Önümüzdeki yıllarda bir Amerikan Gölü haline geleceği muhtemel olan Akdeniz, şimdilerde BM denilen düzmece kurumun “diktatörleri” konumunda olan ABD, İngiltere ve Fransa ordusunu ağırlıyor, tabi onlarla beraber destekçi köstekçilerini…
Güvenlik konseyinin daimi diktatörleri, “sivilleri korumak” bahanesiyle bombaladıkları Libya’da daha ilk günden kan kusturdu. “Petrol vampirleri” kan kokusunu aldı ve aç kurtlar gibi Libya’ya saldırdılar; ilk bombardımanda 48 ölü, 150 yaralı “sivil”…
Onlar o kadar demokratikler ki… Birleşmiş Milletler’in 192 üyesi bulunmasına rağmen, BM Güvenlik Konseyi’nde “daimi üyelik” denen bir saçmalık var. Daimi üyeler: ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa. Yani bu 5 tanecik üye aklı sıra 192 ülkeyi demokratik şekilde “hallediyor”!..
Güvenlik Konseyinin toplam 15 üyesi bulunuyor ama bu beşi dışındakiler değişebiliyor. Diğer ülkeler bu saçmalığı değiştiremiyor ve onlar ne karar alırsa alsın, “meşru” kabul ediliyor. Kısacası “diktatörlük” görmek istiyorsanız eğer, önce BM’den içeri kafanızı uzatmanız gerekecek.
Kaddafi belirtmişti; hatta BM kürsüsünden BM kitapçığını yırtıp başkanlık kürsüsüne fırlattığı üzere, Irak işgalindeki gibi bu kurum “savaşları” önleyemiyor ve “gerçek savaş suçlularını” yargılayamıyor.
Örneğin, George W.Bush “kitle imha silahları var” deyip Irak’a girdi, Amerikan askerleri onlarca kadına tecavüz etti, birçok Iraklıya işkence yaparken eğlenerek fotoğraf çektirdiler ve bunlar film bile yapıldı. Fakat 1,5 milyon insanın ölümünden sorumlu George Bush, “savaş suçlusu” olarak yargılanmadı bile; ancak kafasına isabet etmeyen “bir çift ayakkabıyla” uğurlandı, ona da güldü geçti. Avrupa’nın göbeğinde Bosnalılara tam bir soykırım yapıldı. Dünyanın “sözde sivilleri koruyan” Birleşmiş Milletleri ve onun “daimi diktatörleri”, 1992-95 yılları arasında bu açıktan katliama tam 3 yıl boyunca ses çıkarmadılar ve 100.000’den fazla Bosnalının öldürülmesine seyirci kaldılar. Dahası var, tüm Dünya’da aranan soykırım suçlusu Sırp generaller beş yıl boyunca Avrupa’nın göbeğinde serbestçe dolaştı; bir rivayete göre yapılan gizli anlaşmalarla buna göz yumuldu, basın yoluyla bu gizlilik ifşa edilene kadar…
Libya’ya gelirsek, ne yapılmak istendiği zaten belliydi. Ancak, orta karar zekadaki insanlara bazı şeyleri baştan anlatmak zor olabilir. Onların gerçekleri görebilmesi için, Irak’taki gibi 1,5 milyonluk bir ceset tarlasına ihtiyaçları var. Kanı kanla yıkamak isteyen işgalci güçlerin şimdilik tek bir gecede 48 kişiyi öldürmesi görmezden gelinecek, Kaddafi suçlanacak, “keşke çekilseydi” denilecek, muhaliflerin eline silahlar verilerek iç savaş azdırılacak ve nihayetinde daha çok insan öldükten sonra belki de ancak rahatlanacak ve belki Libya’ya fiilen girilip şu mis gibi petrol kuyularının keyfi sürülecek…
Fakat Kuzey Afrika’daki devletlerden hiçbirine benzemeyen Libya ve onun lideri Kaddafi, kolay pes edecek biri değil. İçimden bir ses, Kaddafi’nin bunun da üstesinden geleceğini söylüyor ama fiziki atmosfere bakılırsa yanılıyor da olabilirim. Tarihe bir çizik atan Kaddafi, “tek dişi kalmış canavara karşı” diktatörlüğünün verdiği son bir güç ve hamleyle de olsa kendisini destekleyen halkı da arkasına alarak bir “canlı kalkan” oluşturmayı başardı. Füze ve bombalara karşı, “canlı insanlar”…
