Ekonomik krizin etkilerinin ağırlaştığı, halk sağlığının hiçe sayıldığı, işçi ve emekçilerin salgından korunması için hiçbir önlemin alınmadığı, şiddet, eşitsizlik, baskı, işsizlik ve yoksulluk karşısında korunmasız bırakılan halkın kaderine terk edildiği bir yıl yaşadıklarını belirten Gökmen, “Pandeminin ilk gününden beri yaşadıklarımız ve açıklanan rakamlar “aynı gemide olduğumuz” söylemlerinin bir aldatmaca olduğunu tekrar tekrar bize gösteriyor. Emeğimizi daha fazla sömürmek, haklarımızı elimizden almak için salgını fırsat bildiler. Ekonomik krizin faturasını halkın sırtına yıkmak isteyen hükümet, patronların kârını öncelik alarak her adımını ona göre attı” dedi.

Kadın emekçiler için bu koşulların daha da ağır olduğunu kaydeden Gökmen, açıklamasında şunları dile getirdi:

“Kısa çalışma, ücretsiz izne çıkarılma, evden çalışma ve işten çıkarılmada akla ilk gelen kadın işçilerdi. Kadın işçiler ücretleri daha da azaldı, güvencesiz çalışma daha da arttı. Bir diğer taraftan kadınların sadece evde değil işyerlerinde de yaşadığı şiddet arttı. İşten çıkarma yasağının istisnası olan ve “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymama anlamına gelen” Kod-29 ile işten çıkarma patronlar tarafından keyfi olarak kullanıldı. Evde kal çağrıları ise işçi ve emekçilerin işe gitme zorunluluğu nedeniyle anlamsız hale geldi. Hafta sonu yasaklarında patronlar işçiler için izin kağıtları çıkarırken, çalışmak zorunda olan ama izni olmayan işçiler cezalarla karşılaştı. Bindiği otobüsten 65 yaş üstü olduğu için indirilen kadın “merdiven silmek zorundayım silmezsem aç kalırım” sözleri yaşananların özeti gibiydi.

Pandemi koşullarında da hep canımızın derdiyle uğraştık. 2020 yılında Türkiye’de en az 300 kadın öldürüldü. 170 kadının ölümü ise şüpheli olarak kayıtlara geçti. Yıllardır süregelen cinsiyetçi politikalar kadına yönelik şiddetin gündem de hep bir numara olmasına neden oldu. Henüz pandeminin başında “şiddete karşı acil önlem alın” diyen kadın örgütleri dikkate alınmadı. Hatta 6284 sayılı, şiddetin önlenmesi yasasını erkeklerin sağlığını ve güvenliğini düşünerek salgın koşullarında uygulamayın anlamına gelen genelgeler çıkardılar. İstanbul sözleşmesinden kurtulma planları yapıldı.

8 Mart’a giderken bu yaşadıklarımız bir gerçeği apaçık ortaya seriyor. Yalnız olursak hayatta kalamayız, çözüm bulamayız. Ancak örgütlü olduğumuzda, dayanışma ağları kurduğumuzda, mücadele olanakları yarattığımızda nefes alabiliriz. Haklarımızı almadan hiçbir yere gitmiyoruz diyen kadınlarız. Fabrikalarda, atölyelerde, okullarda, işyerlerinde her türlü eşitsizliğe karşı direnen kadınların İstanbul Sözleşmesi’nin getirdiği haklarımızı yok etmeye çalışanların karşısında, çocuk istismarcılarına evlilik yoluyla af getirmek isteyenlerin hevesinde kursağında bırakan kadınlarız.

Sevgili kız kardeşlerimiz unutmayalım ki yapacağımız çok şey, kuracağımız eşit ve özgür bir ülke var. Tek tek değil birlik olarak, birlikler kurarak, örgütlenerek kazanabiliriz. Güvenceli iş, şiddetsiz bir yaşam ve eşitlik için yaşasın 8 Mart, yaşasın kadın dayanışması. Ve Çorum Kadın Platformu olarak 8 Mart Pazartesi günü 12.30’da Hünkar Hacı Bektaş Veli parkında buluşup Kadeş Meydanı’na yürüyeceğiz. Orada bir basın açıklaması gerçekleştireceğiz. Tüm kadınları alanda buluşmaya, taleplerimizi haykırmaya çağırıyoruz.”