Zaman hızla akıp gidiyor… Silivri Cezaevi, 2008 yılında yapılınca, Ergenekon, Balyoz gibi kumpas mağdurlarını burada hapsetmişlerdi. Hıdır HOKKA öncülüğündeki vatanseverler, cezaevinin karşısında kiralanan tarlada Demokrasi Nöbeti tutmaya başladılar. Suçsuz yere hapse atılan insanlar için ise bu bir vatan savunmasıydı…
2008’de başbakan olan Tayyip ERDOĞAN bu davaların “savcısıyım” derken, dönemin CHP genel başkanı Deniz BAYKAL “avukatıyım” dedi. Fetöcü Savcı Zekeriya ÖZ’e geniş yetkiler verilmiş, Fetöcü hakim, savcı ve polisler geniş yetkilerle ve sahte delillerle masum insanları Silivri Cezaevi’ne doldurmaya başlamışlardı. 2010’da Deniz BAYKAL, kendisine kurulan kaset kumpasıyla görevinden istifa etti. Hiç unutmuyorum, CHP’liler “kral öldü, yaşasın yeni kral” anlayışıyla Ankara’ya koşarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu tahtına taşıdılar. Ve Deniz BAYKAL bir hafta içerisinde unutuldu… Ancak Kemal KILIÇDAROĞLU bekledi; “yargıya saygılıyız” dedi. O dönemde bazı CHP üyeleri ve yöneticileri bile, İşçi Partisi(Vatan Partisi)’nin her hafta Silivri’ye kaldırdığı otobüslere binerek duruşmaları izlemeye gidiyorlardı. İşçi Partisi’nin kanalı ULUSAL KANAL bas bas bağırıyor ve insanları Silivri’deki duruşmalara destek olmaya çalışıyordu; CHP’nin televizyon kanalı olan HALK TV’nin bağırması ise biraz daha zaman alacaktı. Sahte delillerle Türkiye’nin aydınları bir bir tutuklanıyor, TSK’nın başına asıl çuval orada geçiriliyor, Türkiye’nin hukuki ve askeri gücü zayıflatılarak dış tehditlere açık hale getiriliyordu.
Cumhuriyet Gazetesi’nin yayın kurulu başkanı ve duayen gazeteci İlhan SELÇUK, ardından ÇYDD başkanı Türkan SAYLAN kanser hastası iken gözaltına alındı. Başta AB ülkeleri olmak üzere Dünya’nın sesi çıkmadı; çünkü ABD merkezli bir operasyondu. O dönemde Cumhuriyet Gazetesi, Atatürkçü yazarların ağırlığını koruduğu, Nuray MERT gibi PKK sempatizanı gazetecilere kapalı bir yerdi. 2009’da Atatürkçü başarılı doktor Mehmet HABERAL ve gazeteci Mustafa BALBAY tutuklandılar, ardından 2011’de CHP’den milletvekili adayı yapılarak seçildiler. Eski Özel Kuvvetler Komutanı ve PKK’nın terörist başı Abdullah ÖCALAN’ın yakalanıp Türkiye’ye teslim olma sürecini yöneten emekli Korgeneral Engin ALAN, 2010’da tutuklandı, 2011’de MHP’den milletvekili adayı yapılarak seçildi. Haberal, Balbay ve Alan hapishanedeyken milletvekili oldular ama dışarı çıkamadılar, tutuklulukları devam etti. Oysa HDP’li milletvekili Sebahat Tuncel, 2007’de PKK’lı olduğu gerekçesiyle yargılandığı cezaevinde iken milletvekili seçilmiş, hemen ertesinde cezaevinden çıkarılarak TBMM’ye oturtulmuştu. O dönemde AB’ye gireceği masalıyla oyalanan AKP iktidarının, Çözüm Süreci kapsamında belli gruplara müsamahalı yaklaştığı görülmektedir. Ve bu sürece karşı duracağı tahmin edilen pek çok insanın da adaletten nasibini alamadığı görülmektedir.
2012’den sonra CHP’liler de Silivri’ye otobüs kaldırmaya başladılar. BIÇAK KEMİĞE henüz tam olarak DAYANMAMIŞTI… Aslında bu çadır mahkemelerinden umut da yoktu. Derken sıra dışı bir şey oldu: 17/25 Aralık 2014 operasyonları… Kumpas Davalarının savcı, polis ve hakimleri bu kez kendilerine geniş yetkiler veren ve aynı yıl Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ı ve 4 eski devlet bakanını hedef almışlardı. Bu hengameden galip çıkan Tayyip ERDOĞAN, önceden geniş yetkiler verdiği pek çok kişiyi görevden aldı ve Özel Yetkili Mahkemeleri kapattı. Hapisteki Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk adlı düzmece davaların sanıkları salıverildi, onların yerine bu defa Fethullahçılar Silivri Cezaevine gönderildi. Şayet 17/25 Aralık operasyonları olmasaydı, belki de eski Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ dahil olmak üzere pek çok kişi şu anda hapiste olacaklardı.
