İçinde bulunduğumuz bu kapkaranlık günlerde içimden terör yazısı yazmak gelmiyor.  Türkiye olarak, her şeyden önemlisi de insan olarak yine ve yeniden “Sevgi”de buluşmamız gerektiğini düşünüyorum. 
Aynı dinin ve aynı ülkenin çocukları olarak, gerçeği bulmak için sevgi ile birlikte yeniden Kur’ân’a dönüş hareketi başlatmak zorundayız. Akşamdan buyana sosyal medyada okuduğum yorumlardan dehşete düşmüş durumdayım. Bu kadar kin ve nefreti kaldırabilecek durumda değiliz. Hep bir Allah’ın kullarıyız. Neyi paylaşamıyoruz?
Paylaşmamız gereken tek şey sevgi olmalıdır…
İçimden yazmak gelmediği için, iki yıl önce kaybettiğimiz değerli ilahiyat profesörü rahmetli Salih Akdemir’in  “Kur’ân’da sevgi maddesi” başlıklı makalesine müracaat ettim.  Bu makalenin sürekli okunması ve verdiği mesajın üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Elbette Salih Akdemir bu makalesinde her zaman yaptığı gibi Kur’ân’a müracaat ediyor.
“Kur’ân’da Sevgi Maddesi
Sevgi, tüm vahiy süreci boyunca, Allah-insan ilişkisinin temelini oluşturmaktadır. Nitekim Hz. İsa, kendi zamanına kadar olan süreci şu çarpıcı cümlelerle ifade etmektedir:
“Tanrın olan Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla sev.”
İşte ilk ve en önemli buyruk budur. İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur:
“Komşunu kendin gibi sev.”
Kutsal Yasa'nın tümü ve peygamberlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır. 
Yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de de aynı gerçeği vurgulamasına şaşmamak gerekir. O, sevgili Peygamberinden söz ederken, bu gerçeğe dikkatlerimizi şöyle çekmektedir:
“Biz, seni âlemlere, sadece sevgimizin bir açılımı, bir sevgi pınarı olarak gönderdik.” 
Yine Yüce Allah, ‘sevgiyi’ kendisi için bir zorunluluk olarak görmüştür:
“O, sevgiyi kendine zorunlu kılmıştır.”
O’nun sevgisi öylesine yoğundur ki, her şeyi kuşatmıştır:
“Sevgim her şeyi kuşatmıştır…”
Açıkça görüleceği üzere, sevgi dinin temelidir. Nitekim evrendeki her şey, insan da dâhil olmak üzere Allah’ın sevgisinin bir açılımı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Allah, insanlara duyduğu sonsuz sevginin doğal bir sonucu olarak onların mutluluğu için yarattığı her eylemi, her şeyi “Rahmet”, yani sevgisinin bir açılımı olarak nitelemektedir. Kur’ân’da 97 kez tekrarlanan bu sözcük, gökten inen yağmuru, Kur’ân’ı, Hz Peygamber’i, Allah’ın insanlara sunmuş olduğu her türlü nimeti adlandırmak için kullanılmıştır. Şu halde bütün bu nimetler,  bizzat Kur’ân’ın ifadesiyle, “Fadlu’llahi  ‘aleykum ve rahmetihi” yani Allah’ın bizlere olan lütfunun ve sevgisinin açılımlarından başka bir şey değildir. Bütün bu nimetleri, engin sevgisi sonucu insanlara sunan Yaratıcının, kendini, aynı kökten gelen “er-Rahmân” ve “er-Rahîm” gibi iki isimle isimlendirmesi asla bir rastlantı değildir.  Çünkü Allah bizatihi sevgidir. Biz, Kur’ân’da 57 kez geçen “er-Rahmân” ve 95 kez kullanılan “er-Rahîm” sözcüklerini Türk diline çevirirken, kökün kök anlamını göz önünde bulundurarak çevirmeyi Kur’ân’a sadakat açısından zorunlu görmekteyiz. Eski ya da yeni olsunlar, Arapça sözcükler, RHM kökünün kök anlamını vermekten uzaktırlar. Onlar köke, türev anlamı olan “Acımak” anlamını vermektedirler. Aramice, kökün sevmek anlamını bu güne dek en güçlü bir biçimde koruyan bir dildir. Hıristiyanlığın sevgi dini olmasında, Hz. İsa’nın mesajını bu dilde vermiş olması yatar. Bu durumda, biz Yüce Allah’ın iki ismini, “Çok Seven” ve “Çok Müşfik Olan” olarak çevirmeyi uygun gördük. Yüce Allah, öylesine bir sevgilidir ki, O’ndan daha çok seven yoktur; çünkü O, sevenler içinde en çok sevendir.” 
Yaratıcı, ayrıca yine “çok seven” anlamına gelen ve Kur’ân-ı Kerim’de 2 kez geçen “el-Vedûd” sözcüğü ile de kendini adlandırmıştır. Hz. Peygamber, dinin sevgi boyutunu birçok Hadisi-Şerifinde dile getirmiştir. Hz. Peygamber’den sonra, Müslümanlar, Sevgiye dayalı Kur’ân öğretisini yaymak için büyük çaba harcamışlardır. Bu alanda en büyük katkının Tasavvuf ehlinden geldiğinde hiçbir kuşku yoktur. Maddiyata daldığı için, Allah ile bağını koparan, kendine yabancılaşan ve dolayısıyla yaşama coşkusunu yitiren insanı yeniden hayata kavuşturmak, başka bir deyişle, onu yeniden insanlaştırmak,  ancak vahye dayalı dinlerin temelini oluşturan sevgiyi sunmakla mümkündür. Başka türlü kurtuluş yolu aramak zaman kaybı olacaktır. O halde yeryüzünden barış ve kardeşliğin hüküm sürmesini istiyorsak, bütün çabalarımız,  sevgiyi insanların kalplerinde egemen kılmaya yönelik olmalıdır. “
Son Ankara patlaması da dâhil olmak üzere, bugüne kadar teröre kurban verdiğimiz tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, sevdiklerine sabırlar diliyorum. Başımız sağ olsun Türkiye! Rabbimden niyazım odur ki; İnşallah bu döktüğümüz son gözyaşları olsun!