Ebru Öztürk ve Kubilay Araz, yaptıkları ortak açıklamada; her yıl 26 Mart’ın, dünyada “Mor Gün”, yani “Epilepsi Farkındalık Günü” olarak kabul edildiğini belirterek, “Mor Gün fikri, 2008'de Kanada'da epilepsi hastası 10 yaşında bir kız çocuğu olan Cassidy Megan öncülüğünde ortaya çıktı. Cassidy’nin “Mor Gün” etkinliğini başlatmasındaki asıl amaç epilepsi hastaların da diğer insanlardan bir farkının olmadığını ve epilepsi hastalarının yalnız olmadığını bilmelerini sağlamaktı” dediler.

Açıklamada; “Epilepsi ve Yaşam Derneği olarak, daha geniş bir kitle ile daha fazla çalışmalar yapmak için ilerliyoruz. 26 Mart Mor Günde, yalnızlıkların bittiği, farkındalığın anlaşıldığı, çok daha güzel yarınları hep beraber görmek dileğiyle” ifadesi kullanıldı.

Öztürk ve Araz’ın konuya ilişkin açıklaması şu şekilde:

“YALNIZ DEĞİLSİNİZ”

“Yüzyıllardan beri bilinen epilepsiyi, Kanadalı 12 yaşındaki Cassidy Megan’ın kendisinin diğerlerinden farkı olmadığını, epilepsililerin yalnız olmadığını göstermek amacıyla 2008 yılında başlattığı mor gün ile dünya beyin günü, tüm dünya kabul etmiştir.

Yalnızlığı ifade eden mor renk, eskiden beri süreyip gelen lavanta çiçeğini ve bu rengin duygusallığını temsil eder. Yalnızlığı dünyanın birçok yerindeki epilepsililer aynı şekilde hisseder. Toplumdaki mahalle baskılarının arttığı yerlerde, yalnızlığın yanına sırayla, stigma, izolasyon, ansiyete bozukluğu, depresyon ve en sonunda intihar da gözlemlenebilir.

Yalnız kalmak isteyip, kişinin kendisini bir kenara çekmesi, mantıklı düşünme, karar verme, kafayı dinleme için, ilaç gibidir ama kendi istediği ile değil de, mecbur hissedilerek yalnız kalmak; çok tehlikelidir! Kişinin kendini toplumda yalnız hissederek; yalnız kalması, yaşadıklarını paylaşacağı kişilerin olmamasından kaynaklanır. Buradaki sorun; kişinin sorunu yaşarken, başkasının kendisini anlamadığı fikridir! Birçok kişi ‘beni toplumdan dışlarlarsa’ diye en yakını olan kişilere bile epilepsiyle ilgili sorunlarını anlatamaz. Herkes bilir ki, üzüntüler paylaştıkça azalır ama paylaşmazsak, her geçen gün sırtımızda taşıdığımız yük artar; artar! İşte bu nokta kırılma noktasıdır…

Yalnızlığı hisseden kişilerde stigma olayı başlar ve 2 ayrı düşünce ortaya çıkar. Anlarlarsa, ailem zor durumda kalır. Diğeri ise, epilepsili olduğumu anlarlarsa, beni toplumdan dışlarlar. Bu baskıyı içinde hisseden kişi bir süre sonra kendisini toplumdan dışlamak ister!

Dışlanma başlayınca, kişi kendisini eve kapatmak ister ve hem kendisi, hem de ailesini zor durumda bırakmamak için, kendisini eve kapatmaya mecbur hisseder. İşte bu yalnızlık, kişilerin dünyalarının küçülmesine, düşüncelerinin azalmasına, kendi kendine konuşmaya başlamasına, sürekli hayal ȃleminde yaşamasına, bunun sonucunda bunu görmüştüm (dejavu) veya birşeyleri unutmak isteyip; daha önce görmedim, hatırlamıyorum (jamaisvu) zihniyeti oluşmaya başlıyor. Çünkü tek başına evde yapabileceği bir şey yok ve o kişinin kitap okumaya aklını bile toplayabilecek cesareti bile yok! Hatta evdeki bireylerle konuşunca, epilepsi, nöbet gibi sorular gelebilir diye, onlarla bile konuşmak istemeyen bir birey ortaya çıkacak.Değil çevrede, sosyal medyada bile paylaşım yapacak cesareti kalmayacak! Kısaca şu andan sonra izolasyon yaşanacak!

