Bu yazımızda bilim dünyasında uluslararası düzeyde haklı bir üne sahip neredeyse bir asra şahitlik etmiş, yaygın olarak tanınan mümtaz bir bilim insanından bahsetmek istedim.

Bilim tarihi mutlaka bilim tarihinin aydınlanmasına emek verenleri katkı oranına göre yukardan aşağıya doğru sıralayarak yazacaktır. Kuşkusuz Prof. NİGZES en üst sıraya yazılanlar, yazılacaklar arasında olacaktır. Kendisi 30 kadar dili etkili şekilde kullanan ve hayatı boyunca günün 18 saatini bilimsel çalışmalara vakfetmiş ve alanında pek çok ödül alarak bir bakıma yetkinliğini ve otoritesini kanıtlamıştır.

İlk olarak 1942 yılında dünyanın en büyük oryantalisti kabul edilen Prof.Dr. Hellmut RITTER’in yanında öğrenim görmeye başlamıştır. Takiben 1961 yılında Frankfurt Üniversitesi’nde doçent, 1965 yılında ise yine aynı Üniversitede profesör olmuştur. Otuz yıla yakın bir süreyle çalışmalarını Frankfurt’ta Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi’ne bağlı olarak aynı zamanda kurucusu ve direktörü olduğu Arap-İslam Bilimler Tarihi Araştırmaları Enstitüsü’nde yürütmüştür. Bu enstitüde 1400 kadar kitap yayınlamış ve bilimsel çalışmalar sonucunda ortaya koyduğu bulgular bilim tarihi bakımından son derece önemli ve değerli veriler sağlanmıştır. Bunlardan bazıları kendisiyle yapılan söyleşilerde paylaşılmıştır. Hellmut Ritter’dan, yani hocasından İslam coğrafyasında yetişmiş bilim insanlarının varlığını ve bunların Avrupa’nın en büyük âlimleri düzeyinde olduğunu duyduğunda çok şaşırır, çünkü öğrenim döneminde böyle bir gerçeklik anlatılmamıştır ve duydukları karşısındaki şaşkınlığını şöyle ifade eder: “Dehşete düştüm. Çünkü ilkokulda, lisede öğrendiğimiz şeyler tamamıyla buna aykırıydı. Modern dünyanın gelişimine İslam dünyasının katkısını sıfır diye biliyorduk. Hellmut Ritter’in sözleri İslam ilimleri tarihini öğrenmem için kırbaç rolü oynadı. Bütün dünyayı terk ederek gece gündüz bunun için çalıştım.(2)”

"Müslümanlar, 8-16. yüzyılları arasında tüm ilim dallarında önemli buluşlara sahiptir. Dünya bilimler tarihi, yeniden yazılmalıdır. Çünkü yanlış yazılmıştır. İslamiyet, ortaya çıkışının 2. yüzyılında, İspanya'ya (Endülüs'e) ayak bastı. Yeni bir dinin temsilcisi olarak oraya gitti. İnsanları, ilmiyle dehşete düşürdü. Orada yaşayan Hıristiyan ve Yahudileri etkiledi. İslam, oraya, onların şuur sahalarına girmişti. Bu onları uyandırdı ve Haçlı seferlerine itti.”

"Her ilim dalından onlarca örnek verebilirim. Ancak, burada önemli olan şu: "İlimlerde önemli olan bazı prensipler vardır. Bu prensipler, ne zaman ortaya çıktı, bilim adamını bunlar ilgilendirir. Örneğin Müslümanlar, nazariye(teori-kuram) ile tecrübe (deney) arasındaki ilişkiyi ifade eden bir kavram ortaya koydular. Buna "Mizan" adını verdiler. Daha sonra İslam bilginlerinden Farabi geliyor ve diyor ki, tecrübe(deney) ile nazariye(kuram) de yeterli değil, algılama(muhayyile)de önemlidir diyor. Önce algılayacaksınız, birçok şeyi düşünüp-geliştireceksiniz. Daha sonra da nazariyeyi(teoriyi) kuracaksınız. Böylece teori, sizi deneye sevk edecektir.”

"Bugün bilinenin aksine, çoğu modern bilimin kuruluşu, bundan yüz, iki yüzyıl öncesine değil, 8-16. yüzyıllarda yaşamış İslam bilginlerine dayanıyor. Portekizlilere mal edilen modern denizcilik bilimi ise, yüzde yüz İslam bilginlerine ait. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Modern denizcilik, İslam dünyasının bir malıdır ve İslam dünyasının bir başarısıdır.”

