Ne terör, ne türban, ne siyaset, ne yolsuzluk, ne şu, ne bu…
Türkiye’nin birinci sorunu işsizliktir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun 2014 yılı Eylül ayı verilerine göre Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 10,5. işsiz sayısı ise 3 milyon 64 bin olmuş. Genç işsizlerin oranı ise korkunç boyutlarda; Yüzde 19,1. Yani her 100 gencin 19’u işsiz geziyor. Bu veriler 2014 Aralık sonu itibariyle daha da artabilir.
Bu veriler neye göre hesaplanıyor bilemeyiz ama gerçek işsizlik oranının çok daha fazla olduğu da bir gerçek.
Bildiğimiz kadarıyla iradi işsizler, yani kendi istekleriyle işsiz kalanlar, uzun zamandır iş bulamadığı için artık iş aramaktan vazgeçenler, kırsal kesimdeki işsizler, çalışabilecek durumda olan emekli işsizler bu hesaplamalara dâhil edilmiyor. Bu nedenle de gerçek işsiz sayısı hiçbir zaman tam olarak bilinemiyor ya da bilinmesi istenmiyor.
Yeni fabrikaların kurulamaması, yerli üretimin yeterince teşvik edilememesi kısaca istihdam artışının sağlanamaması, işsizliği doğuran asıl nedenlerin başında geliyor. Hızlı nüfus artışı, kırsaldan kente göç, yerli üretimin yeterli istihdamı sağlayacak boyutlara getirilememesi, keyfi işten çıkartmalar, işsizliği tetikleyen diğer unsurlar.
Üniversiteler her yıl binlerce mezun veriyor. Gelişen teknoloji ve değişen sistemlere uygun donanımlarda mezun olan gençler, tecrübe kazanabilmek için düşük ücretlere razı oluyorlar. Bu durum piyasadaki ücretlerin aşağıya çekilmesine, 35- 40 yaş üstü çalışanların da ister istemez sistemin dışında kalmasına sebep oluyor. Hal böyle olunca da tecrübe iş hayatını terk ediyor, hizmet kalitesi düşüyor.
Eleman arayan firmaların yaş sınırı koyması, hayatının en verimli çağındaki kesimi, çalışma hayatının dışına itmesi, insan haklarına aykırıdır. Ne yazık ki acımasız sistem, 35-40 yaşını aşmış üretebilecek durumdaki kişilerin uzun süre üretimden uzak kalmasına, onların tüketici durumuna geçmelerine sebep oluyor. İnsan gücü kaynaklarının israf edilmesi ise ülke ekonomisinin ciddi zarar görmesi anlamına geliyor.
Uzun süren işsizlik korku, fiziksel ve ruhsal sağlığın bozulması, değer yargılarının yitirilmesi, ümitsizlik ve toplumsal dayanışmanın bozulması sorunlarını da beraberinde getiriyor.
Uzun süreli işsizlik gelir kaybına neden olduğundan, ailenin geçimini sağlayan kişilerde işe yaramama duygusu,  özsaygının kaybolması, sosyal hayattan uzaklaşma, stres, gerilim, uykusuzluk, sinirlilik, ümitsizlik, içe kapanma hatta depresyon eğilimlerine kadar varabilen bir dizi olumsuzluklara da kapı aralıyor.
İşsizliğin getirdiği yoksulluk sonucunda suiistimale hazır hale gelen ailenin genç bireylerinin uyuşturucu çevrelerince kandırılması, terör eylemlerine bulaştırılması da haliyle çok kolay olacaktır. Bugün Türkiye’de gençler arasında bonzai kullanımın artmasının ardında yatan en önemli gerçeğin işsizliğin getirdiği yoksulluk olduğu bir gerçektir. Ayrıca artan hırsızlık, gasp ve hatta cinayetlerin altında yatan en önemli nedenin işsizlik olduğunu söylemek çok da yanlış olmasa gerek.
Diğer taraftan işsizlik, yoksulluğa, yoksulluk ise sadaka siyasetine zemin hazırlamaktadır. Aç insanların oylarını kime vermeleri gerektiği konusunda bir endişeleri yoktur. Zira bir torba erzakın, bir çuval kömürün, üç beş kuruşluk yardımın adresi hangi siyasi parti ise oyların oraya gitmesi kaçınılmazdır. Bu durumda, ülke yönetimine getirilen kişilerin o ülkeye ne kadar faydası olacağı ise düşünülmesi gereken önemli bir yönetimsel ülke sorunu olmaktadır.
İşsizliğin sıfıra indirilmesi elbette mümkün değildir. Ancak asgari düzeye indirilmesi için alınması gereken önlemler bellidir.
İstihdam yaratacak yatırımların arttırılması, özel sektör girişimlerinin teşvik edilmesi, ithalatın azaltılması, yerli üretimin hızlandırılması, yeni fabrika alanlarının açılması, bankaların işletmelere kullandırdıkları kredi paketlerinin yeniden düzenlenmesi, istihdam üzerinden alınan SGK prim ve vergilerin indirilmesi yoluyla işçilik maliyetlerinin işveren nezdinde düşürülmesi, asgari ücretin vergi dışı bırakılması, bordro mahkûmlarından alınan artan oranlı vergi uygulamasının kaldırılması, mesleki eğitimlerin arttırılması, kendi işini kurmak isteyenlerin teşvik edilmesi, çalışan emeklilerin emekli maaşlarından (SGDP) sigorta pirimi kesintilerine son verilmesi, bu önlemlerden bazılarıdır.
Ücretler üzerindeki prim ve vergi yükünün düşürülmesi, kayıt dışılığı da azaltacaktır.
İşsizliğe çare bulmak, çalışabilecek insanları iş gücüne kazandırmak, devletin başlıca görevidir. Sağlıklı bir toplum inşa etmenin olmazsa olmaz şartı budur. Ekonomisi düze çıkmış insanların ülkesinde ne terör ne de kargaşa olur. Çünkü refaha alışmış bir kişinin kaybedecek çok şeyi vardır. Böyle bir kişinin kazanımlarını tehlikeye atacak girişimlerde bulunmayacağı da yadsınamayacak bir gerçektir.
Devletin alacağı bir başka önlem ise, emekçinin emeklerinin sömürülmesine, zenginlik ve gücün, çalışanların gözyaşlarının üzerine inşa edilmesine izin vermemek, emek hakkını korumaya almaktır.
İşsizlik beraberinde yoksulluğu, yoksulluk ise her türlü kötülüğü bağrında barındırıyor.
Son söz;  İşsizlik her kötülüğün anasıdır…
Not:“İŞSİZ” adlı kitabımız Doğu Kitabevi’nden çıkmıştır. Tüm kitapçılarda ve internet sitelerinde bulabilirsiniz.
İşsizlik konusundaki söyleşimizi izleyebilmek için;  http://www.youtube.com/watch?v=IoJaNCroy30