Libya’nın iç meselesine gelirsek, diğer devletlerin hele de askerî güçle bir müdahaleye girişerek “bir devletin iç işlerine bu üslupla müdahale etmesi” zaten tasvip edilemez. Bu büyük yanlışı kınayan Hindistan, Çin ve Rusya’yı kutlamak gerekir. Filmi baştan gördüler ve yemediler… Şaşkın Arap Birliği önce destek olup, sonra da sivillerin ölümünden sonra çark etti. Türkiye’nin ne yaptığı belli değil. En son Kılıçdaroğlu da Başbakana katılıp müdahalenin meşruiyetine vurgu yaptı. BM’ye üye ülkenin 15 güvenlik konseyi üyesinden 9’u karar verecek(bunun 5’i daimi temsilci) ve olay meşru kılınacak. Demokrasiye bak…. Sömürgeci İngiltere, Fransa ve ABD karar verecek, diğerleri figüran olacak. Demokrasiye bak… Bütün Arap ülkelerinde “işgal” yerine taktik değiştirip “iç ayaklanma” çıkaracaklar, sonra da “sivilleri koruyacağız” deyip el altından silahlandırıp halkı birbirine kırdıracaklar. Demokrasiye bak…
O zaman demezler mi sana, Ey Türkiye! Bak senin de ülkende doğu ve güneydoğuda yaşayan kimi Kürtler ayaklanıp duruyor. Hatta şu anda oradaki halkın büyük çoğunluğu, senin “terörist-başı” dediğin psikopatı hapisten çıkarmanı bekliyor ve “özerk yönetim kurulsun” diyor. Hatta geçen yılki referandumda o halkı yönlendirmede başarılı olan PKK denilen terör örgütünün çağrısıyla, oradaki halkın % 90’ı sandığa da gitmemişti. Hatta ABD ve İsrail, bu adamlara el altından silahlar satıp eğitmişlerdi. Ne yapalım peki şimdi? “Halkın değişim isteklerine cevap mı verelim?” Teröristlere hak mı verelim? Oradaki “halkın taleplerine olumlu cevap mı verelim?” G.doğu ve Kuzey Irak’taki hava sahası Türkiye Cumhuriyeti’ne de kapansın mı? Senin 30 yıldır halledemediğin rutin terör meselene bir bak ve bir de ülkesindeki istikrarı bir ayda sağlayana bir bak...
Şunu bil ki eline silah alan hiç kimse artık “sivil” değildir. Özellikle de kışkırtılmaya müsait eğitimsiz cahil kitleler, demokrasiyi kullanmasını bilemezler. Demokrasi yelpazesi ancak, bir ülkede eğitim ve kültür seviyesine göre açılır ve yaygınlaştırılır. Aksi halde iç savaşın daniskasını görürsünüz. Bakın Irak’a ve hatırlayın: Saddam varken mi kan döküldü? O gidince mi?
Evet, Libya’da ve diğer Arap ülkelerinde birtakım hatalar var. Yapılan en büyük hata, halkın “”eğitim eksikliğiyle” ilgili… “Değişim” dediğiniz şey, bir kuru gürültü değildir, bir bütündür. Örneğin, Atatürk 15 yılda kılık kıyafet devriminden tutun, kadınların seçme seçilme hakkına, halkın oy kullanmasından çağdaş hukuk normlarına kadar bir yığın değişim yaptı. İşte Arap ülkeleri bunları yapamadı. Arap birliğindeki uzun fistan giymiş korkak Devlet Başkanlarına konuşma yapan Tayyip Erdoğan, değişim taleplerini sadece Libya için değil hepsi için öngörmelidir. Özellikle de altın kafeste yaşayan Suudi Arabistan’daki kadınların haklarını da savunmayı unutmasın. Kadınlarını köle yapan bu fistanlı adamların bir tek kadın bakanı var mı? Yöneticisi var mı? Başlatmayın demokrasi taleplerinden veya halkın taleplerinden… Kadını olmayan, yani insandan sayılmayan bir halk, zaten halk değildir. Şayet sizi daha da geriye götürecek kör cahil kitleler ayaklanıyorsa, 13 yaşındaki çocukların ellerine silahlar tutuşturuluyorsa, meydanlarda kadınların silueti bile yoksa, işte gerçekleri bu noktalardan yakalamayı öğrenmelisiniz….
İnsanlar nasıl bu kadar kör olabiliyor, anlamıyorum. Tunus’ta Wiki Leaks skandallarıyla başlayan ayaklanmalar, işgallere ve dış müdahaleye kadar uzandı. Halbuki başlangıçta en büyük skandallar Türkiye ile ilgili çıkmıştı ama bakın bizimkilerden çıt çıkmıyor… Dolayısıyla buradaki ilk hedef öncelikle Kuzey Afrika ve nihayetinde Akdeniz… Anlıyor musunuz, uyuyor musunuz?...