"Avrupalılar, Müslümanlardan bazı ölçümleri öğrendi. Ancak, trigonometri bilgileri yeterli olmadığı için ekvatora paralel ölçümlerin nasıl yapıldığını bir türlü anlayamadılar. Portekizliler, esasında hiçbir şeyi keşfetmediler. İslam haritaları, 15. asrın başlarında onlara ulaşmıştı. Bunu kendi tarih kitaplarından çıkarıyoruz. 'İslam İlimleri Tarihi' eserimin 11. cildinde, Portekizlilerin modern denizcilik biliminin kurucusu olduğu bilgisinin yanlışlığını ispatımı bulabilirsiniz.”

"Müslümanlar, Afrika'nın güneyindeki yolu kullanarak 9. yüzyılda, Çinile ticaret yapıyorlardı. Hint Okyanusu, 15. asırda Müslümanların elinde bir İslam gölü gibiydi. Hindistan ve Java, Müslümanların elindeydi. Ummanlı denizciler; İbn-i Macit ve Süleyman el Mehri, 15. asrın matematikten, astronomiye her ilmi bilen, filozof iki denizciydi."

"950 yılında Ebu Cafer el Hazin adlı matematikçi ve astronom, parabol konstrüksiyonu kullanmak suretiyle üçüncü dereceden bir denklemi çözdü. 11. asrın ilk yarısında, İbnü'l Heysem, bir optik problemini dördüncü dereceden bir denklemle çözdü. Küçük bir yanlışlıkla Latinceye de çevrilen problem, Avrupalıları, 'Problema Alhazeni' adı altında 13. asırdan, 19. asra kadar uğraştırdı. Avrupalılar, İbnü'l Heysem'in çözümünü, ancak 19. yüzyılda kavrayabildi.”

"11. asrın sonlarında Ömer Hayyam'ın, üçüncü dereceden denklemlerisisteme bağlayan kitabının benzeri, Avrupa'da, 17. asırda Rene Descartes, Frans Van Schoooten ve Edmund Halley tarafından yazılabildi. Avrupalı matematik tarihçisi Johannes Tropfke, Descartes'lerin yeni bulduklarını zannettikleri konuları, Hayyam'ın çok önceden yazdığını, aradan geçen zamanda Avrupalılar'ın, boşuna çaba gösterdiğini yazdı.”

"15. asırda yaşayan, Alman Johannes Regiomontanus'un adını taşıyan trigonometri ilminin, kurucusunun, 13. asırda yaşayan Nasirüddin et Tusiolduğunu, yine Alman matematik tarihçisi Anton von Braunmühl ortaya çıkardı.” "13. yüzyılda yaşayan ve Orta Çağ Avrupa'sının en büyük matematikçisi olarak bilinen Pizalı Leonardo'nun, hayatının büyük kısmını, İslam ülkelerinde geçirmesi sebebiyle; oralardan aldığı kitapların tesirinde kalmış olması kuvvetle muhtemeldir. Ondan 200 yıl sonra yaşayan Leonardo da Vinci'nin çizdiği alet, makine ve silahlarla ilgili bilgilerin kaynağının da İslam dünyası olduğu, bugün bulunan önemli bazı Arapça kitapların, İtalyanca tercümelerinden anlaşılmıştır. Da Vinci, bu bilgileri kullanarak, devrine göre inanılmaz kabul edilen resimlerini çizebildi. Halbuki Leonardo'nun, İslam bilginlerinin buluş ve bilgilerini kullandığı kabul edilse, resimlerinin çözülemeyen sırları aydınlanmış olacaktı.”

"Cabir Bin Hayyan, kimyayı, bir bilim olarak kurdu. Cabir, tüm insani duyguların, matematiksel olarak ifade edilebileceğine inanıyordu.” Bu ifade bile tek başına bugünü ve dijital teknolojinin geldiği noktayı tanımlıyor ve geleceğin dünden gördüğü anlaşılıyor.”

Yine ; "Avrupalılar, Sicilya ve Endülüs'te tercüme edilen 'İslam bilginlerinin eserleri'ni, kaynak göstermeden aktarıyorlardı. Bu yüzden, bugün Batı uygarlık ve biliminin temeli, aradaki İslam bilimi atlanarak, ondan önceki Yunanlılara izafe ediliyor. Müslümanlar, dünya sahnesine çıktıkları ilk on yıldan itibaren; diğer medeniyetlerde görülmedik bir hızla bilimsel gelişmelere katkıda bulundular.”

