Her seçim döneminde ortaya çıkan “aday furyasıyla” ilgili olarak, bilinen ama çok fazla yüzleşmeye cesaret edilemeyen, bireyin kendi dünyasından başlayıp sosyal alana uzanan bir takım yansımalar vardır. Peki NEDEN ADAY OLUYORLAR? Kriterleri yapacakları işe uygun mu? Topluma yön vermesi gerekenler, kendi yollarını bulabilmişler mi?
BİRİNCİ TİP ADAYLAR; kimi psikologların tezlerine, analizlerine konu olmuş kimliklerden oluşuyor. Zor bir yaşam süreci geçirmiş, baskın gelebilme ve kendini kanıtlama, egosunu tatmin edebilme temeliyle hareket eden kimliklerden oluşuyor. Kapitalist sistemin yerleştiği toplumlarda, birçok insanın zor şartlarda yaşadığını ve büyüdüğünü düşünürsek, bunu olağan kabul edebiliriz belki… Şayet kişi kendi ruhunu bir disiplin altında tutabiliyorsa ve yürüttüğü siyasi mücadeleyi sadece kendisi için değil de topluma fayda olsun diye kullanabiliyorsa, bu kişinin öne çıkma arzusu makul karşılanabilir…
Tehlikeli olan, kendini profesyonelce gizlemeye alışmış ve her daim kendisinde zorla saygı uyandırmaya çalışan, topluma verecek hiçbir şeyi olmamasına rağmen sürekli kendisini gündemde tutmaya çalışan ve bunu yaparken de devekuşu gibi kafayı kuma gömüp fark edilmediğini sananlardır. Bunların topluma hizmet etmek gibi bir gayeleri yoktur. Seçim dönemlerinde harcadıkları parayı, şayet seçilirlerse nasıl fazlasıyla geri alabileceklerinin hesabını yaparlar. Her zaman lüzumsuz bir hırs ve nefret içerisinde, kendi dünyalarında yaşayıp dururlar. Rakipleri birer düşman gibidir. Şayet kendileri değil de rakibi aday olursa, seçime kadar partisine uğramaz, çalışmaz, peşinde sürüklediği ekibiyle beraber karşı tavır geliştirme yönüne giderler; bir sonraki seçimlerde mantar gibi yeniden bitene kadar…
İdeoloji aynı, hayat görüşü aynı, yaşam tarzları da aynıdır ama kavga sebebi bu değildir. Düşünün Türkiye’de benzer ideolojiye sahip ne kadar parti var? Ama ne olmuş, bölünmüşler. Neden? Kişisel hırslarını dizginleyemeyenler, beraberinde bir miktar insanı da alıp götürmüşler. Peki ne işlerine yaramış? Koskoca bir HİÇ. Sadece Türkiye’nin siyasi istikrarını bozmuşlar, o kadar…
MHP’de ne türemiş, BBP… Eskinin Refah Partisinden ne türemiş, AKP,SP,HAS… Eskinin ANAP’ından ne türemiş, DYP,DP… Eskinin SHP’sinden ne türemiş, CHP,DSP…
Kısacası birbirinin aynı Rus-Matruşka bebekleri gibi, her parti kendi içinden bir yenisini çıkarmış. Yani birilerinin kişisel hırsı yüzünden partiler bölünmüş, istikrar bozulmuş. Bunların arasından sadece AKP, ezici bir oy farkıyla, “bölünme”den doğan bu avantajı kullanabilmiş. O nedenle artık “radikal” değil, “merkeze kayma” çabalarını sürdürüyor…
İKİNCİ TİP ADAYLARA gelince, bunları Türkiye’de çok az görürsünüz. Bu kişiler mesleğinde profesyonel olmuş, topluma da fayda sağlayabilecek, zırt pırt ortaya çıkmayan, yerinde ve olması gerektiği gibi hareket eden insanlardır. Avrupa’ya gittiğinizde bol bol görürsünüz. Orada bir Belediye başkanını kimse tanımaz; başkan otobüsle veya trenle yolculuk eder, halktan biri gibidir. Milletvekili de aynı şekilde ayrıcalığı veya dokunulmazlığı olmayan sade bir bireydir, sadece işini yapar, artistlik yapmaz…
Şimdi kimleri aday yapacağınızı, kimleri seçeceğinizi çok iyi düşünün. Türkiye’de çöpe giden her oy, istemediğiniz gidişatı hızlandırabilir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki büyük tehlikeye dikkatinizi çekerim. O nedenle MHP, CHP ve AKP dışındaki partilere verilen her oy, böylesine bir dönemde Türkiye’nin istikrarına inecek bir tekme gibidir… Vatandaşlık görevinizi yapmak için sandığa mutlaka gidiniz ve bu konuda insanları teşvik ediniz; elbette doğru adaylara oy vermeyi de asla unutmayınız…