İzolasyonun yaşanmasının akabinde, kişilerde anksiyete bozukluğu başlar… Anksiyete bozukluğu ile her konuşulandan bir anlam çıkaran, sürekli farklı yorumlayan, aşırı endişeli kişilerin ortaya çıkması durumudur. Yalnız kaldık ve kafamız sürekli nöbetle, stigmayla, yalnızlıkla meşguldü ve anksiyete ile tedirginlikler, şüpheler de üstüne eklendi. Bunun sonucunda, kişiler depresyona girmeye başladı…. En geç bu dönemde psikiyatrik tedaviye başlanmış olmalı ki; kötüye gidiş durdurulabilsin... Bu nokta artık kırmızı çizgidir!

KABULLEN VE TOPLUMUN İÇİNE GİR

Depresyona giren kişilerde, güçsüzlük, uykusuzluk, duygu durum bozuklukları gibi durumlar ortaya çıkar. Tabi bunlar korkuyu da yanına alır! Korku ile depresyonun bileşkesi en tehlikeli noktaya bizi sürükler!

Son nokta dediğimiz yerin adı; intihardır! Epilepsililerin dünyada ve ülkemizde intiharlarda 1. sırada olduğunu üzülerek hatırlatıyorum…

O zaman ne yapmalıyız? Mor gün olduğuna göre nasıl olumlu bakarız? Bizler sizlere ne tavsiye ediyoruz; buradan bakalım…

- Epilepsiyi duydum; çok üzüldüm ama sonra ailem ile paylaştım ve kabullendim.

- Kabullendiğim için toplumun içine girdim.

- Topluma girdiğim için, toplumdan izole olmadım.

- Artık herkese kendi durumunu anlatırken, karşımdakiler de bana durumlarını anlatıyor ve paylaşım ile yüküm azalıyor.

- Yüküm azaldıkça, kendimi psikolojik olarak daha iyi hissediyor, daha mutlu oluyorum. yani kendimi daha iyi hissediyorum.

- Biliyorum ki; nöbetlerin çoğu üzüntü, sevinç, korku, uykusuzluk gibi nedenlerle geliyor! daha iyi hissettikçe nöbetlerim azalıyor.

- Nöbetler azaldıkça, ilaçlarım azalıyor.

- İlaçlarım azaldıkça, yan etkileri azalıyor.

- Yan etki azaldıkça, iş hayatı, sosyal hayat gibi görevlere katılmak, sosyal sorumluluk alma görevi hissediliyor ve bakış açım değiştiği için, dünyadan taleplerim, hayallerim artıyor.

şimdi “mor gün”de beraber düşüneceğiz, yalnızlıkları mantıklı düşünme, karar verme, kafayı dinleme için yapalım; kendimizi izole etmek için değil! Her zaman savunduğum bir fikir var… Hastalığın %50’lik kısmı doktor, ilaç, EEG, MR gibi etkenlerden, %50’lik kısmı ise, ilacın vaktinde kullanımı, kişinin olumlu yaklaşımı, uyarıcı maddelerle çok samimi olmama durumudur. Sen %50’lik kısmını yaparsan, doktor zaten %50’lik kısmını yapıyor. Sen iyileşmek istiyor musun? Mor renge, yalnızlığa hangi açıdan bakıyorsun? Ben, karar vermek, kafamı dinlemek için kullanıyorum ve çok güzel sonuçlar alıyorum! Seçimi epilepsili olarak sen yapacaksın! Bizim yürüdüğümüz olumlu yolda yürümeye var mısın?

Cassidy Megan’ın dediği gibi, epilepsililerin hiç kimseden, hiçbir farkı yok! Başını çevirdiğin zaman göreceksin; yalnız değilsin! Dünya Beyin Günü olan 26 Mart farkındalık günümüz; Mor Günümüz güzel yarınlara vesile olsun!”