lazistan pek fazla ilgi görmedi ama diğeri malum, azmaya devam etti. 2012’de TSK, PKK’ya karşı güneydoğuda başarılı operasyonlar yaptı. Her zaman tehditkar konuşan PKK, bu tür durumlarda eski taktiğini kullanarak yumuşadı, “çözüm” dedi. 2012’den sonra yeniden asker kışlasına, polis karakoluna çekildi. Operasyonlar yasaklandı, PKK silahları şehirlere kadar indirdi. Uyuşturucu kaçakçılığı yapmaya devam etti. Bunların hiçbiri devleti yönetenleri harekete geçirmezken, 7 Haziran seçimlerinde alınan sonuç etkili oldu.
Oylar HDP’ye kayınca ve AKP tek başına iktidar olamayınca önce “açılım” sonra “çözüm” bitti. Uzun adam çözümü buzdolabına kaldırdığını açıkladı. Seçimlerden sonra uzun adamın diğer adamı Yalçın Akdoğan HDP’ye “siz çözümü artık rüyanızda görürsünüz” demişti. Çünkü Oslo’da PKK’yla masaya oturan AKP, bu pazarlıkların kendileri lehine bir oy patlamasıyla sonuçlanacağını varsaymışlardı. Akabinde İmralı’daki Apo teröristinin de oluruyla Dolmabahçe mutabakatı yapıldı. Doğu ve güneydoğudan oylar geldiğinde ve HDP baraj altında kaldığında sözde çözüm süreci masalı bu çerçevede devam etti. Ancak PKK asla silah bırakmadı, HDP de kronik ilişkilerini sürdürmeye devam etti. AKP hükümeti, her seçimden önce vereceğini söylediği tavizlerle karşı tarafı oyaladı, seçimleri “terörsüz” atlatma yoluna gitti. Uyuyan düşman, seçimlerden sonra güçlenerek uyandı.
VER BAŞKANLIĞI, AL ÖZERKLİĞİ formülü tutmadı. Çünkü uzun adam, “başkanlık” ilan ettireceği 400 kukla milletvekiline ulaşamadı… İşte bu ara Suruç’ta bombalar patladı, gencecik insanlar öldü. IŞİD’in üstlendiği bu saldırı karşılığında, PKK namluyu yine asker ve polislerimize çevirdi. Malum PKK, batının koalisyon desteği olmasa, IŞİD’le yüz yüze savaşacak bir örgüt değil. Onlar ancak arkadan kurşun sıkmayı, çocukları dağa kaçırmayı, uyuyan askerleri pencereden tırmanıp öldürmeyi, hamile eşinin yanında alışverişteki askerleri öldürmeyi, sivilleri kalaşnikofla taramayı ve bomba patlatmayı bilirler. Yani sadece arkadan vuran bir terör örgütüdür PKK… Bir ayda 50’ye yakın şehit verdik. Toplamda 100’e yakın vatandaşımız öldü. TERÖRÜ ve teröristi hiçbir şekilde kınamayan, sülalece terörist olan HDP’liler ise aldıkları % 13’ün rahatlığıyla sırtlarını terör örgütlerine dayamaya devam ediyorlar.
KAFAYA KEKLİK KONMUŞ… Tayyip Erdoğan örtülü seçim gezilerine mi başladı? Bir de gazetelerde kafasına keklik konmuş haliyle gülen fotoğrafları… Farkındalar mı kendileri? Memleket yangın yeri gibi. İnsanlar huzursuz ve umutsuz. Karabasan gibi tepemize çöken, koalisyon kurdurmayan, erken seçime zorlayan bir rejimle kuşatılmışız. 7 Haziran’da seçim oldu. Geldik Ağustos ayının ortalarına, 2,5 aya yaklaştı, hükümet kurulamadı. Eski başbakanla ve uzun adamla yola devam… Herkes gibi benim de içimde, uzun adamdan hiç kurtulamayacakmışız gibi bir his var artık. Göstermelik seçimlerle olmuyor bu işler. Ortada güçlü bir muhalefet değil, yaşlanan bir muhalefet var. Yepyeni ve sürükleyici kadrolar gelmeli siyasete…
Hırsızlar mı milletvekili oluyor? Teröristler mi milletvekili oluyor? Çok bağıran daha çok haklı mı oluyor? Nedir bu yaşadıklarımız ve ne zaman son bulacak?
KOALİSYON görüşmeleriyle CHP’yi 30 gün oyaladı AKP, şimdi sıra MHP’de… Sanırım MHP’ye bu kadar zaman kaybettiremeyeceklerdir, keza Devlet BAHÇELİ’nin daha uyanık olduğunu düşünüyorum. CHP’nin de yapması gereken en fazla 1 haftalık bir süre ayırmasıydı. Malum, olmayacak duaya amin denmez. Ancak CHP’yi bir ay boyunca parmaklarında oynattılar. Üstelik uzun adamın parmaklarıyla…
Ben en başında, AKP’nin ya MHP ile bir koalisyon, ya da erken seçim düşüncesinin olduğunu tahmin etmiştim. Ancak aklı başında olan hiçbir parti bu oy tablosuyla erken seçime gitmez; KUMAR oynayanlar hariç… AKP’nin artık PKK ile savaşmaya başladığı düşünülürse, MHP ile koalisyonu kurma ihtimali var, diye düşünüyorum. Ancak Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan Tayyip Erdoğan, “anayasal sınırlarına” çekilecek hayali gerçek dışı olduğundan koalisyon düğümü çözülemeyebilir. 45 günde hükümeti kuramayan uzun adamın diğer adamı Başbakan Ahmet Davutoğlu da bu süre bitene kadar görevi iade etmeyecektir. Öyle ya MHP ile CHP’nin koalisyon kurma ihtimali düşük bile olsa, Erdoğan bu riske girmeyecektir. Sonuçta Cumhurbaşkanı seçime götürse tüm partiler Seçim Hükümetinde yer alacağı için, Erdoğan buna da sıcak bakmayacaktır. Bu yüzden Meclisin seçim kararı almasını istiyor ki Davutoğlu’nun başbakanlığında seçine gidilsin. Kurnazlığına diyecek yok ama ikisi de olmazsa ne olacak? TBMM de erken seçim kararı almazsa, Ahmet Davutoğlu adı konmamış bir rejimle ve yetki gaspıyla daha uzun bir süre yönetimde kalmaya devam edebilir.
Bunlar bir türlü koalisyon kurmayı beceremezken, ŞEHİT haberleri gelmeye devam ediyor. Hepsinin acı bir öyküsü var. Örneğin; Antalya şehidi Barış Akkabak’ın dedesi Ramazan Akkabak’ın yüreklerimize çarpan hayatı var. Tek başına torununu büyüten, 78 yaşındayken torununu teröre kurban veren, tek gözü hastalıktan şişmiş, yamalı pantolonuyla, 290 TL maaş almasına rağmen, kimseden bir şey beklemeyen bir adam var. Babalarını kaybetmiş ve bir daha onları asla göremeyecek olan bebekler var. Üzülmek, ağlamak yetmez. Bu kahpe düzene parmaklarıyla oy taşıyan herkese lanet okuyorum buradan: Bu katillere oy veren parmaklarınız kırılsın!