Televizyonları açmaya korkuyorsunuz; tabutlar sıra sıra dizilmiş, ölen askerler, polisler. Sınır tanımaz terör silahlarının öldürdüğü gençler, çocuklar, siviller. Ve bizim beyefendiler yine 10 yıl gecikmeli anlamışlar kandırıldıklarını: Fethullahçı cemaat çetesi kandırdı, PKK kandırdı, yani ABD kandırdı…
ABD ajanı Fethullah Gülen ve kadrolarını yıllarca devlet kadrolarına konuşlandırdılar. Nerede bir badem bıyıklı liyakatten yoksun adam varsa, müdür yaptılar. Karısı kafayı örtene “bizdendir” diye ihaleler, kadrolar, mevkiler verdiler. Önceleri başı açık kadın milletvekillerini vitrine alıp merkez siyasete oynadılar. Zamanla işler değişti. Vekillik bitince karısı türbanı atıp baş açan milletvekillerini de gördüler, başı açıkken AKP’den milletvekili olup türbana giren kadın milletvekillerini de… Tespihle ifade alan Zekeriya Öz gibi savcıları kullanıp aydınları, hatta Genelkurmay Başkanını bile hapislere tıktılar. Şimdiki AKP kadroları daha ilginç; İyi börek açarak mutlu olunacağını sanan tosun gibi bir kadını, yurtdışını telefonla arayan Başbakan tarafından “aileden sorumlu devlet bakanı” yaptılar.
Durup duran terörü, ABD’nin ortaya koyduğu BOP projesiyle eş zamanlı olarak 2004 yılında “Kürt sorunu vardır” diyerek yeniden azdırdılar. Onun yerine “Terör sorunu vardır” diyemediler. Ölen polisler için, “iki polis için operasyon mu yapılır?” dediler, şehirlere bombaların yığılmasına seyirci kaldılar. Takip eden yıllarda şehit sayısı arttı ve olay “Başkanlık-Özerklik” pazarlığına varan gizli görüşmelerle devam etti. Önce İngiltere’nin başkanlığında Oslo’da sonrasında Dolmabahçe’de devlet memurları, AKP Hükümetinin emriyle PKK ile masaya oturdu. Bu arada İmralı’daki terörist başı Apo bir suçludan kahramana dönüştürüldü ve adeta bir katliamcı pislikten, cilalanmış bir kahraman yarattılar. AKP’nin daimi lideri Tayyip Erdoğan, güya Apo’yu kullanarak PKK’ya silah bıraktırıp tarihe geçecekti ama görünen o ki PKK’lılar AKP hükümetinin tavizlerinden faydalanarak hem siyasi partileri HDP yoluyla % 13 alarak Türkiye’de büyük bir meşruiyet kazandılar, hem de yurtdışında büyük kanallara ulaştılar. Çünkü “milletvekili” olarak kabul görmek, “terörist” olarak anılmaktan çok daha etkili bir silahtır. Üstelik HDP’nin artık 2 adet kısıtlı yetkileri olan “bakanları” bile var…
Evet, geç anladılar devlet adamlığının ne demek olduğunu, ama bu kafayla nasıl işin içinden çıkacakları hâlâ belli değil. En az 13 yıllık fiilî bir gecikme… Kafaların geriliğindeki yılları saymıyorum bile… Ortada İmam-Hatip okullarını, arka bahçesi olarak gören bir kafa var. Bunlar, çeşitli cemaatlere gire-çıka büyümüşler, kin ve nefretle yoğrulmuşlar. Bunların bir milletvekili çıkıp “40 yılın intikamını alıyoruz” demişti. Sonradan daha ileri gidip Cumhuriyet döneminin 80 yıllık reklam arasının bittiğini söylediler. Cumhurbaşkanı olan ama bununla da yetinmeyen Tayyip Erdoğan sürekli olarak 400 milletvekili yoluyla Başkanlık rejimine geçme vurgusu yapıyor. Hatta “istemeseniz de rejim değişmiştir” dedi. Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesiyle beraber, meydan meydan dolaşıp “toplu açılış” adı altında mitingler yapan bir Cumhurbaşkanı var artık. Hem AKP Hükümeti hem de Cumhurbaşkanlığı imkanları, tek bir siyasi partiye akıtılıyor. Koalisyona ve uzlaşmaya ihtiyacı olan Türkiye’yi SEÇİM gibi bir felakete sürüklemeye, üstelik de ŞEHİT haberleri gelirken, kimin ne hakkı var?
