Siz parlamentodaki milletvekillerimizin kavga ettiğine bakmayın. Hep zaten AKP’li milletvekillerinin çalışmasını engelleyen muhalefet nedeniyle oluyor bunlar!.. Öyle ya, eğitimde bundan önce 8 adım ileri gitmişken, 4 adım geri götürmek meşakkatli bir iş. Türkiye’deki bütün eğitimciler ayakta ve hatta geçtiğimiz haftalarda bu nedenle Ankara’da biber gazı bile yediler. Yine geçtiğimiz aylarda Samsun’dan Ankara’ya bu defa öğretmenlerin hak arama çabasıyla yaptıkları 3 günlük yürüyüşü de gözü kör yandaş medya görmemişti. Türkiye’de zaten ancak kavga-dövüşü çeker onlar, arada bir AKP’li vekillerden şamarı da yiyince, ancak o zaman konuşur bu yandaş medya. “Yetmez ama evet” demişlerdi ya, işte oradan itibaren hızlı erime süreci de başlamıştı…
Türkiye’de Cumhuriyetin ilanıyla yurt çapında büyük bir okuma-yazma süreci başlatılmış, kız çocukları da bu eğitim-öğretim sürecine dahil edilmiş, karma eğitime gidilmiş, hurafelerin yerini akıl ve bilim almıştı. Ama şimdi artık ATATÜRK’e her gün ekranlardan söverek prim yapma yarışına giren solucanlara bakarsanız, o günler “diktatörlük”, şimdiki günler de “demokrasiymiş”. Sanki Atatürk’ten önceki padişahlık sultasında demokrasi varmış ta Atatürk onu mu bitirmiş? Osmanlı Devletinde nüfus sayımında bile sayılmayan kadınların konuşma hakkı vardı da Atatürk onu mu bitirmiş? Kul-köle iken, ATATÜRK bu halka onurlu bir vatandaş olma hakkını verdiği için mi diktatör oluyor? Kadınlara seçme-seçilme hakkının verilmesi için tek başına o dönemki TBMM’ye deyim yerindeyse “zorla ve kendi konumunu tehlikeye atarak” kabul ettirten bir diktatörün elini öperim ben…
Ya bu 10 milyar maaş almak için gece yarısı operasyonuyla kendilerine kıyak yapan günümüzün sümsük milletvekillerini ne yapacağız? Onların da, demokrasilerinin de, kavgalarının da bataklıktan farkı yok. Ve bu ülkenin çocuklarına hiç kimsenin bunu yapmaya da hakkı yok. Hiç kimse onların kafasını bulandırıp hayatlarıyla oynayamaz, hatta asalak milletvekilleri bile. Asalak diyorum çünkü saat 15.00’te başlayan günlük mesaileri saat 19.00’da bitiyor. Bir de “kıyak emeklilik maaşları” için hepsi birlik olup, uzlaşıp yasa çıkarıyorlar. Çoluk çocuğun eğitimi deneme tahtasına dönmüş, kimin umurunda? İntikam duygusu, psikolojisinin temelini oluşturan Başbakanın kulları, pedagogların ve eğitim sendikalarının yanlış bulmasına rağmen 4+4+4’lük tam bir paçavra olan bir yasayı Meclis Milli Eğitim Komisyonundan geçirdiler. Komisyonun son gününde CHP’li milletvekilleri ve bazı basın mensupları, AKP’li vekiller tarafından gazetecilerin gözü önünde dövüldüler, salondan kapı dışarı edildiler.
Neredeyse 4.sınıftan sonra açık-öğretimin yolu açılacak ve kız çocukları yeniden karanlığa gömülecekti. Neyse ki muhalefetin diretmesiyle hiç olmazsa bu konuda geri adım atıldı. Peki 1. Sınıfa 5 yaşından sonra başlama oyununun altında ne yatıyor olabilirdi? Kendi kendime bir toplama çıkarma da ben yaptım. İlk 8 yılın sonunda, bir kız çocuğu 13 yaşına gelecekti. Yani tam ergenlik çağı, Türkiye’nin kimi bölgelerinde evlendirilme çağı veya başını örtme çağı. Bu sadece bir tahmin, fakat ülkemizdeki erkeklerin büyük bölümü bu küçücük kız çocuklarının saçına, başına, örtünmesine kafayı takmışsa, başka ne olabilir ki? Gelgelelim 1. Sınıfa başlama yaşına… 5 yaşında bir çocuk 1. Sınıfa başlayamaz. Çünkü 3-6 yaş arası okul öncesi eğitim çağıdır ve bu yaş aralığı, bilimsel araştırmalara göre belirlenmiştir. Bütün bunları hiçe saymak, ancak kafayı hurafelerle bozmuş olan insanların işi olabilir. İntikam duygularınızdan ve sizlerden çok sıkıldık, yorulduk artık… Bıktırdınız, bıktırdınız artık…