Cumhuriyet Anadolu Lisesinin düzenlediği etkinlikte, Yazar Aydın Hız söyleşisinin merkez noktasını romanı ‘Benim Gönlüm Bir Kuştur'’ oluştursa da yazma üzerine, yazının her aşamasını da içeren, yazarın tarihî romanlarla ilgili görüşlerinden, niçin Ahmet Yesevi romanını yazmaya karar verdiğine kadar geniş bir yelpazede bütünüyle o meşakkatli süreci anlattı.

Program bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Cumhuriyet Anadolu Lisesi Müdürü Salih Tuncay'ın açılış konuşması ile devam etti. Konusmanın ardından sahneye Yazar Aydın Hız davet edildi. Katılımcıları selamlayan Hız söyleşi ile devam etti.

Konuşmasında Hız; "İlk hikayemiz 2. Dünya Savaşı, 1939’dan 1945 yılına kadar süren küresel bir savaştır. Dünyanın bütün süper güçlerinin katıldığı bu savaşta 85 milyondan fazla insan öldü. Bu savaşın taraflarından en önemlilerinden biri de Hitler’in başında bulunduğu Almanya’dır. Kıta Avrupası’nın büyük bir kısmını işgal etmiştir. Polonya, Danimarka, Norveç, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Fransa, Yugoslavya, Yunanistan’ı bozguna uğratır. İngiltere ve Rusya’yla da savaşır. Birden fazla cephede savaşmanın bedelini ağır öderler ve 2. Dünya Savaşı’ndan mağlup olarak ayrılırlar. Fakat Avrupa ülkelerinin, İngiltere’nin, Amerika’nın ve diğer büyük güçlerin Almanya’ya karşı bir öfkeleri vardır.

Birleşmiş Milletlerde Almanya’nın geleceğini konuşurlar. Bazı delegeler Almanların Kartacalılar gibi yeryüzüne dağıtılıp yok edilmesini, Almanya’nın Avrupa’nın tahıl deposu olması gerektiğini söylerler. Bu fikir oldukça büyük beğeni alır. Fakat bir delege söz alır ve şöyle der: “İyi de beyler, bir milleti yok etseniz bile, onun tarihini silemezsiniz. İlerde çocuklarımız bize Hegel’i, Kant’ı, Goethe’yi, Schoppenhaur’yı, Niethche’yi, Max Weber’i yetiştiren bir milleti ne yaptınız derse, onlara ne cevap vereceğiz?” der. Toplantı salonunda büyük bir sessizlik oluşur. Ve sonra o delegeye hak verirler.

Evet! Bir milleti yok etseniz bile tarihini silemezsiniz. Her milletin geçmişinde tarih yazan büyük insanlar vardır. Yazdıkları eserlerle, yaptıklarıyla, bilimsel keşiflerle o milletin adeta ruhunu temsil ederler. Millet olma ruhunu ayakta tutarlar.

İkinci hikayemiz Azeri-Fars edebiyatının en önemli temsilcilerinden biri olan Hüseyin Şehriyar’a ait. Şehriyar, 1800’lü yılların sonlarında Tebriz’de doğar. Babasını çocuk yaşta kaybetmiştir ve annesiyle yaşar. Annesine çok düşkündür. Duygulu, içli ve hassas bir delikanlıdır. Şiirle ilgilenir. Yazdığı şiirler hocaları, çevresindeki insanlar tarafından beğenilir de. Ünlenmeye başlayınca annesiyle birlikte İran’ın başkenti Tahran’a gelir. Bir Azeri’dir kendisi, evde annesiyle Azeri Türkçesiyle konuşur. Tahran’da yavaş yavaş tanınmaya başlar, gazeteler şiirlerini neşreder, dergilerde yazıları yayınlanır. Tahran Televizyonunda söyleşileri olur. Tabi bunları Farsça yazar, Farsça konuşur.

Bir gün televizyon programından sonra eve geldiğinde annesine gururla sorar. “Anne beni nasıl buldun?” Niçin annesine sorar? Çünkü annemiz, en büyük sığınağımızdır bizim. Dünyanın bütün olumsuzluklarını bir anne yüreğinin merhametinde silebiliriz de onun için. Annesi mahzun bir şekilde; “oğlum” der, “ben senin sözlerinden bir şey anlamıyorum.” Sonra Şehriyar’ın hayatını değiştirecek şu cümleyi kurar: “Ot, kökleri üzerinde büyür oğul!” Annesinin bu sözü, Şehriyar’ın iç dünyasında etki bir etki bırakır ki, şiirlerini Türkçe, Azeri Türkçesiyle yazmaya başlar. Edebiyat tarihçileri, Şehriyar’ın bundan sonra Şehriyar olduğunu söylerler. Ve meşhur “Heyder Baba’ya Selam” şiirini bundan sonra yazar. Birinci ve ikinci hikaye sizsiniz. Kimliğiniz ve kimliğinizi oluşturan bireysel ve toplumsal tarihimizdir" dedi. Söyleşinin ikinci bölümü, öğrenci sorularıyla şekillendi. Öğrencilerin sorularını da samimiyetle cevaplayan Aydın Hız, söyleşinin üçüncü bölümünde ise kitabını imzaladı.

Programa Osmancık Milli Eğitim Müdürü İdris Makineci, Osmancık Cumhuriyet Anadolu Lisesi Müdürü Salih Tuncay, OCAL Okul Aile Birliği Başkanı Selma Çetindere, Okul müdürleri, öğretmenler ve öğrenciler katıldı.