Dün ve ondan önceki gece İstanbul’da adeta mahşer gününü yaşadık. 15 Haziran’da Tayyip Erdoğan’ın Ankara’daki mitinginden talimat alan İstanbul polisi, Taksim’deki Gezi Parkı’nı TOMA’ların “kimyasal katkılı” suları ve biber gazlarıyla dağıttı. Gece yarısı yüz binlerce insan sokaklara döküldü. Onlarca yaralı ve yüzlerce gözaltı var. Bugün itibariyle nerede tutuldukları belli olmayan 450’yi aşkın kayıp gösterici var. Cumartesi gecesi çıkan olayların ardından istifini bozmayan Başbakan, 16 Haziran’da İstanbul’da devlet imkanlarını seferber ederek Kazlıçeşme’de bir miting yaptı. Aynı anda Taksim’de 16.00 sıralarında toplanmayı hedefleyen halkın yollarına barikat kurdu. Çoluk çocuk demeden gaza boğdu, İstanbul’u cehenneme çevirdi. Ancak insanlar için artık Tayyip Diktatörlüğünden kurtulacak düğümün çözüleceği yer TAKSİM olmuştur. Bu nedenle artık bütün kalabalıklar Taksim’e ve onun göbeğindeki Gezi Parkı’na akıyor…
İFTİRALARINLA ÇOK YAŞA, CADI AVIYLA YOLA DEVAM!.. Gezi eylemleri çevre duyarlılığıyla başladı ancak altında bu günlere kadar toplumun boğazına dolanan ne varsa tek tek çözülmeye başladı… Habercilik görevlerini yaparak Türkiye’de yaşanan GEZİ Protestolarını kesintisiz ekranlarına taşıyan ekonomisi zayıf ama cesareti kocaman HALK TV, ULUSAL KANAL, CEM TV, EM TV kanalları, AKP Hükümeti tarafından parasal cezalara mahkum edildi. Hipokrat yeminlerine sadık kalarak halka açık revirlerde görev yapan doktorlar için idari soruşturma başlatıldı. Olayları yayınlayan KARADENİZ TV’nin teçhizatlarına haciz gerekçesiyle el kondu. Göstericilerin haberleşme amacıyla kullandığı 5 milyon “tweet” siber suçlar kapsamında incelemeye alındı. Egemen Bağış paranoyasına göre bu olaylardan bir süre önce milyonlarca sahte “tweet” hesabı açılarak, eylemciler yurt dışı bağlantısıyla harekete geçirilmişti.
Gelgelelim halüsinasyonlara: Geçtiğimiz Salı günü grup konuşması yapan Başbakan, polisin attığı biber gazından kaçarak Dolmabahçe’deki camiye sığınan eylemciler için:”camide içki içtiklerine dair elimizde görüntüler var, cuma günü bunları da sizlerle paylaşacağız” dedi ama geçen cuma bekledik bir şey çıkmadı. Üstelik onun söylediklerini yalanlayan cami müezzini ve imamı zorunlu izne çıkarıldı, ortadan kayboldu…İlahi Tayyip! Hangi deli tepesinden aşağıya biber gazı yağarken içki içip alem yapabilir ki? Belli ki sen o biber gazını tatmamışsın. Ben anlatayım sana biraz: Önce gözlerinden oluk gibi yaşlar akmaya başlıyor, hiçbir yeri tam olarak göremiyorsun ve boğazındaki yanmalarla öksürüklere veyahut kusmalara boğuluyorsun. Can havliyle yaralı halde camiye sığınan gençlere aklı başında bir adamın, hiç olmazsa bir “geçmiş olsun” demesi beklenir ama iftiralarınla çok yaşa emi…
Başbakan sinirlenince ne söylediğini bilemez halde bir takım halüsinasyonlar mı görüyor? Daha sonra birileri onun halüsinasyonları doğrultusunda sahte senaryolar mı oluşturuyor? Bakın Başbakanın “türbanlı bir yakınının dövüldüğü” ile ilgili bir açıklaması oldu. Başbakan bunu ortaya attıktan sonra AKP’li Bahçelievler Belediye Başkanının gelini bu olayı üstüne aldı. Ancak dövüldüğü iddia edilen bayan yüzündeki morluklarla değil, enseden bir fotoğraf verip yurtdışına kaçıyor; yani o da ortadan kayboluyor. Başbakan bebekli kadının dövülme olayının Dolmabahçe’deki ofisinin önünde olduğunu söylüyor. Ancak oradaki kameralardan bir teki bile bunu görmüyor, onlarca polis korumasındaki bu yerde hiç kimse duruma el koyamıyor..Bakıyorlar ki bu sav olmayacak, bu defa “kadıncağız” ifadesinde, olayın Kabataş sahilinde olduğunu söylüyor. Yine hiç kimse ve hiçbir kamera bu olayı görmüyor. Adeta bu AKP’li kadını görünmeyen cinler dövmüş de Beşiktaş’ta olan kadını kendi ilçesine geri göndermiş gibi bir şey. Üstelik de kadın, olaydan bir hafta kadar sonra, Başbakan’ın söylemi üzerine ortaya çıkıyor ve tekrardan kayboluyor.
