31 Mart yerel seçimlerinde Cumhur İttifakı (AKP-MHP) başta Ankara ve İstanbul olmak üzere elindeki büyük şehirlerin belediye başkanlıklarını kaybetti. Seçim kampanyasında özellikle İstanbul ve Ankara adaylarının üzerine, Cumhurbaşkanı ve bakanları boyutunda, arkalarına devletin tüm imkânlarını da alarak bütün güçleriyle yüklendiler. İzmir adayı Tunç Soyer’e babasının üzerinden vurmaya çalıştılar, tutmadı. Ankara adayı Mansur Yavaş’a “sahte senetle tahsilât yapmaya çalıştı” iddiasıyla acımasızca vurmaya çalıştılar, olmadı. İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu’na atacak çamur bulamadılar. “Kenar-köşe bir ilçenin belediye başkanı” diyerek küçümsemeye çalıştılar, tersi oldu; İmamoğlu büyüdükçe büyüdü. O küçümsedikleri Beylikdüzü ilçesi, İstanbul’a belediye başkanı çıkardı. Sonuç olarak 25 yıl sonra İstanbul ve Ankara el değiştirerek Millet İttifakı’na (CHP-İyi Parti-SP) geçti.

31 Mart seçimlerinin en önemli özelliği, hiçbir adayın, Cumhurbaşkanı’nın sert ve kırıcı sözlerinin yörüngesine girmemesiydi. Erdoğan’ın o sert üslubunun yarattığı çekişmeci ve kavgacı kulvara hiçbir Millet İttifakı adayı prim vermedi. Bu kez hesap tutmadı. Seçimlere çok iyi hazırlanmış ve sandıklara hâkim bir CHP, kazanmalarına izin vermedi. Oylarına sahip çıkan Ekrem İmamoğlu ve binlerce Millet İttifakı mensubu, oy çuvallarının başında günlerce nöbet bekledi. CHP, İstanbul’a gönderdiği 120 milletvekili ile adeta çıkarma yaptı. Tüm bunların yanı sıra seçim kampanyası boyunca sergilenen sakin ve kucaklayıcı bir üslup, dürüstlük, edep, kararlılık ve güleryüz ile verilen mücadele ile seçimler kazanıldı. Devasa pankartlar değil, mütevazı afişler gönülleri fethetti. Kibir değil, tevazu kazandı.

AKP seçimleri kaybetti kaybetmesine ama bir türlü kabullenemedi. İstanbul adayı Binali Yıldırım daha sandık sayımları bitmeden “3 bin 870 oyla biz kazandık” dedi. Anadolu Ajansı’nın yaptıklarını yazmaya kalksak sayfalar dolar. 17 gün boyunca küçük ortağı MHP ile yapmadıklarını bırakmadılar. Cumhurbaşkanı, “Bunlar topal ördek”, “ilçe seçim kurulları bizim elimizde, ben daha 4,5 yıl görevimin başındayım” diyerek, yeni seçilen başkanlara adeta “sizi çalıştırmayacağım” mesajı verirken, AKP tabanına da moral enjekte etmeye çalıştı. Oysaki bir Cumhurbaşkanı partili bile olsa tarafsız olmalı ve tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanı olduğunu dosta düşmana göstermeliydi ama olmadı...

İstanbul’u vermemek için her yolu denediler. Maltepe ilçesinin oylarını tekrar tekrar saydırdılar. Ekrem İmamoğlu’nun kazandığının açıklanmaması için Maltepe’deki sayımı ağırdan aldılar. AKP ve MHP’ liler birlik olup salon bastılar ve iki kez sayımı durdurdular. Seçim öncesinde muhalif basında neredeyse hergün çıkan “sahte seçmen kaydı” uyarısına kulak tıkamışlardı. Seçimleri kaybedince polis marifetiyle Büyükçekmece’de sahte seçmen avına çıktılar. Evlerde arama yapıp, vatandaşları tedirgin ettiler. Çocuklara bile oy kullanıp kullanmadıkları sorusunu sordular. Bu iddia tutmayınca bu kez “kısıtlı seçmenlere, hükümlülere ve ölülere oy kullandırıldı” iddiasıyla üç bavul dolusu evrak ile İstanbul seçimlerinin iptali için YSK’ ya olağanüstü itirazda bulundular. Oysaki YSK Başkanı Sadi Güven, Ocak ayında “Mükerrer seçmen de sahte seçmen de hayali seçmen de yok” diye açıklama yapmıştı.

Ne yaptılarsa Binali Yıldırım öne geçemedi ve en sonunda 17 Nisan 2019 günü Ekrem İmamoğlu’na mecburen İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı olduğuna dair Mazbata’yı vermek zorunda kaldılar. (Olağanüstü itiraz ile ilgili hukuki süreç hâlâ devam ediyor. Her an her şey olabilir.) Bu arada, olur da İstanbul seçimleri yenilenir ve İmamoğlu’nun mazbatası elinden alınırsa bu kez İstanbul, İmamoğlu lehine tabiri caiz ise tulum çıkarır. Bizden söylemesi…2023 ‘deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne olur orasını da Allah bilir…

31 Mart seçimleri Türkiye’ye bir lider kazandırdı. Belki de 50 yıl sonra ilk kez böyle bir lider ortaya çıktı. Kucaklayıcı ve birleştirici, gözlerinin içi gülen Ekrem İmamoğlu; kararlı ve bir o kadar da çetin ceviz…

“Binali Yıldırım’ı Türkiye tanıyor, dünyayı tanıyor, biliyor. Bay Ekrem, sen nereyi tanıyorsun ya!” demişlerdi ama 17 gündür mazbatayı vermemek için yaptıklarıyla Ekrem İmamoğlu’nu bizzat kendi elleriyle önce Türkiye’ye sonra da tüm dünyaya tanıttılar. Her türlü hakareti yağdırdıkları ÇYDD Derneği Başkanı Türkân Saylan’ın adını taşıyan salonda İstanbul’u kaybettiler. İlahi adalet bu olsa gerek… Artık yeni bir döneme girdik. Türkiye’nin kaybedecek bir ânı bile yoktur. Çok zaman kaybedildi. Artık rant belediyeciliği değil, ülke menfaatlerinin korunduğu dürüst ve şeffaf belediyecilik dönemi başlamalıdır. Mümkünse belediye binalarına bilançolarını gösteren tablolar asılmalı, vatandaş, yaşadıkları belediyelerin, gelir-gider ve borç durumlarını bilmelidir. Belediye meclislerindeki tartışmalar ekranlardan canlı olarak yayınlanmalıdır.

Türkiye’de yıllardır ayrıştıran ve aşağılayan bir siyaset diline maruz kalarak büyük gönül kırgınlıkları yaşandı. Artık nefret değil sevgi sözcüklerini duymak, herkesi kucaklayan bir siyasi yapı ile yaşamak istiyoruz. Bu konuda İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun başı çekeceğinden hiç şüphemiz yok.

Bir şeyi daha eklemeden geçemeyeceğim; Bugüne kadar AKP’li belediyeleri nasıl eleştirdiysek, Millet İttifakı’nın belediyelerini de olası bir yanlışlıkları durumunda aynen eleştireceğimizi bildirmek isteriz. Zira bizler, “bizim belediye başkanımızdır, ne yaparsa kabulümüzdür” zihniyetini reddediyoruz. Doğrunun yanında duracağız…

Bu vesileyle başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere ayrım yapmadan tüm belediye başkanlarımıza yeni görevlerinde başarılar diliyoruz. Hepsinden dürüstlük ve şeffaflık bekliyoruz. Bu ülke hepimizin…