Şeffaf olmayan merkez bankalarının trilyonlarca doları olsun, piyasaya müdahale etmesinin hiçbir anlamı olmayacağının altını çizen İYİ Parti Çorum İl Başkanı Bekir Özsaçmacı, yaptığı yazılı açıklamasında, ‘Temel soru şu: Bu 128 milyar dolar hangi yöntemle satıldı?’ sorusunu sordu.

İYİ Parti Çorum İl Başkanı Bekir Özsaçmacı'nın açıklaması şu şekilde;

“İtibar her şeyden önemlidir, dolayısıyla itibar da şeffaflıktan gelir. Şimdi, örnek olsun diye söylüyorum: Bir yöntemdir, Merkez Bankası doğrudan piyasaya, dövize müdahale edebilir; alım yönünde de olabilir, satım yönünde de. Ne olur? Kur çok düşüyordur, gider ‘Hem de rezervimi biriktiririm’ der, piyasadan müdahaleyle alım yapabilir ama bunları, bu tür alımları yaptıktan bir süre sonra çünkü bunlar anlık yapıldığı için bunları hemen, o anda açıklayamaz, internet sayfasında açıklar.

Buna ilişkin en son açıklama ne zaman biliyor musunuz? 2014 yılında, en son Ocak 2014'te açıklama yapılmış işte ‘Biz şu vakitte, şu saatte şu kadar dolar aldık piyasadan’ veya ‘Şu kadar sattık’ diye. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Ondan sonraki müdahaleler nerede? Yok, hiçbir şey yok. Veya ilan eder önceden, atıyorum der ki: ‘Ben günlük 20 milyon dolar alacağım, satacağım.’ Veya ‘Şu kadar miktarda alacağım, satacağım’ diye duyurular yapar. Piyasaya bu bir mesaj verir. Bakın, bu mesajı verdiğiniz zaman piyasaya, bu ne anlam taşır biliyor musunuz? Döviz alıp satmasanız bile, döviziniz olmasa bile piyasa bilir ‘Aha, Merkez Bankası piyasaya giriyor, dolar alacak, dolayısıyla dolar kuru şuraya gidecek’ der, o panik veya şey havasını, o kaçışları, varsa o birtakım spekülasyonları, onları engeller. Şimdi, böyle bir ihaleye yöntemiyle döviz satımı en son Merkez Bankası sayfasına bakıyoruz- 2016 yılında yapılmış. Arkadaş, 128 milyar dolarımız gitti, bu para nasıl gitti peki? Yani daha önceki yapılanların hepsi bu Hükûmet döneminde de sonrasında veya öncesinde ilan edilmiş ama şimdi işte, problem burada, yöntemi belli değil. Kamu bankaları bu süreçte nasıl kullanıldı, ne kadar kullanıldı? Belli değil. BOTAŞ nasıl kullanıldı? Belli değil. Tedirginliği yaratan nokta burası, bunların açık olması lazım. Tabii kime satıldı? Kime verdik bu paraları? Kaç liradan verdik? Şimdi bakıyorum ben bir kısım yandaş televizyoncular diyor ki: ‘Ya 8,50'den sattıysa iyidir işte, şimdi 7 liraya düştü.’ Nerden biliyoruz kaçtan aldı, kaçtan sattı? 6,20'den sattığına ilişkin de hesaplamalar var ama bunları bilmek bizim, Türkiye Cumhuriyeti milleti olarak hakkımız değil mi, Türk milleti olarak? Elbette ki hakkımız, bakın bütün dünyada Merkez Bankaları bunları şeffaf yapar, geçmişte bizim Merkez Bankası da şeffaf yapıyordu ancak bu şeffaflık yok. Tabii o zaman insanın aklına ‘Ya bunlar niye açıklanmıyor, gizlenen bir şey mi var, bir şey mi saklanıyor?’ diyor, elbette ki hepimizin aklına geliyor. Dolayısıyla hala Merkez Bankası Başkanı, yeni Başkan eğer kredibilite kazanmak istiyorsa, itibar kazanmak istiyorsa bunlara ilişkin açıklamaları yapar doğru veya yanlış, ondan sonra da millet de bununla ilgili kendi kararını verir. Bunların mutlak surette yapılması gerekir diye düşünüyorum.

95 milyar dolar meselesi;

Hani, şimdi muhalefet diyor: ‘128 milyar dolar eridi, gitti.’ Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi? ‘95 milyar dolarımız var kardeşim, ne eksisi filan’ dedi, değil mi? Doğru. 95 milyar dolar... Arkadaşlar şimdi şu kavramlarda bir anlaşalım, bir brüt rezerv var bir de net rezerv var. Şimdi bizim geçmişte 130 milyar dolara da rezervimizin çıktığı zamanlar oldu, oralarda net rezervimiz hiçbir zaman eksi değildi, hatta işte bunlar ay ay, gün gün değişiyor; 50, 60, 70 milyar dolar netteydi yani 130 brüttü ama 60, 70 de yükümlülüklerinizi çıktıktan sonra netiniz vardı. Şu anda problem şurada: 95 milyar dolar, evet 42'si altın; şimdi altını da ‘Ayrıca var’ diyor yandaşlar. Şimdi benim beyanatlarımı eleştiriyorlar, gazetede, sabah yorum yapıyorlar, diyor ki: ‘Bunun hiçbir şeyden haberi yok, bir de altın var ayrıca’ Kardeşim, 95 milyar doların içerisinde altın, döviz, hepsi var, hatta SDR var. Bu 95 milyar doların 56,4 milyar doları bize ödünç olarak verilmiş, ‘swap’ dediğimiz, takas karşılığında; bir ay, iki ay, üç ay, dört ay vadeli olarak verilmiş paralar yani belki de bunun bir kısmının yarın ödemesi var yani birisinin size emanet olarak verdiği parayı şöyle gerile gerile ‘Benim 95 milyar dolarım var.’ diyebilir misiniz ya? İki gün sonra adam isteyecek parasını ve karşılığında sana TL verecek. Şimdi, 56,4'ü düştüğünüz zaman geriye ne kalıyor? 38,2 kalıyor, değil mi? Merkez Bankasının diğer yükümlülükleri var. Bakın, bunlar Merkez Bankası bilanço rakamı, ‘Nereden bulunuyor bu rakamlar?’ deniliyor ya, hiçbir yerden uydurulmuyor bunlar. Bir tanesi çıksın, şu teknik açıklamayı yapsın bize, 95 milyar doların altında ne olduğunu. Şimdi, orada da 96,1 milyar dolar da diğer yükümlülükler var. Şimdi, onu da çıktığınız zaman eksi 57,8 milyar dolardır. Nasıl eksi oluyor? İşte, böyle eksi oluyor.

