Bu yazımızda gelişmiş ülkelerdeki kentler ve Antalya örneğinden hareketle ülkemizin tarihi ve kültürel mirasını korumaya ve yaşatmaya yönelik olarak yapılması gerekenler tartışılmıştır. Burada doğal olarak Antalya yerine benzer potansiyeli olan illerimizin adı getirilerek o il için yapılması gerekenler konusunda da çıkarımlarda bulunulabilir. Buna göre yazımızda yer alan konular kuşkusuz sahip olduğu tarihi ve kültürel zenginlikleriyle Çorum’umuz için de geçerlidir. Bu özellikleriyle Çorum’un ülkemizdeki ve dünyadaki başarılı örneklerden biri olması dileğimizdir. Bunun için çok geç olmadan her gün kaybolmakta olan tarihi ve kültürel değerlerimize sahip çıkacak önlemlerin alınması ve hayata geçirilmesi gerektiği açıktır.

Antalya Örneği

İnsanlar ve toplumlar kendini hep daha iyiyle kıyaslar. Bu bir bakıma daha iyiye ulaşmanın anahtarıdır. Buna ulaşmak içinse rekabet etmek, yarışmak, iddialı olmak gereklidir.

Gelişmiş ülkelerin eski kültür değerlerine, varlıklarına ve mimari yapılarına verdikleri değere bakıldığında ve bu değerleri profesyonel bir anlayışla nasıl gelir getirici unsurlar haline dönüştürdükleri dikkate alındığında; aslında ülkemizde kültür varlıklarına ve kültürel değerlerimize yeterince önem verilmediğini ve bunların turizm ve ekonomi ile yeterince ilişkilendirilemediğini anlamak hiç de zor olmuyor.

Böyle olunca ülkemizin pek çok yerleşim yerinde kente kimlik kazandırmak ve geliştirmek üzere halk adına görev talep eden ve kentler üzerine kararlar alan ve kentleri yöneten yöneticilerin ve bu alanda politika üreten veya üretmesi gereken ilgili Bakanlıkların; diğer ülke örnekleri ile karşılaştırma yapıldığında bu olguyu çok da iyi kavramamış oldukları rahatlıkla anlaşılıyor.

Gelişmiş ülkelerde durum

Çeşitli dönemlerde özellikle farklı gelişmiş ülkelere yaptığımız gezilerdeki gözlemlerimize başvurduğumuzda; Avrupa’da küçük veya büyük pek çok yerleşim yeri üzerinde kent yerleşim politikalarının ve uygulamalarının kent ve kent kültürünün korunması adına ne kadar etkili sonuçların ortaya çıkmasına katkı sağladığını hatırlıyoruz. Örneğin Monaco’da, Montecatini Terme’de, Lucca, Venedik, San Marino, Porto, Vila Real, Wroclaw ve Eger gibi pek çok yerde bu etki rahatlıkla görülebiliyor. Bu yerlerde doğru politika ve uygulamalarla eski kent yerleşim yerlerindeki geleneksel kültür ve kent mimarisinin korunarak ve geliştirilerek; iç ve dış turizm için nasıl cazibe merkezleri haline getirildiğini görmek mümkün olabiliyor. Bu kentlerde geleneksel mimariyle bezenmiş yapılar ve bazen iki kişinin zor geçebileceği daracık sokaklar ve etrafındaki bakımlı eski yapılar ve geleneksel iş kollarının yer aldığı otantik iş yerleri, kentin önemli ziyaret noktalarını oluşturuyor. Bu şekilde turistler için özel olarak düzenlenmiş mekanlar ve alışveriş yerleri, kent ve ülke ekonomisine katkılar yapmaya devam ediyor.

Türkiye ve Antalya’da durum

Ülkemiz bakımından bu konu üzerinde önemle durmak gerekiyor. Çok az örnek dışında hızla bu kültürel değerlerimiz ve varlıklarımız yok olmaya devam ediyor. Belirtildiği gibi ülkemizde yaygın olmasa da güzel örnekler görebileceğimiz yada hala geliştirilme şansı bulunan Antalya Kaleiçi, Kastamonu Safranbolu, Amasya, Muğla İzmir, Alaçatı ve Şirince gibi yerleşim yerlerimiz bulunuyor.