ANKET yapıyorlar, şehit haberleri gelirken... Televizyona karpuz gibi dizilmiş, hep aynı tartışmacılar mide bulandıran suratlarıyla iktidarın yalakalığını yapmaya devam ediyorlar. Haber kanalını değiştiriyorsunuz, diğeri de aynı. Bir de bakıyorsunuz hepsi birden, haber akışını aniden kesip, AKP kongresine bağlanıyorlar. Ya da camiden çıkan Cumhurbaşkanı veya Başbakanın sıradan bir konuşmasına bağlanıyorlar. O anda stüdyoda bulunan konuğun lafını ağzına tıkıp-sözünü keserek canlı yayına geçiyorlar. Üstelik bunu 13 yıldır yapıyorlar. Bu ülkede birkaç muhalif kanal ve gazete dışında, MEDYA sektörü ölmüştür. HUKUK zaten can çekişiyor. Üstelik iç barışı tehdit eden TERÖR, artık sadece ülkenin Doğu ve Güneydoğusunda değil, lokal olarak pek çok şehirde yaygınlaşmıştır.
Teröre karşı yapılan eylemlerde Türk-Kürt çatışması yaratılmaya çalışılmaktadır. Pek çok olayın altından da terör odakları çıkmaktadır. Daha geçen gün bir PKK’lının evinde pek çok silah ve mühimmat ele geçirilmiş, İstanbul-Ataşehir’deki HDP binasına saldırı girişiminin arkasındaki kişi olarak görüntülerden teşhis edilmiştir. Adamlar kendi binalarına saldırıp suçu devlete veya sıradan bir vatandaşa atmaktan çekinmeyeceklerdir. Bunu dışında Hürriyet Gazetesi’ne saldırı yürüyüşünün başındaki AKP milletvekili A. Boynukalın isimli şahıs dikkat çekicidir. AKP gençlik kolları yapılanması olan Osmanlı Ocakları mensuplarının da “terörü protesto” yürüyüşlerine sızarak, Ülkücüler gibi bozkurt işaretleri yaparak sağa sola saldırdıkları iddia edilmektedir.
Geldiğimiz noktada HDP binalarına ve Kürtlerin yaşadığı bazı mahallelere saldırılmış, kimi dükkanlar ve evler yakılmıştır. Yaşadığımız şeyin adı: İNFİAL’dir. Art arda gelen PKK saldırıları halkı infiale sürüklemiş, kimi yürüyüşler taşkınlığa doğru girmiştir. Halkı provoke eden birinci sebep, hiç kuşkusuz PKK terörü ve onun basın sözcüsü HDP temsilcileridir. Acaba neden SURUÇ saldırısından sonra PKK büyük terör eylemlerine yeniden başlamıştır? Suruç’ta ölen gençler PKK’lı mıydı ki, PKK bunu kendisine yapılmış gibi görüp cevap verdi? Ve Suruç katliamını kim kullanıp kendine malzeme yaptı? Cevabı basit; Her kim Suruç’u gerekçe olarak kullanıp terörü tırmandırdıysa, Suruç katliamını o yapmıştır. Ve biz aslında sadece PKK ile değil, aynı anda hem ABD ve hem de PKK’nı n Avrupa destekçileri olan Almanya, Fransa, Belçika ve Kanada gibi ülkelerle de mücadele ediyoruz. Acaba Dünya tarihinde PKK gibi, bu kadar büyük destek alan başka bir terör örgütü var mıdır?
