Çağımızın sıfatlarından bir de “bilgi”dir. Ancak bilgi hemen her çağda önem ve değer taşımıştır. Bilenle bilmeyenin bir olmadığı gerçeği, bütün zamanlar üstü bir değer olarak yerini kurumaktadır.
Devletlerarası ilişkilerde de bilgi ve bilgi toplama, strateji belirlemede ve taktik hamlelerde en önemli unsurdur.
Eski çağın iki süper devleti Hititler ve Mısır’dır. Hitit casuslarının Mısır’da, Mısır casuslarının da Hitit başkenti Hattuşa’da cirit attıkları bulunan arkeolojik belgelerden anlaşılmıştır.
Her devlet ve hatta kurum, karşıtları hakkında bilgi edinmeye çalışırken, kendi bilgilerini de korumak için gerekli önlemleri almak zorundadır.
Bilgi toplamak için mevcut yapıya sızan kişi deşifre edildiğinde, ona yanlış bilgi vermek ise eski bir yöntemdir.
Bilgi toplamak öylesine önemlidir ki müttefik olan devletler de bir diğerinin ne düşündüğünü ve ne yapmayı tasarladığını öğrenmek isterler.
Ebedi dostlukların olmadığı bir dünyada ebedi güven olması da mümkün değildir.
Bir diğerine kayıtsız şartsız itaat ise bir zaaf belirtisidir. Bırakınız devletlerarası ilişkiyi, iki sevgili arasında yaşanan kıskançlıklar, krize dönüşmediği sürece bir yaşam dinamiğidir. Açık yaraya kurt düşmez…
Teknolojinin böylesine geliştiği bir çağa bireylerden kurum ve devletlere uzanan bilgi toplama çabaları kaçınılmazdır.
NSA ajanı Edward Snowden, ABD’nin Almanya’yı dinlediğini ortaya çıkartmıştır. Daha sonra CIA’ya çalıştığı öğrenilen bir BND ajanı Markus R’nin derlediği belgelerden Almanya’nın Türkiye’yi dinlediği anlaşılmıştır.
Erdoğan’ın “Ey Merkel…” diye başlayan bir tepki göstermemesi ise elini kaptırıp kolunu alamamanın ifadesidir.
Örneğin; Almanya, ABD’nin Merkel’i dinlediği açığa çıkınca sert bir tepki göstermiş, ABD ajanlarını islemeye aldığını ilan ederek, savunma ve güvenlik konularında işbirliğini asgariye düşürdüğünü kamuoyuna duyurmuştur. Türkçesi, ısırmasan da havla…
Erdoğan suskunluğunu korurken bu sessizliği nedenini soranlara AKP Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktaş’ın verdiği yanıt ise ilginçtir. “Ne yani, Almanya’ya savaş mı açalım?” (Bugün, 25 Ağustos 2014)
Bütün bunların Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı görevini devralmasının arifesinde olması ise bambaşka bir anlam taşımaktadır. Basına sızdırılan bu haberlerin satır aralarında tehdit ifadesi vardır. Deniz Feneri davası Almanya’da hızla sonuçlandırılmış, Türkiye’de ise sürüncemede bırakılarak, savcıları değiştirilerek hasıraltı edilmiştir.