2002 ile mukayese konusunda… Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı 2002'yle mukayese yapmaya bayılıyor fakat hep açığa düşüyor. Tabii, bizim söylediklerimizi duymuyor; kendisi söyleyip kendisi dinlediği için duyulmuyor. Şimdi, 2002'yi savunmak benim işim değil, onun siyasal sorumluları iktidar ortağı ama şu kadarını söyleyeyim... Tabii, dürüstlük adına da bunu söylemek durumundayız, hala 2002 eleştirisi var. ‘2002 yılında Türkiye'nin rezervleri 27,5 milyar dolardı’ diyor. Evet, 27,5 milyar dolardı ama şimdi Merkez Bankasının bilançosundan değil, Hazinenin açıkladığı kısa vadeli borçlardan söylüyorum- bunun karşılığında o dönem Türkiye'nin kısa vadeli borcu... Yani bu rezervleri niçin tutuyoruz? Kısa vadeli yükümlülüklerimizi yerine getirmek için tutuyoruz, değil mi? Bir aksama oluşursa hemen dövizimizden çıkaralım, ödeyelim, ülke temerrüde düşmesin diye tutuyoruz. 16,4 milyar dolar yani 27,5 milyar dolar rezervim var ama kısa vadeli borcum 16,4 milyar dolar. Türkiye'nin, o zaman, kısa vadeli borcunun 1,7 katı rezervi vardı. Şimdi ne kadar var? Rakamlar karışmasın çünkü kısa vadeli borç rakamları açıklanmadığı için Eylül sonu itibarıyla söylüyorum rakamları: Türkiye'nin, eylül sonu itibarıyla 79,7 milyar dolar rezervi var ama bunun karşılığında 134 milyar dolar kısa vadeli borcu var. Kaç katı? 0,6 katı. 1,7 katından almışsınız; 0,6 katına getirmişsiniz; hâlâ çıkıp bin kişilik, tıklım tıklım dolu salonlarda aslı varmış gibi bunları konuşuyorsunuz ya, olmaz böyle bir şey!

18 yıllık dönemde… (2003-2020) On sekiz yıllık dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri küresel likiditenin bolluğundan da faydalanarak 570 milyar dolar cari açık vermiş Bu tasarruf, yatırım farkıdır. 570 milyar dolarlık da tasarrufları ile yatırımları arasındaki farkı cari açıkla kapatmış, buradan finanse etmiş, 570 milyar dolar. Şimdi, cari açık ile büyüme arasındaki ilişkiye bakılır. Yani ülkelerin büyüdüğü zamanlarda, bizim gibi finansman sıkıntısı çeken ülkelerde cari açıklar artar. Dolayısıyla büyüme ve cari açık ilişkisine bakmak çok sağlıklı bir yöntemdir. Şimdi, AK Parti’den önceki on sekiz yılda Türkiye'nin yine on sekiz yıl, bakın, her şey adil, on sekiz yılla on sekiz yılı mukayese ediyoruz toplam cari açığı, yani dışarıdan kullandığı toplam kaynağı 21 milyar dolar. Yani 21 milyar dolar bir tarafta 570 milyar dolar bir tarafta. Peki, bunun karşılığında Türkiye ne yapmış? Emsal ülkelerle karşılaştırıyoruz çünkü her dönemin şartı farklıdır. 2000'den sonra gelişmekte olan ülkeler açısından olumlu koşullar vardı; zaten herkes büyüdü, biz de büyüdük. Zor zamanlar vardır, kolay zamanlar vardır, dönemiyle mukayese ederiz; aynı dönemlerde emsal ülkelerle mukayese ederiz. Şimdi, bu mukayeseyi yaptığımızda Türkiye AK Parti'den önceki on sekiz yılda, sadece 21 milyar dolar cari açık vererek gelişmekte olan ülkeler ortalamasının 0,4 puan üzerinde büyümüştür; bunu başarabilmiştir 21 milyar dolar cari açıkla. Yani gayrimenkulünü satmadan, borçlanmadan, sıkıntıya girmeden 21 milyar dolarla bu işi çözmüş. Ama burada 570 milyar dolar yabancı kaynak kullanarak Türkiye, gelişmekte olan ülkelerin 0,6 puan altında büyümüştür. Mesele bu işte yani bu hükümete eğer bir karne vereceksek vereceğimiz karne budur. Dolayısıyla ben konuların bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.”