Mevla’m Görelim Neyler Neylerse Güzel Eyler...
Tam da bu özdeyişe uygun bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istedim...
Hayatımızda ŞER sandığımız  çok şeyleri Rabbim bizim korunmamız için bize yaşatıyor veya gösteriyor olmalı... Kötü sandığımız birçok şeye zaman geçince ŞÜKÜRLER OLSUN deyiveriyoruz... Çok istediklerimizde iyi ki olmadı diye sevinebiliyoruz...
Dilediklerimizi Yaradan’dan istediğimizde, kötülükleri de Yüce Yaradan’a havale ettiğimizde geriye bize, sabırla beklemek kalıyor... Ama gerektiği gibi yaşayarak...

 ***
Dervişin biri eski İstanbul sokaklarında :
-'Sen doğru ol kem belasını bulur. Sen doğru ol kem belasını bulur.’Diye diye dolaşıyormuş…
Padişahın biri tebdil- i kıyafet çarşıda gezerken dervişin sözlerini duymuş, ilgisini çekmiş ve dervişe :
-Her gün sarayıma gel seninle muhabbet ederiz demiş…
Dervişimiz ertesi gün… Sarayın kapısına gitmiş padişahın karşısına çıkarılmış sohbet, muhabbet zaman geçmiş saraydan ayrılırken padişah dervişin cebine bir altın konulmasını emretmiş…
Sarayın dışında dervişimizi takip eden sahte derviş kılıklı biri yanına yanaşmış,
-Ya arkadaş, Padişah seni neden saraya davet etti? Derdi neymiş?’Falan, filan bir yığın sorgu,
suale tutmuş…
O’nun her gün bir altın aldığını da öğrenince, yaptığı işi ben de yaparım diye düşünmüş. Sormuş,
-Ya kardeş, her gün ben de seninle gelsem rahatsız olmazsın değil mi? Demiş…
Belki Padişah bana da bir altın verir çoluk çocuğum nasiplenir diye düşünmüş…
İyi dervişimiz:
-Padişahım kabul ederse neden olmasın sende gelirsin tabii demiş.
Gel zaman git zaman padişah her muhabbet sonrası bir ona bir öbürüne birer altın verdirir olmuuuş…
Sahte derviş bir sabah gerçek dervişimizi çorba içmeye davet etmiş.
Garsona da gizlice arkadaşının çorbasına bol sarımsak koymasını tembihlemiş.
Gerçek dervişin,
-Padişah’ımla muhabbet ederken kötü kokarım, sözlerine sözüm ona çare de üretmiş…
-Ağzına mendil tutarsın kardeşim.
O gün aynen böyle olmuş bizim derviş ağzını mendille örterek padişahla söyleşisini sürdürmüş. Bu arada sahte derviş fırsat bulduğunda Padişahın kulağına eğilip,
- Efendim arkadaşım ağzını mendille neden kapatıyordu biliyor musunuz, ağzınız kokuyormuş o kokuyu duymamak için demiş…
Padişah çok sinirlenmiş çağırın o dervişi demiş. Gerçek dervişimize sarayın fırıncısına verilmek üzere bir pusula vermiş ve ,
-Al bunu fırıncıya götür demiş...
Okuma yazması yok tabii…
Tam kapıdan çıkıp fırıncıya gidecekken sahte derviş :
 -İstersen ver o pusulayı ben götüreyim fırıncıya, belki Padişah ekmek lütfetmiştir çocuklara götürürüm senin ekmeğe ihtiyacın mı olur?’ demiş…
Onun da okuması yok, pusula böylece sahte dervişin elinden fırıncıya ulaşmış…
Fırıncı kâğıtta yazılan ‘bunu sana getireni kızgın fırına at’…
Emrini hemen yerine getirip sahte dervişi küt, alev, alev yanan kızgın fırına yollamış…
Ertesi gün gerçek derviş yine saraya gelmiş.
Padişah şaşırmış:
- Hayrola sen dün fırıncıya gitmedin mi? diye sormuş… Derviş de olanları bir, bir anlatmış… Padişah dervişin kulağına eğilmiş:
-'SEN DOĞRU OL, KEM BELASINI BULUR ‘demiş.
İlahi adalete zaman aşımı yoktur… Mutlaka hak yerini bulur…
Kıssadan hisse, her yalan sonunda kendi sonunu getirir…
Yalanla, dolanla en TEPEYE çıktığını zannedenler sonunda volkanın üzerindeki lavlarda bulurlar kendilerini… Merdiven de yoktur ki inebilsinler…
Kalın sağlıcakla__Yalansız__