İşte böyle harekete geçtiler. Öyle ya, eldeki malzeme bu kadar önemli olunca, sosyal hareketlilik ölçüsüyle insan psikolojisine izdüşümü de böyle oluyor demek ki. Bir futbol müsabakasıyla kış uykusundan uyanıp, hiçbir felsefeye dayanmayan kavgalarıyla, tıpkı terör örgütü yandaşları gibi sokakları yangın yerine çevirdiler. Ne doğalgaza ne de elektriğe yapılan zamlar.. Ne işsizlik, ne tutuklu gazeteciler veya milletvekilleri… Hiçbiri ama hiçbiri, üzerine ölü toprağı atılmış bir grup vatandaşı harekete geçiremedi. Yeter ki bunların futboluna dokunma. Onun dışında her ne yaparsan yap, kımıldamazlar. Adeta akıllarını yemiş, geriye kalan uzuvlarını da sağa sola çarpan zombiler gibi…

Bir akşam evinizde oturuyorsunuz. Futbolla ilgilenmeyebilir, evinizde başka şeyler yapıyor da olabilirsiniz. Bir de bakmışsınız ki yakın mesafedeki Emniyet Müdürlüğünden, havaya arka arkaya ateş açılıyor… Ne oldu demeye kalmadan, yollara dökülüp kornalara basan ve adeta toplu halde trans haline geçmiş kalabalıkların uğultusu gelir, gürültü ve zırıltılar gecenin geç saatlerine kadar sürer. Haberleri açarsınız, acaba yine mi terör, diye düşündürecek olayları görürsünüz. Yakılmış benzin istasyonları ve arabalar, gözü dönmüş fanatikler. Bir de bakarsınız ki bunlar terörist değil, holiganmış ve kendilerince makul gerekçeleri varmış. Peki, onların gerekçeleri makul ise teröristlerinki neden değil? Haberlerden izlediğimiz kadarıyla, aktörler dışında yapılan işler aynı olunca gerekçesinden kime ne? Sonuç olarak hiçbir gerekçe, yapılan bu çirkinlikleri mazur gösteremez.

Japonya’daki bazı araştırmacılar bundan birkaç yıl önce Türkiye’ye gelip, erkeklerin “futbol fanatizmiyle” ilgili araştırma yapıp gitmişler. Hatta bir tanesi bu konuda “tez” bile hazırlamış. Şimdi bazı ilgisiz gibi görünen konuları yan yana koyup, bir toplama yapalım: Bu ülkede kadına şiddet son on yılda tavan yapmış durumda. İşsizlik oranları ciddi rakamlarla ifade ediliyor ama bu rakamların belirtilenden daha fazla olduğu söyleniyor. Milyonlarca kadın okuma-yazma bilmiyor ama eğitim ve ekonomik durumlarındaki farklılıklara rağmen, hepsine en az üç çocuk doğurması tavsiye ediliyor…

Muhafazakarlık artıyor, delili oyları sürekli yükselen muhafazakar bir parti. Kadınlarla erkekler, özgüvenlerini büyük ölçüde yitiriyorlar, delili kendi başına hayat arkadaşı bulamayıp televizyonda “eşleştirilip” evlendirilenler. Sonuç olarak kendi kendine eşleşemeyip televizyon sunucusunun kişileri eşleştirdiği programları izleyip geviş getirenlerden oluşan bir grubun hezeyanları ve bir spor müsabakası için kriz geçirenlerin sokakları savaş alanlarına çevirmesiyle “duyarlı” hale gelen bir toplum… Bu sonuç, aslında biz çılgın Türklerin rotayı ne kadar da önemli noktalara çevirdiğini gösteriyor. Öyle ya, kim takar Türkiye-Suriye ilişkilerinin bozulmasını. Kim takar Irak, İran meselesini. Ve hatta son haftalarda teröristler tarafından alçakça öldürülen askerlerimizi. Ve dahi cezaevinde üç-beş yıl yatan milletvekillerini, gazetecileri, siyasetçileri.. Bunları harekete geçireni öğrendiniz mi şimdi? Sadece bir futbol topu…

Bir futbol kulübünün başkanı şikeden yargılanınca mı düşündünüz “cemaat” parmağını? Hele ki kendi maaşlarına toplu halde zam yapan TBMM mensupları ne yapsın? Ne yapsınlar da kendilerini rahatlatsınlar? Kendi milletvekilleri veya yazarlar tutuklu kalsın ve hatta 300 yılla filan yargılansın ama futbolcu başkanın cezasına indirim yapılsın diye bütün siyasi partiler birleşip “şike suçunda” ceza yasasında indirim yapsınlar.

Ne yapmalı, ne yapmalı? Muhalefet partileri oy toplamak için ne yapmalı? Objektiflerin karşısına geçip değişik renkte futbol toplarıyla poz mu vermeli? Her bir parti yöneticisini değişik futbol takımlarının içine ajan olarak mı sokmalı? Yoksa top gibi kırlarda bayırlarda mı yuvarlanmalı? Ya da ne bileyim sihirle, büyüyle filan bir futbol topuna mı dönüşmeli? Sadece bir futbol topuna…