Türkiye’de özellikle yeni tip koronavirüs salgını döneminde hane halkının kredi kartı borçlarının yüzde 47 arttığını, tüm vatandaşların banka ve finans kuruluşlarına toplam borcunun ise % 36 artışla 899 milyar TL'ye ulaştığını açıklayan YRP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Aşıla, AKP iktidarının 2002-2021 döneminde 83 milyonun borcunun 6,6 milyar TL’den 140 kat artarak 100 milyar dolara ulaştığını açıkladı.

Yeniden Refah Partisi İl Başkanlığı’nda Merkez İlçe Başkanı Yasin Güler, İl, Merkez İlçe ve Gençlik Kolları yöneticilerinin katılımıyla bir basın toplantısı düzenleyen Mehmet Aşıla, pandemi süreci, ekonomik sıkıntılar, artan intihar olayları, Kudüs meselesi ve Avrupa Birliği gibi konulara değindi.

“VATANDAŞLARIN BORCU 19 YILDA 140 KAT ARTTI”

Türkiye'de pandeminin başladığı 2020 Mart ayından 2021 Mart ayına kadar geçen bir yıllık sürede hane halkının kredi kartı borçlarının yüzde 47, hane halkının bankalara, finans kuruluşlarına olan toplam borcunun ise yüzde 36 artışla 899 milyar TL'ye ulaştığını anlatan Mehmet Aşıla, “Yani diğer bir deyişle 83 milyon vatandaşın bankalara, finans kuruluşlarına borcu 100 milyar doları ayarak 1 trilyon TL’ye yaklaştı. 83 milyon vatandaşın, hane halkının bankalara borcu AK Parti iktidarı döneminde 140 kat artmış oldu. Bu 899 milyar TL’lik borcun % 46’sının ihtiyaç kredisi olması, %17’sinin de kredi kartı kullanımından kaynaklanması dikkate alındığında söz konusu tutarın %63’ünün ihtiyaç kredileri ve kredi kartı harcamalarından olduğu görülüyor.

Bu da iktidarın salgın süresince desteksiz bıraktığı, hiçbir nakdi katkı sağlamadığı milyonlarca insanın, hayatını ihtiyaç kredisi çekerek, kredi kartıyla borçlanarak sürdürdüğünü, kirasını, faturasını, yeme-içme ihtiyacını yani en temel ihtiyaçlarını faizli borçla karşılamaya çalıştığını gösteriyor. 83 milyonluk ülkede 34,5 milyon kişi kredi borçlusu durumunda. Kredi çekme olanağı bulunmayan çocuklar, 18 yaş altı nüfusu düştüğünüz zaman, kalan nüfusun üçte ikisi borçlu ve yaşamını borçla, gelecekteki gelirlerini bugünden tüketerek idame ettiriyor. Sektörler ve işletmeler açısından da tablo çok farklı değil.

“İKTİDAR YİNE SÜNİ TENEFFÜS YAPIYOR”

Pek çok sektörde şirketler, işletmeler kredi ve borçla ayakta duruyor. Krediler yapılandırılarak, yeni çekilen kredilerle önceki kredi kapatılarak, kredi kartı borçları ihtiyaç kredisi çekilip ödenerek bireyler yaşamaya, işletmeler kendilerini yüzdürmeye çabalıyor. Şimdi de iktidar, Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaleti ve hazine garantisiyle, kamu bankaları üzerinden halkı tekrar borçlandırma planına geçiyor. Bugüne kadar sorunlara çözüm olmayan, pek işletmeyi, şirketi borç batağına sürükleyen bu yöntemle iktidar birkaç ay daha ekonomiyi ayakta tutmaya, suni teneffüs yaptırmaya yöneliyor. Milyonlarca insan için borç ve faiz girdabı daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

“1 YILDA 230 MİLYAR DOLAR BORÇ ÖDEMEMİZ GEREKİYOR”

