Marka sadece ürünü anlatmaz. Marka geri planda var olan değerleri, insana, doğaya, dünyaya, geçmişe, bugüne ve geleceğe bakışı da ifade eder. Tüketici kendi yaşam biçimi, gelir düzeyi, kültürü, ihtiyacı, prestiji, konumu ve gelecek beklentilerine uygun olarak söz konusu markayı tercih eder. Bunlardan bir veya bir kaçı tüketici tarafından onaylandığında tercih oluşur ve marka somutlaşır. Oluşturulan marka ise tüketicilerin söz konusu markaya bağlanmasına veya markaya sadıklığa(snobizm) yol açar, bu ise gönüllü takipçiler ve tüketiciler kitlesi oluşturur. Öyle ki söz konusu bağımlılık ve markaya sadıklık derecesi tüketicilerin rakip markalara geçme olasılığını belirler.

Markalaşmada zihinsel eşik!

olmak ne kadar zor veya ne kadar kolaydır? Bu soruya cevap verebilmek için; markalaşmak için gerekli koşulların hangi ölçüde var olduğuna bakmak gerekmektedir. Tabii konuyla ilgili olarak önemli ölçüde somut varlıklar öne çıkmakla birlikte, somut olmayan unsurlar da önemlidir. Hatta bu kapsamda sahip olunan yetkinlik, birikim, beşeri sermaye, özgüven ve bilişsel olgunluk gibi soyut unsurlar, somut varlıklara göre birkaç kat daha önemlidir. Tabii markalaşma yolunda süreci başlatmak ise; hem kurumun hem de çalışanların zihinsel olarak değişime ne kadar hazır olduğuna büyük ölçüde bağlıdır. Zihinsel olarak hazır olmak demek; değişimi istemek, yeni ortamın getireceği değişime uyum sağlamak ve sonuçları kabullenmekle ilgilidir. “Değişimi istemekle, değişimi gerçekleştirmek yeterliliğine sahip olmak” arasındaki mesafe ise; zihinsel eşik olarak ifade edilebilir. Buna göre yenilikçilik ve markalaşma kültürüne sahip olmak ve bunu hayata geçirmek yönündeki yetkinlik ve kararlılık, zihinsel eşiği geçmek için avantajlı olmak anlamına gelmektedir.

Gücünü ve potansiyelini keşfeden Türkiye !

Geçmiş yıllarda ar-ge yapmak, teknoloji üretmeye dönük araştırmalar yapmak, patent almak, yüksek teknolojili ürünler üretmek ve ihraç etmek, marka oluşturmak neredeyse hayal iken, bugün değişim yönünde zihinsel eşiği geçen Türkiye için süreç çok büyük ölçüde kolaylaşmıştır. Ancak konuyla ilgili olarak geçmişte uygulanan politikaların, kamu desteklerinin ve bilişsel hazırlığın yetersiz olması bir yenilikçilik ekosistemini kurulmasında zaman kaybedilmesine yol açmıştır. Bugün genel olarak Türkiye, pek çok alanda markalaşma konusunda zihinsel bir dönüşüm yaşamaktadır ve dünyadaki kalkınma eğilimlerine uygun olarak markalaşmak yönünde somut mesafe almak üzere kendini konumlandırmış bulunmaktadır. Özellikle değişimin ve kalkınmanın önündeki engelleri aşmak üzere Türkiye, hemen her alanda girişimi destekleyen ve özgüven artırıcı politika ve uygulamalarla zihinsel eşiği zorlamaktadır ve büyük potansiyelini fark ederek söz konusu eşiği geçmiş bulunmaktadır. Bu çerçevede kamu ve ilgili paydaşlar; marka(lar) oluşturmak için gerekli koşulları sağlayan ve sürdürülebilirliği destekleyen bir ekosistemin oluşturulması yönünde önemli mesafe kat etmiş bulunmaktadır.

Bu çerçevede özellikle son on yılda elde edilen gelişmeler bir bakıma dünyada Türkiye’nin marka değerini artırmak ve pekiştirmek üzere Ticaret Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)’nin ortaya koyduğu “Gücünü ve Potansiyelini Keşfet Türkiye! (Turkey; Discover the Potential)” özlü sözüyle somutlaşmıştır. Böylece markalaşmak Türkiye için vazgeçilemeyecek öncelikli bir alan olarak gündemdedir ve bu düşüncenin tüm paydaşlar tarafından benimsenmiş olması Türkiye’nin marka değerinin yükseltilmesi bakımından son derece değerlidir.