Cıdık yaptığı açıklamada, “Muhterem Genel Başkanımız Sayın Temel Karamollaoğlu, bir müddettir, önce hastanede, sonra da evinde geçirdiği tedavi ve istirahat dönemini sona erdirerek, hamd olsun, aramıza, Saadet Partisi’ndeki görevinin başına dönmüş bulunmaktadır. Bu güzel haberi, sevinç ve mutluluk içinde sizinle paylaşmış oluyorum. Kendilerine tekrar geçmiş olsun diyor, sağlık ve afiyetler niyaz ediyorum. Ülkemizin her bir köşesine "rahmet" yağıyor, öncelikle şükürler olsun” dedi.

“Kuraklığın zirve yaptığı son yıllarda, böylesine bir kar yağışı bereketini uzun zamandır hepimiz özlemiştik. Diğer taraftan, kar yağışları ve aşırı soğuk havaların sebep olduğu olumsuzlukları da maalesef ülke ve millet olarak yaşıyoruz” diyen Cıdık, “Trafikte aksamalar. Hatta tamamen kapanan yollar. Özellikle, ilçelerimiz ve köylerimiz başta olmak üzere, kar engeli nedeniyle, ilçelerinde köylerinde saatlerce mahsur kalan vatandaşlarımız. Bu karda-kışta evi-barkı olmayanlar veya evi-yurdu olup da ısınamayanlar-ısıtamayanlar. Şiddetli geçim sıkıntısı içinde yaşayan, birkaç tane daha ucuz ekmeği alabilmek için bu kış ve soğuk şartlarda kuyruklarda sıra bekleyen milyonlarca yoksul ve emekli insanımız” ifadelerine yer verdi.

Faruk Cıdık açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

“HER BİRİNİN SIKINTISINI YÜREĞİMİZDE HİSSEDİYORUZ”

Kamusal hizmet sunan tüm yetkili kişi ve kurumlara buradan çağrıda bulunuyoruz: Gerekli ve yeterli tedbirleri lütfen zamanında ve eksiksiz şekilde alın… Hiçbir insanımız aç ve açıkta kalmasın… Kamusal imkanları sonuna kadar kullanarak evlerde, yollarda ve ulaşım terminallerinde mağdur, mahsur, mahzun ve çaresiz kalmasına neden olmayın... Bilinç ve sorumluluk düzeyi yüksek medeni bir toplum gibi, kamusal hizmetleri halkımızın / milletimizin ayağına kadar götürelim.

“KURUMLAR İŞBİRLİĞİ YAPMALIDIR”

Bu temenni ve değerlendirmeleri, hiçbir siyasi görüş, parti, kurum ve kuruluş farkı gözetmeksizin açıkça ve büyük bir samimiyetle dile getiriyoruz. Böyle zamanlarda, siyasi hesap ve kaygıları öne çıkarmak, o kaygıyla hizmet sunmak, ahlaki olmadığı gibi, insani bile değildir."Gaziantep'te şöyle olmuştu da İstanbul'da böyle oldu", "Aslında orası merkezi hükümetin görev ve yetki sınırlarında ama diğer taraf şu belediyenin yetki alanında", "Büyükşehir çalışıyor ama ilçeler çalışmıyor”, “İlçe belediyeleri yolları açtı, fakat büyükşehir üzerine düşeni yapmadı" vs. Bu tür cümlelerin hiçbiri, bir kamu görevlisi ve siyasi sorumlu için mazeret olarak kabul edilemez. Ve bu, eskilerin deyimi ile sakim bir mantıktır ve bu mantığı asla doğru bulmuyoruz! Bizim için asıl ve önemli olan, hiçbir vatandaşımızın mağduriyet yaşamamasıdır. Tüm kurumlar tam bir işbirliği halinde hareket etmeli, bu sınavı hep birlikte başarı ile vermeliyiz. Milletimize ve devletimize yakışanı da budur.Burada bir başka uyarıyı da yapmak istiyoruz: Vatandaşlarımız da getirilen kural ve tedbirlere hassasiyetle riayet etmelidirler. Bu yoğun kış hava şartlarından olumsuz etkilenen herkese geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

İKTİDAR, TÜRKİYE’YE "KARA KIŞ" YAŞATIYOR

İktidar tarafından “Rekabetçi” ve “kur garantisi” modeli ile üretimimizin artacağı yatırım ve istihdamın genişleyeceği ihracatın da artırılacağı böylece içine düştüğümüz ekonomik kıskaçtan kurtulacağımız söylenmişti. Ancak her zaman olduğu gibi, hükümetin vaat ettiği ile karşılaştığımız gerçekler arasında fersah fersah uzaklık bulunmaktadır. Nitekim; 2022 Ocak ayı değerlendirmelerine göre. Gıda fiyatlarındaki yıllık değişim yüzde olarak:

Ekmek, un, bulgur, makarnada 80,24

Süt, süt ürünleri, yumurta 73,18

Yağ 80,24

Meyve 96,6

Sebze 167,21

Bakliyat 11

Diğer 52,54

Bu yüksek fiyat artışlarına rağmen, yeterli gelir artışına sahip olmayan işçimiz, memurumuz, emeklimiz bu kış şartlarını geçirmekte bu yıl iyice zorlanacak gibi görünmektedir. Çünkü, yapılan araştırmalara göre, ülkemizde dört (4) kişilik bir ailenin açlık sınırı 4.924 TL’ye yükselmiş bulunmaktadır. Daha yeni tespit edilmiş, büyük bir artış olarak takdim edilmiş olan asgari ücret ise 4.250 TL’ idi. Kısa zamanda, açlık sınırı ile asgari ücret arasındaki fark üzüntüyle belirtiyorum ki - 674 TL olmuştur. Tabii ki, bu durumda daha ucuza ekmek alabilmek için Halk Ekmek kuyruklarında sıra beklemek zorunda kalmaktadır. Bu şartlarda kışı geçirmek mücadelesi içinde olan ülkemiz, şimdi de ekonominin can damarı üretim üsleri durumundaki Organize Sanayi Bölgelerinde, üç günlük enerji kesintisiyle karşılaşmış bulunmaktadır.

Üç gün boyunca OSB’lerde hiçbir üretim yapılamayacak, verilen taahhütler yerine getirilemeyecek, bunlara gelecek cezalar yüklenilecek… Bu durumda OSB’lerde faaliyet gösteren sanayi kuruluşlarının, doğal olarak ülkemizin ekonomik zararı milyar dolarları bulacak. Yapılan hesaplamalar doğru ise sadece demir çelik ve otomotiv sektöründe bu ekonomik kaybın 1 milyar doları bulacağı söylenmektedir.Yılbaşından bu yana sanayide kullanılan doğalgaza %50’nin üzerinde bir artış yapılmışken, üstüne üstlük tedarikte de büyük sıkıntılar yaşanırken, Türkiye’nin sadece siyasi alanda değil, ekonomik alanda da nasıl bir yönetim kriziyle karşı karşıya kaldığı açıkça görülmektedir.

Doğalgaz ve elektrik zamlarının yanında yaşanacak olan kesintiler, şüphesiz ki tüketicinin karşısına zamlı ürünler olarak çıkacaktır. İşte o zaman hükümet, şimdiye kadar olduğu gibi mesul olduğu sonuçları görmezden gelerek üreticilerin fahiş fiyat uyguladığını, ya da stok yaptığını iddia ederek yine sorumluluktan kaçmaya çalışacaktır. Veya sorumluluğu “dış güçlere” yüklemek isteyecektir.Aslına bakılırsa, muhalefet partilerinin muhalefet yapmasına bile gerek kalmadı. İktidar, kendi bürokratları ve kendi içindeki gruplar tarafından adeta bir oyuna getirilmekte, siyasi geleceği riske atılmaktadır. Doğalgaz rezervlerinin zamansız, ölçüsüz ve tedbirsiz kullanılması… Zamanında sözleşmelerin yenilenmemesi… Mevsimsel şartların neler getirebileceğinin tahmin edilememesi… Planlama anlayışını terk etmek marifetmiş gibi gösterilerek plansız ve programsız harcama alışkanlığı… vs. Yani, iktidar sadece döviz rezervlerini değil doğalgaz rezervlerini de eritmiş. Sonuç: Sebepleri ne olursa olsun, enerji kesintisi nedeniyle, Türkiye çapında, OSB’lerde üretim sömestre tatiline çıkarıldı. İnşaallah, sonumuz hayırlı olur, bu tür kesintiler tekrar yaşanmaz. Bu ülke hepimizin.

Bir başka hususu da dikkatinize sunmak istiyorum: Sürekli olarak “makyajlı” rakamlarla ihracatın arttığından, Türkiye’nin büyüdüğünden söz eden hükümet, bu rakamların – bu büyümenin vatandaşın yaşam standardına neden bir türlü yansımadığını açıklayamıyor."Faiz sebep, enflasyon sonuçtur." denilerek başlanılan yolda, enflasyon düşmek bir yana sürekli yükselmektedir: Buna paralel olarak, faiz oranları da artmaktadır. Hükümet, bankaları “ Nass “ gerekçesi ile düşük faiz oranları ile fonlarken, vatandaşa yüksek oranlarda faiz uygulamasına aynı gerekçe ile müdahale etmemekte veya edememekte, veya bunu siyasi bir tercih olarak uygulamaktadır.