Koalisyon kuramayınca “seçim hükümeti” kurdular. CHP ve MHP milletvekillerini hükümete vermedi. Kaypak HDP’liler bu hükümete 2 adet kukla milletvekili verdiler. Başbakan Ahmet Davutoğlu, bir kararname çıkararak atamaları durdurdu. Yani kukla HDP’li bakanlar kendi kadrolarıyla değil, AKP’li kadrolarla çalışmak zorunda kaldılar. Cizre’deki sokağa çıkma yasağına karşı yürüdüler ama ilçeye sokulmadıkları için “tıpış tıpış” geri döndüler. Herkes biliyor ki AK Saray’daki uzun adam, ülkeyi tek başına yönetiyor. Böyle bir seçim hükümetinde yer almadıkları ve kukla olmayı reddettikleri için CHP ve MHP’li vekilleri kutlamak lazımdır. Ancak MHP’li Tuğrul TÜRKEŞ, önce Tayyip Erdoğan’la gizlice görüşüp, sonra da partisinin kararına uymayarak bu hükümete “bakan” olarak atanmıştır. Partisinden ihraç edilmiştir ama yarınlarda sokağa hangi yüzle çıkacaktır, bilinmez.
Bir diğer isim İhsan ÖZKES, parti içi meselelerden ötürü CHP’den istifa etti. Önce “Kaçak Saray’a Peygamberimiz Yaşasaydı, gitmezdi” diyerek eleştirip, sonrasında Tayyip Erdoğan’ın davetiyle Cumhurbaşkanının sarayına gidip “Peygamberimiz yaşasaydı, gelirdi” diye ağız değiştirmiştir. Ardından AKP yandaşı bir kanala çıkarak CHP’yi yerden yere vurmuştur. Sanırım İhsan Özkes, kişisel kaprislerine yenik düşerek ve adeta dün yaptığı çalışmaların hepsini birden yakarak, siyasi kariyerini bir anda sıfırlamıştır. Çok yazık! Demek ki siyasete sonradan eklemlenen kadrolar uyum sağlayamıyorlar. İşte bu yüzden bir siyasetçinin, kendi parti tabanından yetişmesi çok önemlidir. Maalesef CHP, kendi partisiyle bağ kurmakta zorlanan pek çok ismi parti bünyesine katarken, bu türden olayları öngörememiştir.
AYLAN: Karaya vuran minik beden. Görenleri ağlatan bir fotoğraf karesi… Oysaki Türkiye-Suriye sınırında tam 4 yıldır, ne bebekler öldü, ezildi. Ne aileler dağıldı, çocuklar kayboldu. Türkiye’de pek çok kadın çocuklarıyla beraber sokaklarda yardım dileniyor. Bazı kadınlar ve yaşı küçük kız çocukları, kimi badem bıyıklı herifler tarafından ikinci veya üçüncü eş olarak satın alındı. Gaziantep’te pek çok kız çocuğunun, gecelik olarak pazarlandığıyla ilgili haberler çıktı. Ancak bir haber, bir fotoğraf ve bir isim son noktayı koydu; Aylan…
Ne söyledi o fotoğraf? Yeter artık insanlık, duy bizi! Yeter artık, kirli yer altı savaşlarınız için insanları öldürmeyin! Yeter artık, bizi kendi ülkemizde köle yapmayın! Ve eğer kendi ülkemizde zaten öleceksek ya da köle olacaksak; işte bu ölüm kokan yolculuğa çıkarız. Kimimiz ölür, kimimiz kalırız. Ama belki bizim çocuklarımız geleceği görürler. Ve yeter sana Dünya siyasetçileri! Üç kuruşluk petrol tacirlerinin elinde oyuncak olan politikacılar! Eğer savaşları bitirmezseniz, savaştan kaçan insanlarımıza Avrupa’da Amerika’da siz bakmak zorunda kalırsınız. Ortadoğu’da işgal ettiğiniz yerlerdeyse görüp göreceğiniz yegâne şey işte bu olur: Tabut…