Olayın geçtiği gün olan 1 Haziran’da Beşiktaş’taydım. Herkes orada polis müdahalesi olduğunu biliyordu. Bebekle gezmek için kötü bir yer seçimi olsa da kendi tercihleridir. Ancak o bebek “bu biber gazı saldırısından” nasıl sağ kurtuldu, ben asıl ona şaşıyorum!..Bırakın bebeği, dayak yiyen bir kadın bu işin içinden nasıl çıkar? Bir tane bile vicdanlı görgü tanığı yok mu?.. O gün orada lise, üniversite çağında gençler ve kadınların çoğunlukta olduğu bir vatandaş grubu vardı ve hiçbirinin amacı Dolmabahçe’yi basmak filan da değildi. Polisin Taksim’den çekildiğini duyan diğer vatandaşlar, CHP konvoyunun ardından aynı yoldan Taksim’e yürümek istiyorlardı. Ancak polis ilerleyen saatlerde Beşiktaş-Taksim arasındaki yolu yine kesmişti. Bunun üzerine çoğunluğu gençlerden oluşan gruplar esprili sloganlar atıyorlar, gaz atılınca deniz kenarındaki kafelere doğru kaçıyorlar, daha sonra kimi genç kızlar ve erkekler, ellerindeki sirke solüsyonlarıyla “yardıma ihtiyacı olan var mı” diye ortaya çıkıyorlardı. Şayet orada bu tarz bir olay olsaydı, emin olunuz ben başta olmak üzere bütün kadınlar bunu canı pahasına engellemeye çalışırlardı. Esasen Tayyip’in hayal dünyasının aksine, bu protestolara türbanlı geç kızlar da destek veriyorlardı. İşte asıl hazmedilemeyen de buydu sanırım. Yine de ilerleyen günlerde bizim göremediğimiz bir yerde veya zamanda bu konu ispatlanırsa, sorumluların cezalandırılmasına en çok bir destek veririz.
Altı yıldır iftiralarla ve sahte delillerle bu ülkenin milletvekilleri, akademisyenleri, askerleri, siyasetçileri ve gazetecileri hapislerde çürütülüyor. Zaman bize daha iyi öğretiyor her şeyi, yani mekanizmanın nasıl çalıştığını..Bir de Başbakan “sosyal medya baş belasıdır” demiş. Deniz Baykal’a ve MHP’li 10 milletvekiline komplo kurulurken, o sosyal medya baş belası değildi de şimdi mi oldu? Seçim malzemesi olarak Başbakan tarafından kullanılan bu durum, bir utanç sayfası olarak AKP’nin ajandasına eklenmiştir.
Biz sana ne diyelim Başbakan: Geçen Salı günkü grup toplantısında Gezi olaylarında kazayla ölen polisimize değiniyorsun da niçin diğer ölen vatandaşlarımıza baş sağlığı dilemiyorsun? Üstelik kazayla düşen polisi de “iterek öldürdüler” diyorsun. Güya kağıt toplayan çocuğu da itmişler ancak onun da görüntüsü yok. Aile televizyona çıkmış olayı kınıyor. İyi de arkadaş senin o bahsettiğin “zengin” Türkiye profilinde 12 yaşında bir çocuk gecenin köründe nasıl kağıt toplayarak çalışır? Yaşı küçük çocuğu çalıştırmak kanuni suç iken ve aileden bu çocuğun velayetinin alınması gerekirken, bu konuyu nasıl saptırırsın? Her ne olursa olsun, elbette o çocuğu kim ittiyse mutlaka bulunup en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Ancak kör nokta, kimin ittiğidir…
Bir de tutmuşsun Başbakan olarak ABD’deki “Wall Street” eylemlerinde 17 kişinin öldüğünü söylüyorsun. Hemen ardından ABD Büyükelçiliği seni yalanlayarak kimsenin ölmediğini söylüyor. Farz edelim ki orada ölenler oldu, bunun olması Türkiye’de yapılanların, insanlık adına bir meşruiyeti olduğunu da göstermez. Ah Başbakan, hayallerinle ve halüsinasyonlarınla çok yaşa emi!..