Antalya’nın bu alanda sadece il merkezinde değil Akseki ve Elmalı gibi ilçelerinde de çok daha fazla potansiyeli olmasına rağmen; bu şansının sadece bir bölümünü iyi kullanırken diğer önemli bölümünü bugüne değin çok iyi kullanabildiği söylenemez. Özellikle bu potansiyeli ifade eden son örneklerin de yok olmaya devam etmesiyle karamsar olmamıza yol açan bir durum söz konusu. Ancak yine de mimari özellikleri ile bir bütünlüğü ve geleneksel özgünlüğü olan yapılar az sayıda da kalsa hala bulunuyor. Ancak şurası bir gerçek ki, Kaleiçi dışındaki kültürel varlıklar daha hızlı bir şekilde ya yok oluyor, ya da yok olmak üzere sırasını bekliyor.

Antalya’nın kent surları yeniden inşa edilmeli!

Her ne kadar son yıllarda önemli bazı çalışmalar bulunsa da; aslında Kaleiçi’nin hem turizm amaçlı ve hem de geleneksel kültürü korumaya yönelik olarak çok iyi kullanıldığı söylenemez. Özellikle Kaleiçi’ni çok daha anlamlı ve cazibe merkezi haline getirecek olan görkemli kent surlarının önemli ölçüde ortadan kalkmış olması ve de surlarda bir süreklilik olmaması, Kaleiçi ve Antalya’nın tarihi ve kültürel mirasını çok daha güçlü bir şekilde ortaya koymasını engellemektedir.

Bu durumda 20. yüzyılın başlarına kadar önemli ölçüde varlığını koruyan surların, bugün ya kısmen yada tamamen ortadan kalkmış olması önemli bir kayıptır. Dolayısıyla kenti ve yat limanını çevreleyen surların korunmayarak ortadan kaldırılması kesinlikle yanlış olmuştur. Ancak bu yanlış bir başka yanlış ile; yani mevcut durumu kabullenerek daha da büyük bir yanlış haline dönüşmemelidir. Dolayısıyla bugünkü olumsuz durum ve sonuç “surların kaderi” olmamalı ve “surların yeniden inşa edilmesi” üzerinde durulmalıdır. Ve bu düşüncenin günümüz teknolojisiyle rahatlıkla gerçekleştirilebileceği de dikkate alınmalıdır. Surların yeniden inşası moda deyimle bir “çılgın proje” kapsamında (olsa da) olmasa da; aslına uygun şekilde surların yeniden inşa edilmesi konusunu, Antalya’nın tartışmaya başlamasının uygun olacağını belirtmek gerekir.

Dünden bugüne Kaleiçi’ni konu alan çeşitli akademik çalışmalar ve çalıştayların düzenlendiğini hatırlıyoruz. Sivil Toplum Kuruluşları, Yerel Yönetimler, Üniversiteler ve Kent Konseyi gibi kuruluşların etkin rol aldığı etkinliklerde önemli konuların tartışıldığını, kararlar alındığını ve bunların bir bölümünün hayata geçirildiğini gözlemliyoruz. Bunlardan birisi olarak özellikle geçen yıl Büyükşehir Belediyesi ile Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nin birlikte düzenledikleri çalıştaydan bahsedilebilir. Bu çalıştayda akademisyenlerin de yer aldığı oturumlarda şehir surları da gündeme gelmiş ve tartışılmıştı. Kenti çevreleyen iki bin yıllık tarihi surları yeniden canlandırmak, geliştirmek ve yaşatmak için bir yol haritası oluşturulacağı belirtilmiş; “surlar bir kültür varlığıdır ve bir plan çerçevesinde ele alınıp koruma planına dahil edilmesi gereklidir”, düşüncesi vurgulanmıştı. Ancak çalıştayda surların yeniden yapımı konusu üzerinde durulmamıştı.

