Biri çıkıyor, “hamile kadın sokağa çıkmasın” diyor. Diğeri “kadının kahkaha atmasının” ayıp olduğunu söylüyor. Kadın programlarında karısını öldürenleri misafir edip ödüllendiriyorlar. Memlekette her gün kadın cinayetleri işleniyor.

Türban ortaokullarda serbest bırakıldı. Okula başlama yaşı 5 olduğuna göre, 4.sınıftan sonrası da ortaokul ise 9 yaştan sonra “saç teli” göstermek yasak. Kocaman herifler, küçücük kız çocuklarının saç tellerini örtme savaşı veriyor. Geçenlerde “yetmez ama evetçi” Sezen AKSU bile ne dedi:”Bizi örteceğinize, nefsinizi terbiye edin, öküzler…”

Batının savaşı net: Yer altı kaynakları, ekonomik rekabet filan.
Müslüman ülkelere bakıyorsun: Saç teli…
Kadın bedenine vurulmuş prangalar…
Hasta toplumların yarattığı, hasta adamlar,
Hastalıklarına deva olmayan türban, kara çarşaf, burkayı almışlar ellerine,
Kadınları kovalıyorlar…

Suriye’de,  Irak’ta, Afganistan’da…
Yakaladıkları kadınlara ya tecavüz ediyorlar, ya taşlıyorlar, ya da hunharca öldürüyorlar.
Afrika’da Boko Haram denilen radikal İslamcı teröristler kız çocuklarını kaçırıp satmaya kalktı, modern okullara bombalarla saldırdılar.
Afganistan’da Taliban okumak isteyen kız çocuğa kurşun sıktı, kadınlara burka taktılar.
IŞİD militanları 13 yaşındaki Türkmen kıza tecavüz edip astı, onlarca genç kız IŞİD’e seks kölesi oldu.
Zengin Arap ülkelerinde 10 yaşındaki kız çocuklarını satın alan herifler her gün insanlık suçu işliyorlar;
Onlara saç teli görünmesi serbest; normalde zina günah ama tecavüz serbest…

Bu kafayla Müslüman coğrafyanın kana bulanmasına şaşmamak lazımdır. Sadece ATATÜRK’ün kurduğu çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti son yıllara kadar sağlam durabilmişken, şimdi eğitim kurumlarındaki çağ dışı uygulamalarla adeta çöküşe doğru gidiyor. ATATÜRK kadınlara sağladığı “seçme ve seçilme hakkını” neredeyse tek başına verdiği mücadeleyle sağlamıştı…

Şayet bugün iktidarın başındaki kişi Bülent ECEVİT olsaydı, TEZKERE için EVET oyu kullanılması beni endişelendirmezdi. Çünkü memleketin geleceği sağlıklı bir yapıda ve emin ellerde olurdu. Gerçekten de Türkiye’nin sınırları, hükümetin örtülü desteğiyle palazlanan radikal güçler tarafından tehdit edilmektedir. Kaçırılmasına sebep oldukları Musul’daki 49 diplomatımız ve ailelerini kurtarmış gibi yapan devlet yetkilileri, neredeyse büyük bir insani felakete yol açacaklardı. Başbakan ve karısının, kameralar önünde gösterişli çocuk sevme yarışması da durumu kurtarmaya yetmiyor.

Tüm bunlara rağmen iyi yetişmiş TSK kadrosuna güvenmek durumundayız. Umarım daha dün TBMM’den geçen tezkerenin hakkını verip, artık kaçınılmaz olan “güvenlikli bölge” veya “tampon bölge” oluşturulmasını sağlayabilirler. Bir an önce Türkiye’nin güney sınırlarında güvenlik sağlanmalı ve ülkemize akın eden Suriyelilerin, evlerine güvenle dönmeleri sağlanmalıdır. Şayet insanlık bu barbarlığı durduramazsa, Ortadoğu ve Afrika’nın bir bölümünde kadın denilen ırkın insanca yaşama şansı kalmayacaktır. Buna bağlı olarak önce çocuklar ve zamanla tüm bir nesil, Müslümanların mezhepler arası savaşlarına kurban gidecektir. Birbirini boğazlayan ve yaşam biçimini kadını örtmeye adamış, bu aciz ve cahil adamların dünyasından uzaklaşılarak, çağdaş bir yaşama yüzünü dönmelidir ülkemiz.
Haritanın aşağısı kan, revan ve gözyaşıdır. Müslüman ülkelerde insanlar birbirlerini kesiyor ve bombalarla toplu katliamlar yapıyorlar. Tarihi eserler ve şehirler bile neredeyse yok oldu. Irak ve Suriye’de medeniyetin bir bölümü silindi. Yeter artık! Sürekli olarak Batılı petrol tüccarlarını suçlayacağınıza, önce kafayı değiştirin ve birbirinizin kafasını kesmekten vazgeçin…