Şu kış gününde bir gavurga olsa da yesek. Yörük çerezi diyelim bari.

Yeni nesil gavurgayı bilmez ki tavasını bilsin.

Eski tip dağ köylerinin evlerinin ocaklarının içinde veya yanı başında olmazsa olmazı idi.

Kapkara isi ile bizim ceplerimizin çerezinin yıldızı idi.

Uzunca bir sapı olan, tenekeden yapılmış çukurca üstü açık bir tava işte.

İçinde neler kavrulmazdı ki. Kahve bulunursa onunda tadı önce bu tavanın içinde ateşin üzerinden geçerdi mutlaka.

Haaa tuz bile kavrulurdu, nazara tılsımı niyetine. Üzerlik yakılıp tüttürtülürdü birde.

Dün akşam kendime ziyafet çekeyim dedim, evde hazır darıda(tabi pakette alınmış)(mısır)(yeni nesil için top corn!) var şunu bir patlatayım dedim.

Aaa bir de baktım bir köşede çinkodan yapılmış bir darı tavası varmış. Derince tava şeklinde üstü kapalı yatay yarıkları bulunan, saplı, birde küçük bir sürgeçli kapağı olan çinko tavam bana bakıyordu.

Tava ile birlikte çocukluğumun parçasını da bulmuş gibi oldum tabiii.

Darılar içinde patır, patır patlarken çocukluğumun saflığı, doğallığı, sakinliği içimde coştu şankim. Bizim en güzel çerezimizdi gavurgaydı.

Mis gibi kokar, çıtır çıtır yerdik. Hem de taptaze, sıcak, sıcak.

Karabuğday, çavdar, gunduru buğdayı(en lezzetlisi), darı, nohut, bulgur, küncü(susam), çıtlık(melengiç(mellengiç)) ne bulursak kavururduk.

Hiç bir şeyin paketi olmazdı. Çuvalından alır, kesesinden avuçlar tavada kavurur, cebimize koyar okulun veya oyunun yolunu tutardık.

Bazen sıcak, sıcak kara önlüklerimizin cebine doldurunca tenimiz bile yanardı.

Yerel pazar yerlerinde ender olsa da rastlıyoruz. Hepsini karıştırmışlar paketlerde satıyorlar. Bilenler alıyor. Ama o lezzet yokkk. Biz öyle her çeşidinden karışım yapamazdık tabi ki.

En çok da buğday kavururduk.

Darılarımız köyde yetişirdi, öyle patlamazdı ama mükemmel bir tadı olurdu. Gavurunca.

Çıtlıkları dağdan dalından toplardık.

Küncü her zaman bulunmadığı için buğdayın içine zaman zaman eşlik ederdi.

Nohudu bazen ıslayıp birazda tuz atarak kavurduk ki lezzetine lezzet katardık. Nohutta bizim dağların ürünü olurdu.

Kışlık bulgur kaynatılınca kuruduktan sonra bir kısmı gavurgalık olarak ayrılırdı. Onun çıtırtısı ve ağzımızda bıraktığı tatsa bir başka olurdu.

Çamlardan baharda topladığımız çoban gavurgası dediğimiz çamın meyvesini de çerez niyetine yerdik.

Sonraları karpuz çekirdeği de tavaya girip kavrulmaya başlamıştık. Tabi kışa kalırsa.

Ne doğal büyümüşüz, katkısız, katıksız tümden yerli malı ve milli olarak.

Şimdi bunların tamamı sağlık için reklam oldu.

Tabi o zamanki doğal halinden eser kalmadı. Hepsinin tadı kaçtı. Tohumu bozuldu.

Ha bir de GAVUT vardı. Kavurgayı ağaç dibekte demir sapıyla döver un haline getirtilir, GAVUT olurdu. Bazen içine bulursak toz şeker atınca nefis bir tatlı olurdu, kaşık, kaşık avuç, avuç yerdik. Nenelerimizin dişi olmazsa gavut yapardı, biz de ucundan nasiplenirdik.

Ha bir de davarlara vermek için gavut yapılır, torbalarına konur onları sağarken ikram niyetine verilirdi. Torbayı gören keçiler koşarak gelirdi. Çok yapılması gerektiğinden el değirmeninde çekilirdi. İçine de tuz katılırdı.

Bizim harçlığımız öyle kâğıt paraların rakamları ile söylenmezdi. En büyük harçlığımız 25 kuruştu, 5, 10 kuruştu, delik kuruşu bile hatırlıyorum.

Dükkândan içine aldığımız şimdiki Konya şekerine benzer çizgili şekeri bazen kavurgaya katık ederdik. O şekerleri almayan arkadaşlarımıza birer birer dağıtır, bölüşürdük.

Kara tava sen nelere kadirmişsin, kıymetini şimdi daha iyi anlaşılıyor, anlıyorum.

Şifaları kavurmuşuz da o zamanlar bilememişiz.

Dışının kapkara isi ile bize ne nimetler sunmuşsun haberimiz bile olmamış.

Senle birlikte ne sohbetlere çıtır çıtır eşlik etmişiz, çocuk kahkahaları ile nenemizden masallara eşlik ettin bize sen gavurga.

Kalın Sağlıcakla_Çereziniz Şifa Olsun_Meyrem’ce