Türk tarihinin en sıra dışı yüzlerinden, Büyük Türk Denizci Piri Reis 'in hikayesini anlatan “Denizlerin Tufanı Piri Reis” adlı tarihi roman yayımlandı.

“Denizlerin Tufanı Piri Reis” Gazeteci Yazar Gökhan Çelik ve Yazar Hasan Murat’ın birlikte hazırladıkları üçüncü tarihsel romanları olma özelliğini taşıyor. Soysal Yayın Grubuna ait Nar Ağacı Yayınları etiketiyle yayımlanan “Denizlerin Tufanı Piri Reis” Gazeteci Yazar Gökhan Çelik ve Yazar Hasan Murat’ın 2018 yılında yayımlanan “Türk Mülkünün Nizamı, Nizamülmülk” ve “Ahi Evran” romanlarından sonra piyasaya çıkan üçüncü romanları oldu. Gökhan Çelik ve Hasan Murat’ın 2018 yılında yayımlanan “Ahi Evran” adlı tarihsel romanları 2018 Yılında düzenlenen 2. Türkiye & Azerbaycan Kardeşlik Ödüllerinde “Yılın Romanı” ödülünü almıştı.
Yazarlar “Denizlerin Tufanı Piri Reis” romanının kapak yazısında kitaplarını şu ifadeler ile anlatıyorlar:

Ömür bilinmezlerle dolu bir zaman diliminden ibaretti. Onu gizemli yapan ise yarına dair kurulan hayallerden başkası değildi. Hayaller, biz onları sadece düşlesek bile hiç beklemediğimiz bir zamanda yapışırdı yakamıza ve tutsak ederdi bizleri kendisine. Kurtulmak için ne kadar mücadele etsek de nafile, bunu başarmamız hayallerimize kavuşmamız ile olurdu ancak. Hayalleri gerçek eylemeye çalışmanın tadı, onları kurmaktan daha zevkliydi şüphesiz.
İnsanoğlu; geniş toprakları, paha biçilmez hazineleri, tarifsiz mutlulukları elde edebilmek için önce hayal kurardı. Sonra an gelir, bu defa hayaller çağırırdı onu. Önce tereddüt eder, ne yapacağını bilemez, heyecanlanırdı ama hayaller güzelse işte o zaman en güçsüz bedenler bile gözü kara bir savaşçıya dönerdi.
Hayallerin mayasında vardı sevmek; hayatı sevmek, mücadeleyi sevmek ve pes etmemek. Hayallere kavuşmak için yürünen yollar her daim düz ve sorunsuz değildi çünkü. Karşımıza çıkardığı engelleri aşmak için kararlı olmak gerekirdi. Başka türlü çok yaşamaz, bir daha gelmemek için sonsuzluğa karışır
giderdi hayaller.
Piri Reis’in hayali sadece denizlerdeydi, denizlerle doğmuş gibi hissediyordu kendisini. Karaya her ayak basışında kendisini bir tuhaf hissediyor ve üzerinde nice güzelliklerin bulunduğu cennet diyarlara ait olmadığını düşünüyordu. Onun dünyası bin bir renkli kara parçası değil, sadece maviliklerdi. Onun dünyası, yelkenlerin çıkardığı o hışırtılı seslerde gizliydi. Denizleri kendisine diyar eyleyerek gezmiş, yelkeninin rüzgârını tatmadığı mavilik neredeyse kalmamıştı.