Bu noktada sınırlayıcı bazı faktörler (mülkiyet durumu ve mali vd) dikkate alındığında bile en azından Antalya kent surlarının tamamı olmasa da; Kaleiçi’ni kuşatan surların bozulmuş ve yok olmuş bölümleri aslına uygun olarak yeniden inşa edilerek Antalya’ya; dolayısıyla Türk ve Dünya tarih mirasına yeniden kazandırılabileceğini ifade etmek gerekir.

Ne yapıyoruz?

Genel olarak ülke genelinde Kültür Bakanlığı tarafından kültür varlıklarını korumak için yapılan en önemli iş “Bu Eser Kültür Bakanlığı Tarafından Tescilli Kültür Varlığıdır”, levhasının yapının üzerine sabitlenmesidir.

Çoğu zaman bu eserler; gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların tersine sahibinin dahi bir çivi bile çakmasına izin verilmediği için, yıkılmaya ve yok olmaya mahkum oluyorlar. Ya zamana yenik düşüp yıkılıyor ya da “kendi kendine yanarak! ” bir bakıma “harakiri” yapıyorlar.

Oysaki bu yapıları korumak için gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bu binaların yaşayan mekanlar haline dönüştürülmesi gerekiyor. Aslında bu konunun yerel yönetimlerin olduğu kadar ulusal kültür ve turizm politika ve uygulamalarının da konusu olduğunu dikkate almak gerekiyor. Dolayısıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kültür eserlerini korumaya olan bakışını ve uygulamalarını da, bu kapsamda yeniden ele almak ve değiştirmek gerekiyor. Pek çok ülkedeki örneklerden hareketle bu eserlere yönelik yeni yaklaşım nasıl olabilir? diye düşünmek ve tartışmak gerekiyor.

Bu kapsamda ele alınması gereken ilk başlık “tarihi mirasın korunması ve geliştirilmesi” ise; ikinci ve bunu tamamlayacak ve sürdürülebilir kılacak olan başlık “ekonomi”dir. Yani oluşturulacak kültürel ve ticari ortamın Kaleiçi’ne, Antalya’ya ve Türkiye’ye sağlayacağı mali katkıdır. Buna göre bu hedefe ulaşmak için katkı sağlayacağı düşünülen bazı önemli konular aşağıdaki gibi sıralanabilir;

Aslına uygun olmak kaydıyla gerekiyorsa bazı yakın tarihli yapıların yıkılıp, yeniden yapılmasına olanak tanınabilir.

Antalya geleneksel kültürünün ürünü olan yapılardan hareketle, ANTALYAEVİ gibi birkaç örnek proje oluşturulup, bunların yapılmasına ve yaygınlaşmasına “Kültür Bakanlığı ve yerel birim” kaynaklarından özel destekler verilebilir.

Kaleiçi’ndeki betonarme yapıların, yüksek katlı veya tek katlı binaların geleneksel mimariyle uyumunun sağlanmasına yönelik olarak proje ve mali destek sağlanabilir.

Eski yapılarını onarmak veya yeniden inşa etmek üzere mali gücü yetersiz olan veya bu alanda girişimde bulunmak isteyenlere mali kolaylıklar yanında kredi ve proje destekleri sağlanabilir.

Dahası bu yapılara, sokaklara ve mekanlara ruh verecek olan geleneksel kültürün temel unsuru olan ve Antalya geleneksel yaşam biçimini ortaya koyacak çalışmalara da yer vermek gerekiyor. Bu kapsamda Suna-İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi, TURSAB uygulamaları ve Alp Paşa Butik Otel gibi özgün uygulamalar güzel örnekler olarak verilebilir. Aynı şekilde özellikle turizm ve ticareti canlandırma potansiyeli bulunan yeni ve özgün örneklerin çoğaltılmasına yönelik butik otel gibi uygulamalar üzerinde daha fazla yoğunlaşılabilir.

Geleneksel el sanatları ürünlerinin sergileneceği mekanlar, heykelciklerle anlatım yönteminin seçildiği eski çocuk oyunlarını temsil eden çalışmaların yer aldığı alanların oluşturulması üzerinde durulabilir.