Ancak Kemal KILIÇDAROĞLU ve CHP’liler için BIÇAK henüz tam olarak KEMİĞE DAYANMAMIŞTI…
Ve 15 Temmuz 2016’da Türkiye’nin tüm resmî kurumlarına sızan, ABD güdümlü FETÖ tarafından DARBE girişimi yapıldı. Fetöcüler dışında tüm Türk Halkı şok geçirdi. Her yere sızdıkları biliniyordu ancak bu kadarına cesaret edecekleri asla beklenmiyordu. Darbenin ardından AKP’li Başbakan ve AKP’li Cumhurbaşkanı herkesi “birlik-beraberlik” için Yenikapı Mitingi’ne çağırdılar. Fethullahçı Cemaat Örgütü ayaklanmışken, bir de iktidar karşıtı muhalefeti karşısına almak istemeyen İKTİDAR, bol bol birlik-beraberlik nutukları attı. Başbakan Binali YILDIRIM, “Hiçbir Atatürkçü darbe yapmaz” bile dedi. Tayyip ERDOĞAN kendisine hakaret edenlere açtığı bütün davaları geri çektiğini açıkladı. Benzer adımları CHP ve MHP liderleri de attılar. Ancak 15 Temmuz’un üzerinden daha 1 yıl geçmeden haksız tutuklamalar yeniden başladı. Eskiden ERGENEKONCU diye suçlanan bazı insanlar, bu defa da delil olmamasına rağmen FETÖCÜ olarak suçlanmaya başladılar. Hatta Fetö’ye yıllardır savaş açan yazar Ahmet ŞIK ile SÖZCÜ gazetesi sahibi Burak AKBAY ve çalışanları da dahil. 30 bin öğretmen işten atıldı. Elbette devletin tüm kurumlarına sızan Fethullahçı ajanlar temizlenmelidir ancak hiçbir suç delili olmadan insanların karalanması veya işten atılması doğru değildir. Kesin delillerle tam olarak ispatlanmadıkça her birey için, masumiyet karinesi esas alınmalıdır. Son dönemde basında geniş yer bulan haber önemlidir; işten atılan akademisyen Nuriye GÜLMEN ve öğretmen Semih ÖZAKÇA açlık grevine başladılar, o da suç oldu, hapse atıldılar...
Ve BIÇAK KEMİĞE DAYANMA aşamasına gelmişti. Sıra gelmişti MİT tırları haberini yayımlayan Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can DÜNDAR ve Ankara temsilcisi Erdem GÜL ile onlara bu görüntüleri verdiği iddia edilen eski Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni ve şimdinin CHP milletvekili Enis BERBEROĞLU’na… İlk defa bir CHP milletvekili tutuklanıyordu. Enis BERBEROĞLU’nun tutuklanmasının ardından bir televizyon programına katılan CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU konuştu: “BIÇAK KEMİĞE DAYANDI.” Nihayetinde, 15 Haziran’da ADALET YÜRÜYÜŞÜ’ne başladı Kemal KILIÇDAROĞLU ve CHP’liler. Ankara’dan İstanbul’a ADALET için yürüyeceğini söyleyen Kemal KILIÇDAROĞLU’na toplumun hemen her kesiminden destek yağıyor; şimdilerde AKP’nin örtülü ortağı ve destekçisi MHP genel başkanı Devlet BAHÇELİ dışında…
Evet, bu gecikmiş bir yürüyüştür ama doğru bir başlangıçtır. Bu yürüyüşe kadar çok insanın canı yandı, pek çok insan hayatını kaybetti. 2013’teki Gezi Olaylarında gencecik insanlar öldü, pek çok kişi yaralandı. Silivri Cezaevi’nde haksız yere tutuklanan masum insanlardan bazıları öldü, bazıları yakınlarını kaybetti ve bazıları da Ali TATAR gibi onuruna yediremeyip intihar etti. Sonuçta görüldü ki yozlaşmış sistem daha da güç kazanarak herkesi birer birer yutmaya devam ediyor…
Türkiye’nin dik duran bir muhalefet partisine ihtiyacı vardır. Üstelik sadece Enis BERBEROĞLU değil, hapiste haksız yere tutuklanan herkes dışarı çıkana kadar bu ADALET YÜRÜYÜŞÜ ve direnişi devam etmelidir. Aksi halde kemiğe dayanan bıçağı kaldırıp atamazsınız ve günün birinde sizin boynunuz da haksız yere vurulur…