Yargıç Temele sormuş;

“Davacıya borcunu bir türlü ödemiyorsun, neden?

Temel boynunu büker;

“Vereceğum vermesine de ‘bana üç ay mühlet ver diyorum’ vermiyor beni üç yıldır oyalıyor.”

Buyurun buradan yakın! “Sen ne kadar çabalarsan çabala, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır” (Mevlana). Sorunumuz büyük. Hem de çok büyük. “İletişemiyoruz” ne yazık ki. “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırmış” da, biz konuşsak da, koklaşsak da anlaşamıyoruz. Hatta hiç konuşmadan sussak daha iyi diye düşündüğüm oluyor çoğu zaman. Ciddi anlamda iletişim problemi yaşıyoruz. Yapılan kavgalar, kırılmalar, küsmeler “sen beni yanlış anladın” sonucunda gerçekleşiyor. “Beni anlamıyor ki” diyerek boşanıyoruz. “Nasıl böyle düşünür?” diyerek kırılıyoruz. Yargılıyoruz! Sorguluyoruz! Küsüyoruz! Birçok yanlış anlama sonucu arkadaşlıklar bitiyor, akrabalıklar unutuluyor, ocaklar sönüyor. Nedense, en iyi ve en derin şeyler hayatta daima yanlış anlaşılıyor.

Kanguru'nun adı mesela, İngiltere’nin kâşif subaylarından birisi, Avustralya’da ilk kez gördüğü hayvanın adını İngilizce ve bağırarak sorar. “What is it?” Cevap gelir. “Kangaroo.” Subay mutludur, öğrenmiştir hayvanın adını. “Kanguru.” Sonradan öğrenilir ki kanguru'nun Avustralya dilindeki manası "ne diyor lan bu salak" gibi bir şey.Cidden anlamıyoruz. Başkalarını bırak, kendimizi bile anlamıyoruz. Birileri hep bizi anlasın istiyoruz da, biz kimseyi anlamaya çalışmıyoruz. Ama ısrarla anlaşılmak istiyoruz. Velhasıl anlamadan yaşıyoruz. Anlamadan yaşamak işimize geliyor belki de. Birilerini suçlamak daha kolay değil mi? Dilimize dolamışız bir kere, işin kolayını bulmuşuz. “Beni anlamıyorsun”, “yanlış anladın”. Ben hâlâ anlamış değilim, zor olan anlamak mı? Anlaşılmak mı? Oysaki “Abdal anlamak, aptal anlaşılmak istermiş. Amaaa.. Abdalın anlaşılmaya, aptalın ise anlamaya ihtiyacı varmış. Ayrıcaa…Abdal anlayıp da susarken, aptal anlamaz fakat yine de konuşurmuş.” Benim küçük bir tavsiyem var. Anlaşılmak için asla çabalamayın. Siz söylediklerinizden sorumlusunuz, birilerinin nasıl anladığından değil. Anlamak için ise, çok büyük çaba sarf edin. Çünkü “anlamamak” bir iletişim defektidir. İletişimin ilk kuralı anlamaktır. “Söylediklerinizi anlasınlar diye, hiç kimsenin kolundan tutmayın, çünkü insanlar sizi anlamaya istekli değillerse, onları tutacağınıza çenenizi tutmanız daha iyi olur” (Anomim) Önce anladığınız, sonra anlaşıldığınız günler dilerken saygılarımı sunuyorum.