Bu filmi izlemeden önce, ben de bilemezdim toprağın altında nasıl yaşandığını, kapkara kömür uğruna akciğer kanseri olanların gerçek hikayesini, karanlık tünellerdeki ağır işçiliği, erken yaşta nasıl öldüklerini, geride kalan çocuklarına sadece kendi hayatlarını miras bıraktıklarını…
 
İnsan göremediği bir yeri, bir atmosferi nasıl yazar? Nasıl hisseder? Ya çok güçlü bir roman okuması, ya bu romanın güçlü bir şekilde sinemaya uyarlandıktan sonra seyredilmesi ya da ikisinin de yapılması lazım…
 Emile Zola’nın en başarılı yapıtı olarak kabul edilen Germinal, Gerard Depardieu gibi çok güçlü oyuncularla tam da bu günlerin Türkiyesi’nde yaşanan SOMA maden faciasının üstüne kalıp gibi oturuyor. Ulusal Kanal’da tam iki defa izledim, hem de hiç yerimden kalkmadan…
 
Başbakan Tayyip, 150 yıl öncesinin maden kazalarıyla 21. Yüzyıldaki Türkiye’nin maden kazalarını boş yere karşılaştırmamış. Çünkü Türkiye’deki maden ocakları, 150 yıl öncesindeki Dünya’dan kalmış izbe, ölüm kokan, zehir tüten ocaklar. Herkes şapkasını önüne koyup kabullenmelidir ki; dünyanın en ağır, en tehlikeli ve en sağlıksız işidir madencilik. İşte bu yüzden de orada çalışan maden işçileri, herkesten daha fazla ücret almayı, en sağlıklı koşulları, en modern donanımları ve gerçek anlamda bir iş güvencesini hak ediyorlar.
 
Ne yazık ki şu ana kadar onların çektikleri sıkıntıyı devletin sözüm ona “müfettişleri” fark etmemiş, gözleri kör olan “sendika patronları” görmemiş, hükümet ise yaptığı özelleştirmelerle “taşeron sistemi” 12 yılda had safhaya çıkararak Türkiye tarihinin en büyük “köle işçi düzenini” bizzat kendisi oluşturmuştur. Bunun neticesinde, SOMA’da çoğu genç yaşta ölen 301 işçimizden geriye gözü yaşlı aileleri kalmıştır.
 
Kontrolünü iyice yitiren Başbakan, SOMA’da kendisini protesto eden işçilere “ahlaksızlar” diyerek ortamı daha da gerdi. Bunun üzerine Somalıların tepkisi daha da büyüdü. Başbakanın cevabı sert oldu: Tokat yiyen ve tekmelenen işçiler. Acaba neden insanlar, bu işin sorumlusu olan Enerji Bakanı Taner Yıldız’a bu denli tepki göstermediler de Başbakanı yuhalayıp Soma’dan kovdular? Çünkü Başbakanın tarzı kötü, kaba ve dayanılmaz. Artık insanlar onun saldırgan, suçlayıcı ve cezalandırıcı üslubuna dayanamıyorlar.
 
Bugün de Köln’de konuştu mesela. Artık frenleri tutmadığı için, Türkiye’deki polemikleri oraya taşımış durumda. Soma’nın acısı soğumadan Köln’e koşup Cumhurbaşkanlığı için siyaset yapmak neyin nesi? Daha geçen gün Berkin ve Soma’yı anmak isteyenlerin üstüne TOMA’lı polisleri yollayınca Okmeydanı’n da iki kişi öldü. Yangına körükle giden Başbakan, Türkiye’de ölenlerin adını bile anmazken, gene Mısır’da ölen Esma’dan bahsetti Almanya’da. Başbakanın eleştirdiği her kişiyi, makine gibi yuhalayan kalabalığa bildik üslubuyla seslendi. Böylece, kendisinin Almanya’ya gelmesini istemeyen Almanya Basını tahmininde yanılmadı.
Almanya’daki Türklerin pek çoğu da Tayyip Erdoğan’ı protesto etti. Önce Gezi, sonra Soma ve en son Okmeydanı’nda ölenler vardı çünkü. Ve bunların hiçbiri Tayyip’in umurundan değildi. Hatta “polisler nasıl sabrediyorlar, anlamıyorum” diyordu Almanya’ya gitmeden önce…
 
Somalı işçi “çizmemi çıkarayım, sedye kirlenmesin” dedi,
Somalı işçi “önce arkadaşımı kurtarın, onun eşi hamile” dedi,
Somalı işçilerinin çoğunu, kendi arkadaşları kurtardı,
Yardım ekibi beklenseydi, onlar da ölmüştü…
SOMA’ya da TOMA gönderip, ölümleri protesto eden halkın üstüne biber gazı ve su sıktılar.
Niçindi acaba? Tayyip, yuhalanarak ve arabası tekmelenerek Soma’dan kovulduğu için miydi?
 
Başbakanın yumrukladığı genç üç kez fikir değiştirdi, görüntülere rağmen dövüldüğünü söyleyemedi, yalaka basın da görüntülere rağmen Başbakanın yumruğunu ve hakaretlerini reddetti…
Yalaka basına daha ne demeli? Başbakanı ve tekmeci müşavirini eleştirmek zor gelince, Yılmaz ÖZDİL’e saldırdılar: Bu kolaydı…
 
Başbakan madencilerin ölümüne ”normal” dedi, işin fıtratında varmış…
Sonra da “normalse, müstehak demek ki” diyen Yılmaz Özdil’i hedefe koydu…
 
Somada 432 çocuk yetim kaldı, bir daha asla babalarını göremeyecekler,
Onların babaları önlenebilir sebeplerde öldüler,
Onların babalarına içi küflü oksijen maskeleri gönderdiler,
Onların babalarına yeraltında yaşam odaları yapmadılar,
Onları sülük gibi emen patron gökdelenlerini kaçak katlarla büyüttü,
Sonra da utanmadan basının karşısına geçip bütün tedbirleri aldığını söyledi…
 
Evet, 21. Yüzyılda yaşıyoruz. Ve bana göre de maden ocakları kapatılmalıdır. Dünya’daki alternatif doğal enerji kaynakları zenginleştirilmelidir. Türkiye’nin en verimli topraklarına sahip Ege’nin insanları, eskiden olduğu gibi tarıma dönmeli ve devlet tarafından desteklenmelidir. Artık hiç kimse toprağın yüzlerce metre altında çalışmamalıdır. Ne grizu patlaması, ne zehirlenme ne de akciğer kanseriyle ölmemelidir maden işçileri. Taşeron işçilik denilen kölelik son bulmalıdır. Asgari ücret en az iki katına çıkarılmalıdır. Sendikalar sağlam olmalı, dik durmalıdır, gözlerini tedavi ettirerek iş güvenliği dersine sıkı çalışmalıdırlar. Bu işten sorumlu olan herkese yargı, en ağır cezaları vermelidir. İnsan hayatını hiçe sayanlara caydırıcı cezalar verilmelidir.
 
Madencilerin 1860’lı yılların Fransa’sında yaşadıklarını yazan dev yazar Emile Zola’nın Germinal isimli kitabı ve 1993’te sinemaya uyarlanan Germinal filmini izleyenler, acıyı derinliklerinde hissedeceklerdir.
Yaşadığı dönemi ustalıkla kaleme alan büyük yazar Emile Zola’nın cenazesinde, maden işçileri “Germinal…Germinal…” diye bağırmışlar. Anlamına baktım: Tohum…