Bu politikaların sonucunu görmek isterseniz size bir tablo sunalım: Almanya ve Türkiye’deki ilk altı (6) vergi rekortmenleri.

Almanya: 1. Volkswagen, 2. Daimler (Mercedes), 3. BMV 4. E.ON Enerji, 5. Deutsche Telecom, 6. Siemens.

Türkiye: 1. Merkez Bankası, 2. Ziraat Bankası, 3. İş Bankası, 4. Yapı Kredi Bankası, 5. Garanti Bankası, 6. Vakıf Bank.

Almanya’da vergi rekortmenleri Üretim Firmaları; Türkiye’dekiler ise faiz geliri temin eden bankalar. Aziz milletimiz, bu manzarayı siz daha iyi takdir eder, daha iyi değerlendirirsiniz.

Bu faiz ve enflasyon cenderesine sıkıştırılmış olan insanımız, bireysel krediler yoluyla yaşamını sürdürmek zorunda bırakılmaktadır. Bireysel kredi ve kart borcu olanların toplam borç miktarı, 1 trilyon lira sınırını aşmış bulunmaktadır. Bireysel kredi ve kart borcu olanların sayısı da 35 milyonu bulmaktadır. Bunların içinde, ihtiyaç kredisi borcu olanların sayısı 28 milyonu aşmakta, toplam borçları da 467 milyar lirayı bulmaktadır. Sadece bu iki örnek bile durumun vahametini ortaya koymaktadır.

Türk lirasının reel değeri, ölçülmeye başladığı yıldan bu yana, 2001 krizini de geride bırakarak en düşük seviyesini görmüştür. Kişi başına düşen milli gelir, dünya savaşı ve gördüğümüz 4 darbe dönemi de dahil hiçbir zaman görülmedik şekilde 7 yıl arka arkaya düşmüş bulunmaktadır. Bu ölçümde, Türkiye üçüncü dünya ülkeleri arasına hızla düşmektedir. Ülkemizde manzara maalesef böyledir. Evet.. Bu manzaraya göre, Türkiye kelimenin tam anlamıyla “kara kış”ı yaşamaktadır. “Kara kaşa” aşıkken, kara kışı böylesine yaşamak, düşündürücü değil mi???

MİLLETİMİZ YEDİĞİ AYAZI UNUTMAYACAK!

Kışın en sert günlerini yaşıyoruz. Evet, az önce de ifade ettiğim gibi; ülkemizin dört bir yanında yağışlar, topraklarımıza can veriyor; hamdolsun. Ancak kar, bereketiyle su kaynaklarımızı ve tarlalarımızı canlandırırken vatandaşlarımızı kara kara düşündürüyor. Başta elektrik ve doğalgaza gelen fahiş zamlar, zemheri ayını geçirdiğimiz bu günlerde vatandaşlarımızı zor durumda bırakıyor. Bunun yanında sayaçlar okunurken yapılan hileler ise vatandaşımızı bir kez daha mağdur ediyor, bu konuda yoğun şikayetler alıyoruz. İlgili Bakan da bu fatura uygulamasının bir yıl süreyle deneme mahiyetinde uygulanacağını söyleyebiliyor. Sayın Genel Başkanımızın deyimiyle “Allah akıl fikir versin”.Zaten sadece bir ayda elektrik ve doğalgaz faturalarında 2 kat artış yaşandı. Asgari ücretliye ve memura yapılan zamlar, daha şimdiden faturalar karşısında büyük ölçüde eridi gitti.

Avrupa ülkelerinden gelen emekliler; birkaç aylık emekli ikramiyesiyle Uludağ’ın, Erciyes’in, Palandöken’in tadını çıkarıp ülkemizin beyaz örtüsü üzerinde keyifle kışı yaşarken, bizim emeklilerimiz doğalgaz faturası ödememek için evlerinde battaniyelerinin altında ay sonunu, bu kara kışı çıkarmaya çalışıyorlar.

BU KIŞI DA ELBETTE ATLATACAĞIZ AMA YEDİĞİMİZ AYAZI UNUTMAYACAĞIZ

Aileler, elektrik faturasından tasarruf etmek için lamba yakmamayı tercih ediyorlar.İktidara geldiğinde halkla bütünleşmek için parti kadrolarındaki insanları lojmanlardan çıkarıp mahallelere göndermişti. Kendisi de Keçiören’de bir apartman dairesinde oturmayı tercih etmişti. Aslında, Sayın Cumhurbaşkanı en doğru olanı yapmıştı. Ancak, uzun zamandır izole bir yaşam sürdüğü için olsa gerek, faturalardan ve hayat pahalılığından yeteri kadar haberdar olamıyor gibi görünmektedir.

