Cıdık, “Avukatlık Kanunu’nda yapılacak değişiklikler, avukatlık yemini gibi detaylardan, baro sisteminin değişmesine ve TBB genel kurulunun oluşturulmasına kadar birçok değişikliği içermektedir. Bu değişiklikler teknik tartışmaların yanında mesleki ve siyasi tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Tartışmalı olan hususlara ilişkin tespitlerimiz ve önerilerimiz de tartışmanın esas konusu olan baroların durumuyla beraber, Avukatlık Kanunu’nda yapılabilecek değişiklikleri içermektedir” dedi.

Cıdık açıklamalarını şu şekilde sürdürdü;

4.1 Türkiye Barolar Birliği Genel Kurul oluşumundaki baro delege sayılarını yeniden düzenleyen “Nispi temsil” sistemi, 3 baronun ağırlığı azaltmak istemektedir. Barolara kayıtlı avukat sayısının belirleyici olduğu bir düzende, üye sayısı çok olan 3 baronun genel kurulda etkili olması temsil adaletinin bir neticesidir. Bir düzenlemeyle bu etkinin daha hakkaniyetli bir düzeye çekilmesi adaletli olabilir, fakat burada büyük şehirlerle diğer Anadolu şehirleri arasındaki ideolojik ve toplumsal farktan yararlanarak siyasi mülahazalarla adaletsiz bir delege ağırlığı sağlamak sakıncası bulunmaktadır. “Nispi temsil” sistemi adil görünse de, üzerinde düşünülüp bölgeler ve barolar arasında adaletsizliğe yol açmayacak şekilde yapılandırılmalı. Özellikle bütün avukatları temsil eden TBB başkanının, delegeler tarafından değil, bütün Türkiye’deki avukatlar tarafından genel oyla seçilebilmesi adalete uygun bir çözüm olabilir.

“TÜRKİYE’DEKİ BAROLARIN DA MÜŞTEREKEN KARŞI OLDUKLARI BİR DÜŞÜNCEDİR”

4.2 Farklı barolar ya da birlikler kurulmasına izin verecek bir değişikliğin ise, meslek örgütlerinin tüm meslek sahiplerini kapsamasını öngören Anayasa’nın 135/1 maddesiyle çelişebileceği zira kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşların teşkilatlanmasında belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarının karşılanması ve meslekte birliğin sağlanmasının hedeflendiği mülahaza edilmektedir. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu 4.5.2001 tarih 2001/315-420 sayılı kararında Türkiye Barolar Birliği’ni, “yargılama faaliyetinin savunma ayağını oluşturan avukatların üst meslek kuruluşu” olarak tanımlamıştır. Bu bakımdan, farklı görüşlere yakın meslek birlikleri veya barolar kurularak aynı mesleğin mensupları arasında oluşacak olan kırılma, mesleğin gerçek problemlerine çare bulmaktan uzakta, faydasız siyasi çatışmaları doğuracaktır. Çoklu Baro veya birlik sistemi, Türkiye’deki baroların da müştereken karşı oldukları bir düşüncedir.

4.3 Avukatların Baroya kayıt olma mecburiyetinin kaldırılması veya aynı ilde farklı barolara aynı anda kaydolabilme gibi kanuni düzenlemelerin meslek standartlarını ve mesleki disiplin denetimini zayıflatacağı düşünülmektedir. Devlet desteği alan Baroların harcamalarının Baro yönetiminin eline bırakılması, baroların alt kurullarının etkili çalışmaması gibi idari zaaflar bilinmektedir. Fakat Avukatlık mesleği mensuplarının çok sayıda problemi varken, meseleyi bu şekilde çözmeye çalışmak ileride avukatlığı çok daha derin problemlerle karşı karşıya getirecektir. Avukatlık mesleğine girişin daha ciddiyetle denetlenmesi, baroların da bu konunun çözümünde paydaş olarak kabul edilerek üniversitedeki hukuk eğitimine uzanan köklü bir çözüm daha kalıcı olacaktır.

