Merak ediyorum, gerçekleri kavrayabilmek için bu toplum neden bu kadar ağır bedeller ödüyor? Geçmişte Susurluk skandalı, Gladyo operasyonları, muhtıralar ve darbeler yaşanmış Türkiye’de. 1980 öncesinde kardeş kardeşi öldürmüş, ellerindeki silahların % 90’ı NATO menşeli. PKK’nın arkasındaki ABD kuvvetleri, Kürtleri oyuncak gibi kullanıyor. Önce Libya, sonra Suriye çamuruna AKP hükümetini batıranlar da aynı kafa…
Türkiye’de muhafazakârlaşma ile beraber artan kadına şiddet olaylarının da ardı arkası kesilmiyor. Artık kadınlara da kurşun sıkmaya başladılar. Son örnekler: Diyarbakır’da 19 yaşındaki Mutlu Kaya’nın kafasına kurşun sıktılar, komaya girdi. CHP’ni Adanalı kadın milletvekili adayı Elif Doğan Türkmen’in ayağına kurşun sıkıldı. Erzurum’da CHP adayı Gonca Aytaş’ın standını kaldırıp duruyorlar. Bunun ötesinde her gün yaşanan kadına şiddet ve cinayetler, adeta polisiye romanlara taş çıkartıyor.
Toplum gerilim içinde, 7 Haziran genel seçimlerinden sonra ne olacağını bekliyor. Kürtçü ve PKK terör örgütünün temsilcisi HDP’nin barajı aşması ya da aşamaması durumunda ne olacağı konuşuluyor. HDP bu günlerde şekerleme yapılıp halka sunuluyor. Onlarca kişinin katili PKK’lı teröristlerle organik bağını sürdüren bu parti görünümlü örgüt, son zamanlarda yaptığı mitinglerle de söylem değiştirdi. % 10 barajını geçebilmek için artık sadece Kürtçülük değil, güya bütün Türkiye halklarını kucaklayacaklarını vurguluyorlar. Fark ederseniz, APO’nun resimleri de seçim meydanlarında kullanılmıyor, sadece parti bayrakları var.  Ancak Türk Bayrağı da yok. Zira gözünü büyük şehirlerdeki seçmene ve kaypak solculara dikmiş durumdalar.
Tepemizde bir adam, siyasi partilerin miting alanlarına girmesini engelliyor. Adana’da günler öncesinden 29 Mayıs’taki miting için izin alan Vatan Partisi ile aynı anda ve aynı yerde miting yapmak isteyen bir Cumhurbaşkanı ortamı germeye devam ediyor. Sanki kendisi seçime giriyormuş gibi büyük bir hırsla mitingler yapıyor. Eski partisi AKP’ye hem kendisi, hem de Başbakan Davutoğlu çalışıyor. Tarafsız olamayacağı belliydi ancak bu kadarını kimse beklemiyordu doğrusu...
Meydan meydan dolaşıyor, muhalefete ateş püskürüyor, “toplu açılış” adı altında 12 yıl önce açılan yerleri bir daha açıyor. Hatta hiç açılamayacak yerleri bile açıyor!.. Bu arada yaptığı konuşmalar televizyonlardan naklen saatlerce yayımlanıyor. Madem tesis açılışı yapıyorsun, neden siyaset konuşuyorsun be adam? Ben de pek çok kişi gibi birkaç dakikadan fazla o ses tonuna tahammül edemeyip kanal değiştiriyorum ancak ne fayda ki diğer kanallarda da aynı ses. Haberleri dinlemek haram oldu millete, işkence oldu. Vatandaşlar muhalif kanalları ya da gazetelerin internet sitelerini takip etmeye devam ediyorlar. Çünkü çoğunluğu iktidarın eline geçmiş yandaş televizyon kanalları, izleyici kitlesini muhalif kanallara kaydırdı.
Bu arada Fethullahçı Çeteye büyük darbeler indiriliyor. Ergenekon nedeniyle intihar eden askerlerimiz ya da kanser olan aydınlarımızın hesabı, İLAHİ ADALET denilen bir sistem içinde soruluyor. Fethullahçı polis, hakim ve savcılar, gazeteci kılıklı iftiracılarla beraber kazdıkları kuyuya düşerek Silivri cezaevini boyladılar. İntihar eden yarbay Ali TATAR’ın ablası cenaze töreninde söylemişti zaten:“GÖZYAŞLARIMIZDA BOĞULACAKSINIZ!”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gölgesinde bir seçim çalışması yürütüyor. Acınacak bir durum doğrusu, şamar oğlanı deyimi bile hafif kalıyor. Sanki PKK’yla Dolmabahçe protokolünü imzalayan,  yıllardır bir İmralı’daki terörist başı APO’ya bir Kandil Dağı’na heyet yollayan onlar değilmiş gibi meydanlarda ateş püskürüyor HDP’ye… Ancak MİT ile PKK’nın yürüttüğü ve henüz hiçbir çözüme ulaşmamış olan durumun artık farkında gibiler. Zira PKK silah bırakmıyor ve Suriye’nin kuzeyinde, Batılı koalisyon güçlerinden aldığı destekle “İŞİD’e karşı laik Kürtler” imajıyla güçleniyor. AKP’nin gerçek başkanı Tayyip Erdoğan da HDP’nin ancak baraj altında kalmasıyla tek başına iktidar olabileceğini öngörüyor ve böylece o çok istediği “Türk Tipi Başkanlık” rejimine geçebileceğini düşünüyor.
İki ucu “pis” değnek diye buna denir işte. HDP barajı geçse bir türlü, geçmese bir türlü… Bana kalırsa bölücü ve özerklik yanlısı HDP, şekere bulanmış maskesini seçimlerden sonra indirecek ve pazarlık masasına oturacaktır. Yıllardır iddia ettiğimiz şey gerçek olacak ve Cumhurbaşkanına şunu söyleyeceklerdir: Al Başkanlığı, Ver Özerkliği…
Ancak buradan şekere bulanarak halka servis edilen HDP ve başkanı belli olmayan bu partinin, eş başkanlarından biri olan Selahattin Demirtaş’a söyleyecek son sözümüz şudur: Bizler yaşadıkça sizin terör örgütü ABD güdümlü PKK’nın öldürdüğü binlerce asker ve sivil vatandaşımızın ve sakat kalan on binlerce askerimizin hesabını sormaya devam edeceğiz. Ve sizler de evlatlarını kaybeden anaların ve babalarını kaybeden çocukların gözyaşlarında boğulacaksınız…