ADD Çorum Şube Başkanı Uğur Demirer, Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 103. yıldönümü nedeniyle bir açıklama yaparak, Ankara’nın başkent oluşu hakkında bilgiler verdi.

ADD Şube Başkanı Uğur Demirer’in konuyla ilgili basın açıklaması şu şekilde:

“Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşını yönetmek üzere 103 yıl önce bugün Ankara’ya geldi.
Mondros Mütarekesi’ne, orduların terhis ve silahların işgalcilere teslim edilmesine şiddetle karşı çıkan, emrindeki birlikleri Toroslar’ın kuzeyine çekmeyi başaran Mustafa Kemal, Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nın lağv edilmesi üzerine 13 Kasım 1918’de İstanbul’a dönmüş, boğazdaki İtilaf Devletleri donanmasını gördüğünde “geldikleri gibi giderler” demişti. Demişti demesine de, elbette kendiliklerinden gidecek değillerdi. Zorla gönderilmeleri gerekiyordu. O da bunu yapmak kararındaydı.

Emperyalist işgal altındaki İstanbul’ da milli mücadeleyi örgütlemek olanaksızdı. Ne yapılacaksa Anadolu’da yapılacaktı. Bu amaçla 6 aylık İstanbul görüşmelerinin ardından 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkacak, önce Havza’ya, oradan Amasya’ya geçecek, amacını Amasya Genelgesi ile ilan edecek, tüm vali, komutan ve mutasarrıflara gönderdiği emirlerle elde kalan güçleri direnişe yöneltecek, halkla yaptığı görüşmelerle milletin azim ve kararını harekete geçirmeye çalışacak, bu çalışmaları nedeniyle padişah tarafından geri çağrılacak, kabul etmeyince görevden alınması üzerine askerlikten istifa edip “bir ferd-i mücahit” olarak kutlu yolculuğuna devam edecek, “Ya İstiklâl Ya Ölüm” şiarını karar altına aldırdığı Erzurum ve Sivas Kongreleri ile mücadelesinin hukuki meşruiyetini oluşturacak, Ankara’da bir ulusal meclis toplayacak ve o meclisten asla vazgeçmeyecekti.

NEDEN ANKARA?
Vahdettin ve hükümetinin işbirlikçi tutumlarını iyi bilen, teslimiyetçi politikalarını değerlendiren, emperyalist işgalcilerle birlikte nasıl engeller çıkaracaklarını, ne tür tuzaklar kuracaklarını şaşmaz bir isabetle öngören Mustafa Kemal, onların ulaşmasının güç ve fakat Anadolu’nun tam ortasında, ikmal yolları üzerinde, cephelere çok uzak olmayan stratejik bir mevki, özellikle de ilk günden itibaren Müftü Börekçizade Mehmet Rıfat Efendi (4 Nisan 1924’den vefat ettiği 5 Mart 1941 tarihine kadar Cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanı) öncülüğünde Kuvayı Milliye’yi destekleyen bir kasaba olduğu için milli mücadelenin yönetim merkezi olarak Ankara’yı seçmişti. 

16 Mart 1920’de işgal edilen Mütareke İstanbul’u ihanetin ve teslimiyetin adıydı. Ankara ise yoksuldu belki, ama namuslu ve inançlıydı. Türk ulusunun kalbi artık Ankara’da atacaktı. 
Para yoktu, bulundu. Ordu yoktu, kuruldu. Silah yoktu, alındı. Meclis yoktu, açıldı. Hain çoktu, ezildi. Millet yılgın ve yorgundu, ayağa kaldırıldı, Gazi’sinin çağrısıyla nesi var nesi yok askerine gönderdi, kadın, erkek ve çocuk 3 yıl 3 ay 22 gün tarihin en haklı, en onurlu savaşını verdi, 9 Eylül 1922’de işgalcileri ve işbirlikçi hainleri İzmir’ de denize döktü, bağımsızlığını kazandı. 

O yoksul Ankara, Atatürk’ün gelişinden 4 yıl sonra ve Cumhuriyet’in ilanından 16 gün önce, 13 Ekim 1923’de sonsuza dek Türkiye’nin Başkenti oldu. 
Emperyalistler ve ihanet İstanbul’unun işbirlikçi çevreleri Mustafa Kemal’i de, Ankara’nın Başkent oluşunu da, cumhuriyeti de kabul etmek istemediler. 1923’de Lloyd George’un, 1924’de Amiral Francis Sinclair’in küstah sözlerine bel bağlayıp “Kemal’in çömez Cumhuriyeti’ni 2 yılda yıkma” hayalleri kurdular. Elçiliklerini yıllarca Ankara’ya taşımadılar. Ancak Kemalist Cumhuriyet gelişip güçlenerek dünyanın en saygın ülkelerinden biri, Başkenti Ankara da hızla çağdaş bir kente dönüşerek aydınlanma devrimleri ile çağ atlayan Türkiye’nin bilim, kültür ve sanat merkezi oldu. 
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; büyük Atatürk’ü, kuvayı milliye kahramanlarımızı, Kemalist devrimcileri, bu toprakları kanları ve canlarıyla vatan yapan aziz şehit ve gazilerimizi minnetle, şükranla, saygıyla anıyoruz. 
Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 103. yılı kutlu olsun.”