Diğer taraftan, Pek çok ekonomistin de belirttiği gibi, kısa vadeli dış yükümlülükler yıllardır Türkiye'nin tepesinde Demokles'in kılıcı gibi sallanıyor. Bir yıldan kısa sürede ülke olarak ödememiz gereken dış borç ve borç faizi miktarı 190 milyar doları aşmış durumda. Bunun üzerine bir de finanse edilmesi gereken yıllık 40 milyar dolarlık cari açık eklenirse, 12 ay gibi kısa bir sürede 230 milyar dolar bulmamız gerektiği gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Bundan 10 yıl önce kısa vadeli dış yükümlülüklerin GSYH'ye oranını yüzde 18 iken, bugün bu oran yüzde 26'ya gelmiş durumda. 12 ay içinde GSYH’nın neredeyse 3’te 1’i kadar döviz bulup dış ödemelerini yapmanız lazım. bu yük artık altından kalkılamayacak bir hal almıştır, mevcut iktidar bu çarkı artık döndüremeyecek noktaya gelmiştir. Bu tablo elbette ki 19 senedir uygulanan Borç-Faiz ekonomisinin sonucudur. Üretim olmadan, ihracat olmadan, ülkede üretim ve ihracat yapılacak iklimi oluşturmadan bu tablodan kurtulmak mümkün değildir. Türkiye istihdam, ihracat ve üretim ekonomisine geçmeli, paylaşımda ve yönetimde adalet sağlanmalıdır.

“GENÇ İŞSİZLİK BÜYÜK SORUN”

Türkiye dünyanın en yüksek genç işsizlik oranına sahip ülkelerden biridir. Üniversite diplomalı işsizler ordumuzun 1,5 milyon kişiyle TSK ordumuzu 3’e katladığını daha önce defalarca ifade ettik. Artan nüfusuna, gençlerine iş-istihdam imkanı oluşturmanın bir ülkenin en önemli meselelerinden bir tanesi olduğunu söyledik. Şimdi de yeni bir istatistik daha ortaya konuldu. Türkiye, OECD ülkeleri içinde gençleri en çok ‘boşta gezen' ülke. Türkiye ne eğitim alan ne de istihdamda olan, yani okumayan ve çalışmayan, ‘boşta gezen’ gençlerin oranında % 28.8 ile OECD ülkeleri arasında ilk sırada. (Bu alanda OECD ortalaması % 12.8) Bu düzeyde bir boşta gezen genç oranı maddi ve manevi açıdan yıkıcı sonuçlar doğuracak çok sayıda sosyal, toplumsal problemlere yol açma potansiyeli taşır. Bu soruna çözüm bulmak öncelikle devletin, Hükümet’in görevidir. Bu çözüm de biraz önce de söylediğimiz gibi, ancak ve ancak borç-faiz, beton-çimento ekonomisi yerine üretim-istihdam-ihracat ekonomisine geçişle mümkün olur”

Yoksulluk, geçim sıkıntısı kaynaklı intiharların her geçen gün arttığını, iktidarın önce imtiyazlılar anlayışını terk ederek önce millet anlayışıyla paylaşımda adaleti tesis etmesi gerektiğini, millete kaşıkla verip kepçeyle alma uygulamasından vazgeçilmesi gerektiğini söyleyen Aşıla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kudüs’ün yönetimini üç dinin temsilcilerinden oluşan bir komisyona bırakma teklifine de tepki gösterdi. “Böyle bir düşünce İslâm dünyası açısından asla kabul edilemez bir düşüncedir” diyen Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Aşıla, Müslümanların kılıç hakkı olan Kudüs’ün İslam toprağa olmaya devam edeceğini, İslam Birliği’nin kurulması için gerekli adımların atılmasını istediklerini açıkladı.

Avrupa Parlamentosu’nda (AP) tam üyelikten çıkarılma şeklinde alınan “Türkiye Raporu”na da değinen Mehmet Aşıla; “Bu çağrı AB komisyonu ve AB Liderler Zirvesi’nde gündeme alınarak kabul edilirse üyelik müzakerelerinin kesilmesi ya da tümden sonlandırılması mümkün olabilir. Böylelikle iktidarın yıllardır büyük bir coşkuyla sarıldığı bir dalın daha hayal olduğu ortaya çıktı. Milli Görüş’ün 50 senedir haykırdığı; “Bizi AB’ye almazlar, sadece kapıya bağlayıp oyalarlar, alacağız, alıyoruz deyip istediklerini yaptırırlar” sözünün doğruluğu ortaya çıktı” şeklinde konuştu.