Dün Taksim’e gitmek üzere yola koyuldum. Demiryolu görevlileri, Pendik’ten kalkan 14.20 trenine “akbil ve jeton” basmaksızın toplu olarak alınan AKP’lilere kapıları ardına kadar açtılar. Eski “adil düzen” şakşakçıları parasıyla binen vatandaşları ezercesine koşturarak vagonları doldurdular. Haydarpaşa’da 3 adet arka arkaya gelen, büyük Eminönü vapurları, sadece AKP’lileri “bedava” doldurarak ve yolcu çıkış kapısından alarak Kazlıçeşme’ye doğru yola çıktılar. Akbil basan yolcular için kapılar uzun süre açılmadı, bekleme salonunda mahsur kaldılar. Sade yolcular, ancak Karaköy vapurunun gelmesiyle saat 16.00’ya doğru vapura binebildiler. Ayrıca İstanbul’un her yerinden Belediye otobüsleri AKP’lilere “bedava” çalıştı. Ancak Taksim Platformunun 1 milyon insanı hedefleyen buluşmasını engellemek için, Taksim istikametine giden bütün vasıtalar engellendi. Üstelik üniversite sınavına girecek gençler de yollarda kaldılar.
İstiklal Caddesi’nde yaşananlarsa inanılmazdı. Özellikle gençlerden oluşan yoğun bir kalabalık vardı. Tünel kapatılmıştı ancak yukarı doğru akan ve Galata Kulesi çevresindeki ara sokaklar dahil her yeri dolduran büyük bir insan seli vardı. Galatasaray Lisesi civarında bir aşağı bir yukarı hareket eden TOMA’ların tazyikli suyuna ve biber gazına rağmen kalabalık azalmıyor ve toparlanarak yine yukarı doğru akıyordu. Esnafın büyük çoğunluğu kepenk kapatmış, açık olanlar da göstericilere yardımcı olmaya çalışıyordu. Tıpkı DİVAN OTELİ’nin yaptığı gibi… Ve özellikle seni tebrik ediyoruz DİVAN OTELİ… Günledir göstericilerin revir, lavabo ve sığınma ihtiyaçlarını karşıladığın ve soğukkanlı, iyi yetişmiş personelinle en küçük bir kötü söz söylemeden insanlara “insanca” muamele yaptığın için.. Ve üzgünüz DİVAN OTELİ, geçtiğimiz cumartesi günü polis, kapılarından içeri dalarak revirlerdeki insanlara çoluk-çocuk demeden biber gazı sıktığı ve orada bir insanlık dramı yaşandığı için…
Türkiye’de Gezi Parkı olayları sırasında bildiğimiz kadarıyla 5’e ulaşan ölü sayısı, 100’e yakını ağır olmak üzere 7000’in üstünde yaralanan vatandaşımız oldu; onlarca gencimiz kör oldu. Önümüzdeki günlerde rakamların daha da artması ihtimali insanı ürkütüyor. Şimdi sormak lazım ağzı zehirli Başbakana: Bir gencimizin “kaşına, gözüne ve hayatına” değer miydi senin “Topçu Kışlası” adlı beton yığını projen? Allah aşkına ya bir dinlenmeye çekil, ya psikolojik destek al ya da demokrasilerde, adına “istifa” denilen seçeneği kullanmayı bir düşün. Ama her halükarda yeter artık “SUS” ve en azından birkaç aylığına ekranlarda, gazetelerde görünme!  Zira ne sesini duymaya ne de yüzünü görmeye tahammülümüz kalmadı artık: YETER!