"Eserlerin isimlerini değiştiriyorlardı. Bir kördüğüm şeklinde olsa da, papazlar, Müslüman alimlerin kitaplarını, Latince'ye tercüme ederek, bilimsel gelişmenin ilk adımlarını atıyorlardı. Yahudiler ağırlıkta olmak üzere, tercümeyi papazlar yapıyordu. Çünkü Avrupa'da, başka okuma yazma bilen yok gibiydi. Görüldüğü gibi; Batı, bilimini, sanıldığının aksine, din adamlarına borçludur.” "Avrupalılar, medeniyetlerini ve bilimlerini, İslam bilginlerine borçlu olduklarının farkında değiller. Modern dünyanın oluşumunda, İslam alimlerinin büyük emeği vardır. İslam medeniyetinin gerilemesinin nedeni de, din değildir.”

"16. yüzyılın sonlarında, İslam bilim ve medeniyeti duraklama içine girmeseydi; insanlık, 20. asırda yakaladığı bilimsel seviyeye, 200 yıl önce ulaşırdı. İnsanlık, nükleer enerjiyle de, 200 yıl önce tanışırdı."

Tauf NigzeslFuat Sezgin

Evet okumakta olduğunuz yazının başlığında bir tersten yazım uygulaması söz konusudur. Bu tercih mesajların etkisine bir katkı da bulunma olasılığından ziyade, büyük bilim tarihçisi Fuat Sezgin’in isminin tersten yazılsa da anlaşılması gerektiğine vurgu yapmak içindi. Bu çerçevede anlaşıldığı gibi yazı Prof.Dr. Tauf Nigzes yani Prof.Dr. Fuat Sezgin’i anlatıyor.

Yukardaki paylaşımlardan da anlaşıldığı gibi; Prof.Dr. Fuat SEZGİN üzeri kapatılmış, köhne zihinlere hapsedilmiş ve tozlu raflara terkedilmiş bilgiyi orijinal kaynaklara dayalı olarak ortaya çıkarmıştır. Kıymetli okuyucularımızın her yönüyle evrensel ve aynı zamanda yerli ve milli bir bilim insanı olarak Prof.Sezgin’in ortaya koyduğu bulgu ve saptamaların ayrıntılarını öğrenmek için, raflarında yoksa birer Fuat Sezgin kitabı alacağını görür gibiyim. Çünkü Prof.Dr. Fuat Sezgin: "Batı Uygarlığı, İslam Medeniyeti'nin Çocuğudur. Ben, 60 yılımı bu uğurda verdim. Milletler için zaman, bir insanın ömründen ibaret değildir. Bugünkü Avrupa medeniyeti, İslam medeniyetinin muayyen şartlar içerisinde, muayyen bir devirden sonra, başka iktisadi ve jeopolitik şartlar altında ortaya çıkan devamından ibarettir. Avrupa medeniyeti, İslam medeniyetinin bir çocuğudur " diyerek her birimize konu hakkında okumak ve araştırmak için gerekli merak ve moral değeri yüklüyor…

bilim insanı meslektaşlarımızın da aynı düşünceleri paylaştıklarına inanıyorum. Çünkü bilim tarihi tüm bilim dalları için önemli bir alandır v bu külliyatı bilmeden ise bilim yapmak teorik olarak (bilimin devamlılığı ve bilginin kaynağından beslenmesi nedeniyle) mümkün olmaz, ancak tarihçenin bilinmemesi olsa olsa bilim insaninin içeriğini zayıflatır, içeriği yavanlaştırır...

Son söz olarak; büyük bilim tarihçisi Prof.Dr Fuat Sezgin 30 Haziran 2018 tarihinde 94 yaşında bilim ve fikir dünyamızda derin izler bırakarak Hakk'a yürüdü. Bilim dünyasının ve Milletimizin başı sağ olsun. Ortaya koyduğu eserleri ve katkıları unutulmayacak...

Kaynaklar:

Aras, H., 2018. Fuat Sezgin: "Batı Uygarlığı, İslam Medeniyeti'nin Çocuğudur" http://www. yaklasansaat.com/dunyamiz/bilim_ve_teknoloji/fuat_sezginin_g%C3%B6r%C3%BCsleri.asp

Sezgin, F., 2918.İslam'da Bilim ve Teknik, çev. Abdurrahman Aliy, TÜBA Yayınları. Ankara, 2007.

Sezgin, F., 2010. Bilim Tarihi Sohbetleri, Timaş Yayınları, İstanbul

TÜBA; 2018. TÜBA Şeref Üyesi Prof. Dr. Fuat Sezgin, http://www.tuba. gov.tr/tr/haberler /uyelerden-haberler/tuba-seref-uyesi-prof.-dr.-fuat-sezgin-vefat-etti (Erişim:30.6.2018).