Antalya mutfağına ait değerlerin yaşatılmasına yönelik olarak “yöresel ürünlerin ve değerlerin” sunulduğu mekanların kurulması ve yaşatılmasına yönelik uygulamalar da geliştirilebilir.

Kaleiçi’nin iç ve dış turizmin cazibe merkezi haline getirilmesi yönünde çalışmak ve geleneksel iş kollarının yer aldığı otantik (arasta gibi) alanların oluşturulması ve el yapımı özgün hediyelik eşya yapımını geliştirmek yönünde çalışılabilir.

Floransa’da Old Bridge(Ponte Vecchio), Prag’da Charles Bridge ve Astroloji Saati gibi tüm turistlerin mutlaka uğramak zorunda olduklarını hissettikleri tarihi mekanlar oluşturmak gereklidir. Bu kapsamda Yivli Minare, Kesik Minare, Hıdırlık Kulesi, Hadrianus Kapısı, Saat Kulesi, Yat Limanı gibi bazı nitelikleri öne çıkarılarak yeniden ele alınabilir ve uygun sunum ve pazarlama teknikleriyle cazibe merkezleri haline getirilebilir. Bu çalışmalar güncel ve ticari düzenlemelerle ilişkilendirilerek Kaleiçi esnafına ve Antalya ekonomisine çok daha yüksek katkılar sağlayabilir.

Turizmde gelişmiş ülkelerde de olduğu gibi, Kaleiçi’nde bir sokağın yada alanın ressam ve müzisyenlere yönelik olarak tahsis edilerek, sanatsal (ve ticari) etkinliklerin canlı yaşandığı turistleri çeken ortamlar haline getirilebilir.

Kuşkusuz, yukarıda sıralanan anlayışla yürütülen çalışmalarla ortaya çıkacak olan yapı ile; bir yandan tarihi ve kültür mirasımız korunurken, diğer taraftan kent ve ülke ekonomisine sürekli katkı ve gelir sağlayan sürdürülebilir bir organizma oluşacaktır.

Türkiye ve Antalya her şeyin en iyisini hak ediyor

Uluslararası Turizm Yazarları Birliği(FIJET) tarafından turizm oskarı olarak bilinen Altın Elma Ödülünü tarihi Kaleiçi Yat Limanı Projesi ile 1984 yılında alarak Türkiye’ye bu alandaki ilk ödülünü kazandıran Antalya, yine 2010 yılında Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin “Haşim İşcan Koruma Amaçlı İmar Planı” ve “Kaleiçi Yat Limanı Koruma Amaçlı İmar Planı ve Kentsel Tasarım Projesi” ile Tarihi Kentler Birliği’nin 2010 yılı Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Proje ve Uygulamalarını Özendirme Yarışması'nda iki ödül birden aldı.

Tüm bu önemli ödüller bir bakıma Antalya’nın sahip olduğu yerel ve tarihi varlıklarının değerinin uluslar arası düzeyde onaylanması anlamına gelmektedir. Bu alanda dünden bugüne hizmet veren tüm Antalyalıları kutlamamız gerekiyor. Bugün halen bu alana katkı koymaya devam eden Antalya Büyükşehir Belediyesini, Mimarlar Odası Antalya Şubesini, Üniversiteleri, Kent Konseyini, Antalya Valiliğini ve bir sivil toplum kuruluşu olarak Kaleiçi Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğini(KALEDER) ve adını sayamadığımız gizli kahramanları yaptıkları çalışmalar nedeniyle kutlamamız ve daha fazlasını yapmak üzere cesaretlendirmemiz gerekiyor.

Sonuç olarak ; Antalya ve Kaleiçi evrensel ölçekteki değerini dünden bugüne aldığı pek çok ödül ile kanıtlamıştır. Bu nedenle Antalyamız bu alanda yapılabilecek her iyi ve güzel girişimi ve bunların Antalyalılara olacak getirilerini, fazlasıyla hak ediyor.