Henüz 1992 yılında Ahmet AYDIN ismiyle bir kitap piyasaya çıkmıştı. Ancak yazarıyla ilgili hiçbir açıklama yoktu kitapta…Bilinmeyen bir matbaa ismi ve basım tarihi…Oldukça zor şartlarda basıldığı belli oluyordu. Karton kapaklı ve sayfaları biraz uğraşılsa birbirinden ayrılacakmış gibi duruyordu. Öncelikle kitabın ismi göze çarpıyordu:Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan…Bu başlığı görünce piyasadaki rutin, alışılageldik araştırma veya köşe yazılarından bir derleme olduğunu düşünüyor insan.Fakat hiç de öyle değil. PKK’nın iç yapısıyla ve Öcalan’ın psikolojik analiziyle(bozukluğuyla) ilgili bu kadar derin tespitleri ancak bir veya birden fazla itirafçı veya bu itirafçıları dinleyen biri yapabilirdi. Bu kitap Pendik’teki Kemal Tahir Kütüphanesine de bağışlanmış, isteyen gidip okuyabilir, çok çarpıcı analizler var…Başlangıçta sır doluydu kitap. Örneğin internete de girseniz Ahmet AYDIN isimli yazarla ilgili hiçbir bilgiye ulaşamazdınız. İlkin ben de çok merak etmiştim. Sonraları öğrendik ki bu kitabı Cem ERSEVER yazmıştı ve maddi zorluklarla çıkardığı bu kitaptan bir yıl kadar sonra, 1993’te öldürülmüştü. Bir diğer kitabı da: Üçgendeki Tezgah.. Şimdi yeni basımları, Cem ERSEVER adıyla piyasaya sürüldü.
Cem ERSEVER’in ölümü aslında “aydınlatılmış” bir cinayet. O kadar ki Hanefi AVCI’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” isimli kitabında açıkça kişi ve yer isimleri belirtilerek verilmiş. Ancak ne hikmetse devletin içinde yuvalanan birtakım illegal oluşumları neredeyse ihbar eden Hanefi Avcı, cemaati büyük ölçüde hedef tahtasına oturtması dolayısıyla “devrimci karargah yapılanması” suçlamasıyla hapse yollamıştı. Hanefi Avcı’nın bırakın sol bir örgütün kapısına uğramasını, hayatı boyunca muhafazakar eğilimler taşımış, buna karşın kitaptan anlaşıldığı üzere görevini bir memur titizliğiyle yapmaya çalışmış bir insan gibi görünüyor. Aslında bir ihbarname niteliğindeki AVCI’nın 2010’da çıkan kitabı tam tersi bir reaksiyonla, kendisinin Ergenekon davasıyla ilişkilendirilmesine yol açmıştı.
1984 yılında Güneydoğu bölgesindeki ilk baskınlar ve sonrasında PKK’ya halkın desteği yoktu. Abdullah Öcalan devletin kararlılığı karşısında sürekli olarak sınır dışına itiliyor, zar zor devşirdiği militanlarını komşu ülkelerde eğitmek zorunda kalıyordu. Bu eğitimler boyunca en büyük infazlar örgüt içinde yapılıyor, Apo’nun hoşuna gitmeyecek “her karşıt veya yeni fikir” bir infaz nedeni olabiliyordu. Ne yapsalar Apo’ya yaranamayan örgüt mensupları, ağır ithamlarla suçlanıyor, bir süre sonra eski komuta kademesinden hiç kimse hayatta kalamıyordu; Öcalan dışında…Ancak ölenler takdir ediliyor, yaşayanlar her türlü aşağılanmayla infaz edileceği günü bekliyordu. Tecavüze uğrayan ve sonrasında Apo’nun talimatıyla yok edilen kadınlar ise tam bir ibretlik durumu ortaya koyuyordu.
JİTEM’in içerisinde yer alan Cem ERSEVER’in bu bölgede uzun yıllar görev yaptığı, PKK’lıları sorguladığı, PKK itirafçılarıyla uzun yıllar yaşadığı deneyimin ardından büyük bir bilgi birikimine sahip olduğu aşikârdı. Ancak hiç de rahat durmamıştı: JİTEM’in karanlık yapısıyla ilgili çok şey bilen ERSEVER, bu yapılanmanın içindeki kişileri defalarca, bildiklerini açıklamakla tehdit etmişti. En nihayetinde Milliyet gazetesine açıklama yapacağını bildirmiş ama sonuca ulaştıramamıştı…1993’te Eşref BİTLİS’in ölümü üzerine bir grup arkadaşıyla ordudan istifa eden Cem ERSEVER, Ankara’da çok güvendiği bir arkadaşının evine giriyor ve bir daha çıkmıyor. Kendisini merak eden arkadaşı da o eve giriyor ve çıkmıyor. Ardından kadın arkadaşı da aynı eve giriyor ve çıkmıyor. Sonrasında kafalarına kurşun sıkılmış halde üç ceset, Ankara’nın değişik mevkilerinde bulunuyorlar. Her şey çok açık olmasına rağmen devlet hali hazırda harekete geçmiş değil. Bir de şu her taşın altından çıkan YEŞİL kod adlı Mahmut YILDIRIM da sanki yer yarıldı içine girdi. Geçenlerde yazdığı kitapta Güldal MUMCU da bu kişiye değiniyordu.
Cem Ersever’in kitaplarını neden okumalısınız? Çünkü:Son günlerde haberleri kilitleyen, Paris’te öldürülen üç PKK’lı kadının faillerini merak buyuranlar, bunun klasik bir örgüt içi infaz olduğunu belli bir bilgisel alt yapı oluşturduklarında anlayacakladır. Farklı bir olasılık olsaydı, teröristleri barındıran Fransa ve diğer “terörist besleyicisi ülkeler”, çoktan seslerini yükseltmişlerdi. Ayrıca bu teröristlerin ölümünü kınayan, Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmayan “hükümeti ve ana muhalefeti” de unutmamak lazımdır. Neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz? İmralı’daki psikopatla yapacağınız görüşmeler sekteye uğrar diye korkmanıza da gerek yoktur. Siz onunla görüşürsünüz ancak oradan sonuç çıkmaz. Bu ülkede huzuru ve barışı herkes istiyor. Fakat sizin anlayamadığınız şey şudur: Sizler amuda da kalksanız, Apo’nun ayaklarını da öpseniz, o pisliği kırk defa zemzem suyuyla da yıkasanız PKK asla silah bırakmayacaktır. Şayet günün birinde silah bıraksa bile, bunu sizler istediniz diye değil, ancak ABD istediği için yapacaktır. Bundan ötürü terörü bitirme yarışına, teröristle göbek atarak girmeye gerek yoktur. Sizler İmralı’da terörist başıyla üfürükçülük oynarken, askerlerimiz Doğu ve Güneydoğu’da ölmeye devam ediyorlar.