Makinaya, teknolojiye yapılan yatırımın insana yapılmadığı bir sektör medya.

Öyle olunca da anlı şanlı yayın kuruluşlarında da öyle garabet hallerle karşılaşıyoruz ki, izleyici, okuyucu, dinleyici görüyor vahim yanlışları ama bu yayın kuruluşlarının yöneticileri, editörleri görmüyor…

Yayın kuruluşlarındaki hatalar sonrasında gözler iletişim fakültelerine çevriliyor ve “öğrencilerinize bir şey öğretmeden mi mezun ediyorsunuz”, diye bize soruluyor…

Sanki bütün iletişim çalışanları, iletişim fakültelerinden mezunmuş gibi bir yaklaşım benimseniyor.

Keşke olsalar.

İletişim fakülteleri senede onbin civarında mezun veriyor ama sektörel büyüklük tüm mezunları istihdam etmeye elvermiyor.

Teknoloji geliştikçe sektörde insan yoğunluğu azalıyor ve her konuya biraz hakim adamlarla işler yürüyor.

Sıkıntı da burada başlıyor.

Her konuya biraz hakim ve hiçbir konuya tam hakim olmayan, olamayan pek çok adam, pek çok sektörde olduğu gibi iletişim alanında da fazlasıyla görülmeye başlandı.

Sektör ısrarla fakültelerden teknolojiye hakim veya aşina eleman yetiştirilmesini talep ediyor.

Nadiren eski gazetecilerden gelen sızlanmalar elemanların habere ve haberciliğe ünsiyetleri ile ilgili…

Ekonomik sıkıntılarda da ilk akla gelen daha çok teknoloji ve daha az insan.

Gazeteler, televizyonlar, radyolar ve internet siteleri ajanslardan veya yayın kuruluşlarının haber havuzlarından besleniyor. Haber noktasına, virgülüne dokunulmadan binlerce mecrada aynı şekilde veriliyor.

Dolayısıyla yayın kuruluşları aynı kaynaklardan haber edindikleri için yanlışı sürdürüyorlar.

Çok seslilik diyoruz ya, bu şartlarda hak getire.

Çok sayıda yayın mecraının olması çok seslilik sayılır mı?

Sözgelimi şöyle bir haberi en büyükten en küçüğü her yayın mecrasında görüyorsanız:

“Cumhurbaşkanından flaş atamalar…”

“Eee, Cumhurbaşkanı atama yapmış neden flaş olmasın?” diyeceksiniz.

İyi de bunlar rutin işler ve her gün onlarcası son derece normal.

Bu kez de okunsun diye böyle yaptık cevabı ortaya çıkacak.

Tamam, okunsun da, bir sonraki gerçekten flaş otama haberini kimse okumaz buna benzetip.

Bakın haberin devamına: “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayımlanan atama kararlarına göre, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında açık bulunan iş müfettişliğine, yapılan yeterlik sınavında başarı gösteren İş Müfettiş Yardımcısı …..  atandı. ….. Bakanlığında açık bulunan …. İl …. Müdürlüğüne ….. ataması yapılırken, …. Genel Müdür Yardımcılığına …. , ….. Bölge Müdürü …., , ….. Bölge
Müdürlüğüne ise…… getirildi. Söz konusu atamalar 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2 ve 3'üncü maddeleri gereğince yapıldı.”

Müfettiş muavinin müfettiş olması mı flaş, bir yere il müdürü, bölge müdürü veya bir genel müdür yardımcısı ataması mı?

Müfettiş unvanı yüzlerce kurumda, binlerce kadroyu kapsar. Hemen her bakanlığın, kurumun il müdürü, bölge müdürü vardır ve son derece normal ve sıradan atamalardır, genel müdür yardımcılıkları ise her genel müdürlükte olan pek çok kadroyu ifade eder. Bunların Cumhurbaşkanı’nın imzası ile çıkıyor olması flaş atama olmasına yeter mi?

Yeri gelmişken, bu haberde atana kişileri kutluyorum, ülkemize ve milletimize hayırlı hizmetlerini temenni ediyorum; bununla birlikte flaş atama ne olur, onu da söyleyelim. Bu sistemde bakan, bakan yardımcısı ve çok önemli genel müdürlüklere, başkanlıklara, yüksek yargı başkanlıklarına, anayasa mahkemesi üyeliklerine, yüksek komuta mevkilerine, önemli merkezlere büyükelçiliklere yapılan atamalar flaştır. Bir derece vali ve rektör atamaları da bu kapsamda düşünülebilir ama hepsi için flaş demek de gerekir mi işte o bile tartışılır…

Televizyonlar bayramların adını karıştırıyor, üstelik de bayramın olduğu gün; izleyici fark ediyor, onu tenkit eden daha ağır hata yapıyor yine izleyici fark ediyor.

İşte yayın mecralarının bu nedenlerle itibarı kalmıyor.

İnsana yatırımın yapılmadığı, ciddi bir eğitimin verilmediği yapılar çürüyecektir.

Her şey makine veya teknoloji değil.