Reyhanlı’da 11 Mayıs’ta gerçekleşen patlamayla ilgili bir yazı kaleme almak, bundan birkaç yıl öncesine kadar hiç düşünemeyeceğim bir şeydi. Çünkü ben anne tarafından Hatay’lıyım. Hem de tam Reyhanlı’dan…
Daha geçen yaz işlerim nedeniyle gidememiş ama annemle kızımı yollamıştım. Ancak 2012 yazında aldığımız haberler, olayların hiç de yolunda gitmediğini gösteriyordu. Suriye’den gelenlerin yanı sıra paralı asker konumundaki El-Kaidecilerin ve onlarca yabancı uyruklu ajanın cirit atmaya başladığı Reyhanlı’da kazan kaynamaya başlamıştı…Reyhanlı merkezine yaklaşık yirmi dakika yürüme mesafeli, turistik Yenişehir Gölü’nde yemek yiyen akrabalarımız, artık iyice arsızlaşan bir takım başıbozuk Suriyelilerin restoranlarda yiyip içtikten sonra “Hesabı Tayyip ödesin” dediklerini biraz da nükteyle anlatıyorlardı. Ancak Tayyip Erdoğan bundan bir yıl kadar sonra, gerçekten de artık “millete hesap veremeyecek” bir zavallılığın içine düşmüş, barındırdığı ÖSO adlı terörist örgüt önce Akçakale’de bir polisimizi şehit etmiş, daha sonra da Reyhanlı’daki büyük patlamada onlarca kişinin ölümüne neden olmuştu.
Yaz tatillerinde, çocukluğumun geçtiği güzelim Reyhanlı, 11 Mayıs 2013’te Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir saldırıya tanık oldu. 10 gündür Reyhanlı ile ilgili bir şeyler yazmak istiyor ama yapamıyordum. Nereden başlasaydım? Kızıma ilk defa dokuz yaşındayken gösterdiğim pamuk tarlalarından mı? Yenişehir Gölü’nden kafanızı kaldırdığınızda görünen Suriye sınırından mı? Küçükken zar zor annemle teyzemi ikna ederek kardeşlerimiz ve akrabalarımızla kırk derece sıcaklıkta girip yüzdüğümüz, sonradan kuruyan Cüdeyde Gölü’nden mi? Peki ya göle doğru yürürken gezdiğimiz mağaralar ve yıllar öncesinin kalıntıları? Tam bir tarih şehri olan Hatay’ı ne hale getirdiler böyle? Hele o mükemmel ve alçakgönüllü Hataylılar! Nasıl da bu insanların huzurunu kaçırıp, yıllardır sınır ticareti yaptıkları Suriyelilerle düşman haline getirdiler? Elli tane üstün zekalının başaramayacağını, bir hasta ruhlu adam başardı, iyi mi?
Patlamanın hemen ardından İngiltere basını ölü sayısını ilk anda 116 olarak açıkladı ve olayın arkasında “Özgür Suriye Ordusu” denilen kan emici, ciğer yiyici adamların olduğunu vurguladı. Fransa basını Tayyip’in beslediği El-Kaideci ÖSO’nun bu patlamayı gerçekleştirdiğini söyleyerek, “besle kargayı, oysun gözünü” benzetmesiyle olayı manşete taşıdı. Ayrıca tüm dış kaynaklı basın benzer şeyleri söylemesine rağmen, AKP Hükümetinin Esad’ı suçlamasını komik bir hedef saptırma olarak nitelediler. Dış basına inanmayalım, diyemeyiz. Çünkü yabancı ajanlar ve gazeteciler Hatay’da cirit atarak hepimizden daha güzel bilgiler topluyorlar.
Patlamanın olduğu gece teyzemi aradım, şunları söyledi:”Kızım, patlamadan önce de çok olaylar oluyordu. Hatta bir gece önce bizim gençlerle Suriyeliler kavga ettiler. Bir gün sonra da bu olay oldu. Ölü sayısı 300’ün üstünde ama televizyonlarda doğruyu söylemiyorlar. Biz korkudan sokağa çıkamıyoruz. Annen tanır, bizim Karacalar’dan da ölenler var. O Tayyip daha buradan oy alamaz. Bu patlamayı buradaki Suriyeliler yaptı, biliyoruz. Patlamadan sonra bizimkilerle Suriyeliler arasında çok kavgaların olduğunu telefonlarla duyuyoruz. Burada herkes huzursuz. Bu Suriyelilerin çoğunu oy almak için AKP’liler nüfusa kaydettiler…”
Antakya Doğu Akdeniz Gazetesi sahibi Tuğba Alvanoğlu’nun Halk TV’ye canlı bağlanarak yaptığı konuşma ise çok daha çarpıcı gerçeklerle doluydu. Bir yerel gazeteci olarak, bölgesindeki olayları cesaretle haber yapmaya çalışan Tuğba Hanım, kendi ülkesinde El-Kaidecilerin yaptığı bir toplantıyı görüntülemek isterken alıkonulmuş, ancak CHP İlçe başkanının çabaları sonucunda salıverilmişti. Ruhsatsız işyeri açan Suriyeli bazı işadamlarının rüşvetlerine boyun eğmeden çalışmış, ancak ne yazık ki Türkiye’ye sesini yeterince duyuramamıştı. Antakya’da Suriye’den göçen kimi kadınların, çocuklarına bakabilmek için “fuhuş” yoluna gittikleri gibi insanlık dramları da yaşanmaktaydı. Türkiye-Suriye sınırı fiili olarak ortadan kalkmış, insanların ciğerini yiyip başlarını kör testereyle kesip, sonra da bunları videoya alan El-Kaideci Özgür Suriye Ordusu denilen çapulcu takımı Tayyip’e göre masum, ama kendi ülkesini savunan Beşar Esad zalim olmuştu.