“BAZI KONULAR DEĞİŞMELİDİR”

4.4 Avukatlık kanununda artık günümüz şartlarına uymayan bazı konuların da değişmesi gerektiği genel olarak avukatlar tarafından dile getirilmektedir. Özellikle reklam yasağının uygulanamaması, bu tip konuların güncellenmesinin ve adil tanıtımın önünün açılması gibi konuların taslakta gündeme alınmış olması doğrudur.

4.5 Baro başkanlarının siyaset alanına giren açıklamalarda bulunması, en çok eleştirilen konu olmakla beraber çözümüne yönelik düzenleme getirilmesi en zor olan konudur. Özellikle Avukatın baroya, baronun ise TBB’ye karşı özerkliği ve bağımsızlığı, bu tip davranışların engellenmesini mümkün kılmamaktadır. Uluslararası Barolar Birliği’nce 1990 yılında belirlenen meslek kurallarının özellikle 6. maddesi; “Avukatlar, meslek kurallarına, ahlakına ve standartlara uygun olarak müvekkillerinin yasal işlemlerini gerçekleştirirken tam bağımsız olacak, hiçbir kişi ya da kurumun baskı ve yasaklarına maruz kalmayacaktır.” düzenlemesini getirmiştir. Ayrıca Havana Kuralları’nda ve Avrupa Konseyi Prensiplerinde de bu cihette düzenlemeler bulunmaktadır. Baroların görevleri sadece mesleğin güçlenmesi ve saygınlaşması ile sınırlı değildir. Barolar, savunma hakkının, hak arama özgürlüğünün, demokrasinin, laik hukuk devletinin ve evrensel nitelikli genel hukuk kurallarının etkin biçimde uygulanmasının en büyük güvencesidir. Avukatlık Meslek Kurallarının 1. maddesi de, “Türk avukatları baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin bağımsızlığı gereğine inanmışlar ve bu konuda kendilerine gerek kişi, gerek kuruluş olarak düşen görevleri başarma kararına varmışlardır.” hükmünü içermekte ve yukarıda belirttiğimiz, avukat, baro ve Türkiye Barolar Birliği bütününün bağımsızlığından söz etmektedir. Bu açıdan, baroların kanunla mahdut haller dışında TBB’ye ve yürütmeye karşı bağımsız olarak faaliyetlerini yürüteceği, bunun dışında baroların bu özgürlük çerçevesinde yapacağı açıklamaların baro yönetiminin özgür yaklaşımı ile alakalı olduğu ve müdahaleye çok açık bir alan olmadığı düşünülmektedir. Bütün bu düşünceler çerçevesinde, Avukatlar Kanunu ve Baro sisteminde yapılması düşünülen böyle bir değişikliğin, bir kamu kurumuyla ortaya çıkan bir tartışma neticesinde küresel sıkıntıların yaşandığı bir dönemde meslek erbabı ve kamuoyunun müzakere masasından kaçırılarak alelacele gündeme alınması yasama prensipleri açısından doğru değildir. Avukatlık, Devletin taşıyıcı kolonu olan adalet sisteminin 3 sacayağından savunmayı temsil eder. Avukatların mesleki, örgütsel ve hiyerarşik bağımsızlıkları aynı zamanda savunma hakkının kutsallığı bakımından önemlidir. Her geçen gün mensubu katlanarak artan meslek sahasında çok daha derinlikli ve gerçek problemleri olan Avukatlığın, baro yönetimleri, temsil dengesi gibi meselelerin yanında bu problemlerinin de çalışılması ve mesleki konularda çözümler üretilmesi gerektiği ortadadır. Bütün bu problemler ortada dururken, siyasi dengeler gözetilerek meslek saygınlığının örselenmesi yanlış olup, meslek birliğinin ıslah edilmek yerine bu şekilde yıpratılmasının telafisi imkânsız olumsuzluklar yaratacağı düşünülmektedir. Yapılacak değişikliklerin Baroların çağrısında belirttiği gibi müzakere yöntemiyle ortak bir aklın ürünü olarak kanunlaştırılması hayati önem arz etmektedir.”