Günü tek bir öğün ile geçiren üniversite öğrencileri, beslenme çantasında sadece kuru ekmek taşıyan ilkokul öğrencileri var. Çoğu evladımız sabah kahvaltısı yapmadan okula gidip ders sıralarına oturuyor. Ekonominin yarattığı psikolojik sarsıntılar; bırakın emeklileri ya da çalışanları, 10 yaşındaki evlatlarımız tarafından bile artık hissediliyor, yaşanıyor. Tüm bunlar, kendini dış dünyadan soyutlamış adeta bir “metaverse” aleminde yaşayan hükümetin tedbirsizliklerinin, ölçüsüz harcamalarının sebep olduğu sonuçlardan başka bir şey değildir. Hani bir halk deyimi vardır, ona benzeterek diyoruz ki: Biz bu kışı elbette atlatacağız, ama yediğimiz bu ayazı da milletimiz asla unutmayacak!

GEREKSİZ GÜNDEMLERİ ARTIK BIRAKALIM, MİLLETİN DERDİNİ VE ÇÖZÜMÜ KONUŞALIM

Artık ülkemizde kısır tartışmaların, yersiz ve gereksiz gündemlerin son bulma zamanı çoktan gelmiştir. Algı üretmek için magazin konularının bile en hararetli başlık haline getirildiği bu sosyal ve siyasal iklimin son bulması gerekiyor. İnsanımızın tek göz odada, televizyon ışığında, battaniyelerinin altında vakit geçirmek zorunda kaldığı, soğuk kış günlerinde sobasını yakamadığı, doğalgazını açamadığı, ısınamadığı ve karnını doyuramadığı bir odada, biz ülkenin gündemi olarak ne tür konuları konuşuyoruz Allah aşkına?2022 Türkiye'sinde TV programlarına katılanların, köşe yazarlarının, siyasi parti kadrolarının ve halkımızın konuştuğu, tartıştığı, konular bunlar mı olmalı? Bu tür gündemleri kim empoze ediyor da millet olarak başka şeyleri düşünemez hale getiriliyoruz? Bunu bu güzel ülkemize ve aziz milletimize yakıştıran biri varsa beri gelsin. İnsanımızın hayat standartlarını nasıl yükseltebiliriz; bunu konuşmalıyız. Açlık ve yoksulluk sınırının altındaki milyonlarca insanımızın geçim derdini nasıl halledebiliriz? Bunu konuşmalıyız! Yüzde 12’lerde seyreden işsizliği, yüzde 30’lara varan genç işsizlik sorununu nasıl çözebiliriz, gençlerimize nasıl yeni iş alanları açabiliriz, istihdamı ve üretimi nasıl artırabiliriz? Oturup bunları konuşmalıyız.

Karla mücadele başta olmak üzere, kurumlar arası koordinasyonu nasıl güçlü ve etkin hale getirebiliriz? Gündemimiz bunlar olması gerekmez mi? Enerji başta olmak üzere, tüm alanlarda dışa bağımlılığımızı nasıl azaltabiliriz? Üretimdeki aksamaları ortadan kaldıracak tedbirleri nasıl alabiliriz? Bunları dert edinip konuşan kaç kişi görebiliyoruz? Gittikçe derinleşene toplumsal kutuplaşma ve ahlaki yozlaşmayı nasıl durdurabiliriz, gelecek nesilleri bu tür yozlaşmalardan nasıl koruyabiliriz? Bunu günümüz nesilleri düşünmeyecek de kim düşünecek? Hep birlikte bu tür konulara kafa yormamız bizim tarihi sorumluluğumuz değil mi?

Saadet Partimizin öncelikleri ve gündemi bunlardır; "o onu demiş, öteki şunu demiş, beriki şöyle yapmış, diğeri de şunu yapmamış." Bırakalım artık Allah aşkına bunları!Önceliğimiz milletimizin derdidir. Tercihimiz milletimizin derdine derman olmaktır. Gündemimiz milletimizin problemlerini çözmeye odaklanmaktır. Evet, çözüm, saadet ve huzurlu bir gelecek, Saadet Partisiyle gerçekleşecektir. Bu duygu ve düşüncelerle; kıymetli hemşerilerimize sağlık mutluluk ve esenlikler diliyorum diye sözlerine ekledi”