Ve bir haber de FOCUS Dergisinden…
Alman Focus dergisinin haberinde, BND’nin NATO üyesi Türkiye’yi 1976’dan beri dinlediği ifade edilmiştir. Haberde, izleme kararının, o dönemde Helmut Schmidt hükümetinin kesin kararıyla onaylandığı belirtilmiştir.
Şimdiki hükümet tarafından alınan Türkiye’nin devlet kurum ve kuruluşlarının izlenmesi kararının ise hükümetçe oluşturulan bir çalışma grubu tarafından verildiği, bu gurubun Başbakanlık ve bazı bakanlık temsilcilerinden oluştuğu söylenmiştir.
Türk kamuoyunda en çok adı geçen istihbarat kurumları CIA ve MOSAD’dır.  Ama Alman istihbarat teşkilatı BND’nin adı nedense hiç anılmaz. BND ise anlaşıldığı gibi görevini layıkıyla yapmaktadır.
Örneğin 13 Kasım 2011’de tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nde yaşamını yitiren, MİT Orta Asya Başmüşaviri Kâşif Kozinoğlu, Oslo’da gerçekleşen hükümet PKK görüşmelerinin ses kaydının Alman gizli servisi BND tarafından sızdırıldığını ileri sürmüştür. Bu konu hâlâ esrarını korumaktadır.
Şüpheli bir şekilde ölen Kâşif Kozinoğlu, Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesapta 800 milyon doları olduğunu söyleyerek, BND’nin bu bilgiyi 30 milyon avro karşılığı temin ettiğini ileri sürmüştür. (Aydınlık, 19 Kasım 2011)
Ayrıca Wikileaks’in açıkladığı belgelerde ABD Büyükelçisi Eric Edelman’ın 30 Aralık 2004 tarihli kriptoda “İki ayrı kaynaktan edindiğimiz bilgiye göre, Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı var” denilmektedir. Bu konu da hâlâ esrarını korumaktadır.
Ya Dışişleri Bakanlığı’nın dinlenmesi ve basına sızdırılması… Katmerli esrar perdesi… Bu konu da kamuoyu nezdinde aydınlığa kavuşmamıştır.
Erdoğan’ın Almanya’da yaptığı mitingde “Ey Merkel…” diye başlayan nutuklarına yanıt medya üzerinden verilmektedir. “Hava nasıl oralarda üşüyor musun?”
Ebedi dostlukların olmadığı bir dünyada ebedi güven olması da mümkün değildir. Demiştik değil mi?
ABD, Almanya’yı dinliyor, Almanya Türkiye’yi… Ve üçü de NATO üyesi…
ABD ve Almanya arasında NATO üyesi olsalar da çıkar çelişmesi vardır ve kaçınılmazdır.
Emperyalizmin yağmasında masaya geç gelen ülkedir Almanya. Birinci Paylaşım Savaşı öncesi “Üç K Hattı” ve “Üç B Hattı” çelişmesi, çatışmanın derin köklerinden birisidir.
“Üç K Hattı”, Kale, Kahire, Kalküta… “Üç B Hattı” ise Berlin Bağdat, Bombay’dır.
“Üç K Hattı” için İngiltere ve Fransa arasında çekişme yaşanmış, İngiltere kazanmıştır. Almanlar ise bu hamleye “Üç B Hattı” ile cevap vermek istemişlerdir. Osmanlı’nın son döneminde Berlin-Bağdat Demiryolu projesi bu hamlenin en önemi ayağıdır.
Birinci Paylaşım Savaşı’nı yenik bitiren Almanya pastadan pay alamamıştır.
İkinci Paylaşım Savaşı da Almanya için hayal kırıklığıdır. Savaşı başlatan Almanya yine yenilmiştir. Hem de ne yenilgi… Bugün yürürlükte olan Alman Anayasası işgal ABD ordusundaki subaylar tarafından yazılmıştır. (Erdoğan ve Davutoğlu omuz omuza vererek “İşgalci Askerlerin Anayasasına Hayır!” kampanyası açarak Almanya’nın demokratikleşmesi için gayret göstermelidirler. Hatta bu hamlenin Uzakdoğu açılımını yaparak işgalci ABD’nin yazdığı Japon Anayasasını da değiştirmek için seferber olmalıdırlar. “Askeri vesayet” ne kelime, işgalci asker vesayetine karşı verilecek bu mücadele dünya ileri demokrasi tarihine altın harflerle yazılacaktır.)
Bölünmüş Ortadoğu Projesi’nde ABD, İngiltere, İsrail malı götürürken, Almanya, pastadan pay almadan mı kenarda beklesin? 
Dünya siyasetinde kartlar yeniden karılırken Almanya çıkarları gereği Rusya ile iyi ilişkiler içindedir. ABD ise Ukrayna üzerinden Rusya’yı tehdit etmenin peşindedir. Putin bu tehditlere pabuç bırakmasa da yenilen pehlivan inatla peşreve devam etmektedir.

Uzun sözün kısası…
Küresel çeteler hem müttefiklerini hem de müdahil oldukları ve olmak istedikleri ülkeleri istihbarat teşkilatları üzerinden denetlemekte, uzantı devşirmeler ve medya eliyle kamuoyu yönlendirmektedirler. İktidar olmanın ve iktidarını sürdürmenin doğasıdır bu. Bir diğer deyişle kış kışlığını yapacaktır. Kışa karşı önlem almayanlar ise sonuçlarını ağır bedellerle ödemiş ve ödeyeceklerdir. 
Küresel çetelere karşı durmanın yolu, yordamı ise milli olmaktan geçer. Küresel çetelere muhtelif işlerle gebe olanların ömrü ise “son kullanma tarihi” bitene kadardır. Tarihin mezarlığı, işbirlikçi ve hain cesetleriyle doludur.
“Bizler Amerika olarak neden çok güçlüyüz?” diye sorar Eski ABD Dışişleri Bakanı ve CFR’nin Başı Henry Kissinger ve kendi yanıtlar, “Bizler Amerika olarak aramızdaki vatan hainlerini çok çabuk öldürürüz. Dünyanın diğer birçok ülkesindeki vatan hainlerini ise kahramana dönüştürerek, ülkelerinde önemli yerlere getiririz.”

Meraklısı için ek:
Der Spiegel Dergisi eski NSA çalışanı Edward Snowden’ın gizli belgelerinin Türkiye ilgili bazı bölümlerini yayınlamıştır. Bu haber ne hikmetse yandaş medya tarafından da servis edilmiştir. Belgelerde, Amerikan istihbarat kuruluşu NSA’nın Ankara ve İstanbul’da kurduğu gizli birimlerle Türkiye’de dinleme yaptığı belirtilmektedir. Şöyle ki birileri bir yerleri medya üzerinden uyarmaktadırlar.
 NSA’nın gizli belgelerinde Türkiye’nin hem “partner”, hem de “hedef ülke” olduğu ifade edilmektedir. Demek oluyor ki sadece Almanlar değil Amerikalılar da Türkiye’deki bütün askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel faaliyetleri takip etmiş ve kayıt altına almışlardır.
Anlaşılan o ki günümüz Türkiye’si “BBG Evi” gibi gözetim altındadır. Ankara’nın şerrinden Washington ve Brüksel’e sığınan anlayış ile geldiğimiz nokta budur. Emperyalistler Çanakkale Savunması ile Türk Kurtuluş Savaşı’nın intikamını almak için dört kol çengi çalışmaktadırlar. Acı gerçek, Türkiye’nin işgal altında olduğudur.