Daha ortada dönen bir sür iddia vardı. Uzun sakallı iri yapılı ve maaşa bağlanan El-Kaideciler, gündüz Suriye tarafına geçip savaşıyor, gece ise parklarda dolaşarak Antakyalılara korku salıyorlardı. Kendi ülkemizde Hataylı Alevi vatandaşlarımızı tehdit ediyorlar, barıştan yana olan Hataylılara korku ve dehşet salıyorlardı. Ve bunları sadece tek bir kişi değil, konuştuğumuz her Hataylı söylüyordu. Suriyelilerin kaçak çalışmalarına göz yumuluyor, bizim vatandaşlarımızın ekonomisi kötüye giderken, onlara kimse dokunmuyordu. Suç işleseler bile “dokunmayın” talimatı verilen polislerin eli kolu bağlanıyor, emniyet ve yargı mensupları iş yapamaz hale getiriliyordu. İyi yürekli ve mütevazı Reyhanlı halkını son patlamayla çileden çıkaran Tayyip Hükümeti, artık Reyhanlı’da “Hükümet İstifa!” çığlıklarıyla anılıyor. Ve o çığlıkların içinde ölen vatandaşlarımızın haykırışları var sanki: tek ses, tek yürek…
Suriye’deki patlamaların sorumlusu kesinlikle AKP Hükümeti ve aslında onu tek başına yöneten Tayyip Erdoğan’dır. İnsan hayatı üzerinden kumar oynayarak siyaset yaptıklarını zannedenler, gerçek suçluları aynalara bakınca göreceklerdir.10 Kasım’da ülkemizden kaçanlar, 19 Mayıs’ta yine kaçanlar bilsinler ki aslında tüm yaptıkları, kendi hatalarının psikolojik bir dışavurumudur. Sizi günün birinde kaçtığınız deliklere öyle bir süpürecekler ki, Cüneyt Zapsu bile hayret edecek. Dün sizi Suriye’ye savaşa gönderenler bugün nasıl yalnız bıraktılarsa, yarın daha da yalnız bırakacaklar. Başbakana artık “firavun” diyen Fethullah bile arkalarında olmayacaktır. Malum, o zaten tescilli bir Amerikan ajanı; ülkesine asla gelmez ve aldığı talimatlara göre sağ gösterip sol vurabilir. Sulu göz haline bakıp aldanmamak lazımdır, zira bir insanda ruh olsa öncelikle yaşadığı toprakları terk edip ülkesini bölmeye uğraşan düşman topraklarına sığınmaz.
Reyhanlı Halkı gerçek suçluyu biliyor ve haykırıyor. Peki diktatörler ne yapıyor? Basına sansür koyuyorlar. Korkacak bir şeyi olmayan, basını sansürlemez. Hatası olmayan, gizlilik üzerinden soruşturma yürütmez. Reyhanlı patlamasının faturasını Hataylı Alevilere çıkarmak istiyorlar ama ben bunlara ihtimal vermiyorum. Hele ki bu olayın arkasında Esad’ı göstermek en zayıf ihtimal. Esad’ı zaten İsrail güneyden sıkıştırıp bombalıyor. Bir de Türkiye’yle savaşa girmek düşüneceği en son şey olsa gerek. Üstelik kimyasal bombaları onun değil, muhalif teröristlerin kullandığı AB raporuyla tescillendi. Hatta bu kimyasal silahların Hatay’da kiralanan bazı evlerde yapıldığı da ortaya çıktı.
Son olarak Reyhanlı halkına, yani hemşerilerime ve oradaki akrabalarıma büyük geçmiş olsun diyorum. Böylesine büyük acıları Türk halkı bir daha yaşamasın. Bu halk en iyi şekilde yaşamayı hak ediyor. Çünkü bizim milletimiz vefakar, cefakar, kadir-kıymet bilen ve yüksek değerleri olan son derece iyi meziyetlere sahip bir millettir. Umuyorum ki daha geç olmadan herkes gözünü açar ve Türkiye’nin her yanı Reyhanlı felaketine benzer bir acıyla karşılaşmadan önce, bu Amerikancı hükümeti göndermeyi bilirler...