Tayyip, hayatının en büyük darbesini yiyor ve Brütüsler sıraya dizilmiş durumdalar. Devleti ve ülkeyi karanlığa götüren kötü yönetimi, hükümetin çöküşünü hızlandırırken, ülkenin düşmanları yerlerini sağlamlaştırıyor. Tayyip’e gol atan arkadaşlar: Pensilvaya’daki ve İmralı’daki… Biri azılı terörist başı, PKK kanlı terör örgütünün lideri Apo; İmralı’da güya müebbet hapis cezasıyla yatıyor, hükümetle masaya oturup, güneydoğuyu şekillendirecek yasalar çıkarttırıyor. Diğeri kendini mehdi sanan cemaat lideri Fethullah, Pensilvanya’da yaşıyor, oradan verdiği emirlerle devleti yönetiyor, gazetecileri, milletvekillerini, askerleri sahte delillerle zindanlarda çürütüyor.
Geride bıraktığımız haftada olaylar çok hızlı gelişti. Bu olaylar gösteriyor ki, bu memlekette gazeteciler ve mizah ustaları asla işsiz kalmaz! Milletimizin içinden öyle adamlar çıkıyor ki her sabah güne yepyeni şok dalgalarıyla uyanıyoruz. Sonuncu vukuat: Dört bakanın (Egemen BAĞIŞ, Erdoğan BAYRAKTAR, Zafer ÇAĞLAYAN, Muammer GÜLER) milyon dolarlık yolsuzlukları ve bunlardan üçünün çocuklarının rüşvet pazarlıkları. Bir de Halk Bankası genel müdürü Süleyman ASLAN’ın yeşil dolarları “ayakkabı kutuları”nda saklaması var ki evlere şenlik.. Bunlardan özellikle İçişleri Bakanı Muammer Güler ve oğlunun ses kayıtları tam bir rezalet, rüşvet ve iltimas belgesi. Ancak yüzsüzlük o ki, bu dört bakandan hiçbiri istifa etmiyor ve TBMM’ye gönderilen fezleke yerine ulaşmıyor. Tayyip yine arkadaşlarını koruyor, yedirtmiyor, yine Cuma namazlarına peşinde kameralarla giderek vatandaşların dini duygularını istismar ediyor. Devam ediyor: Yargıda kendi lehine değişiklikler yapıyor, davaya iki savcı daha yolluyor, onlarca polis müdürünün yerlerini değiştiriyor. Yasayı değiştirip polislerin bundan sonra sadece savcı değil “emniyet müdürü-vali-kaymakam” ve dolayısıyla İçişleri Bakanına haber vermesini sağlayacak tedbirler alıyor. Malumunuz, zaten bugüne kadar kendilerine özel onlarca yasa ve kanun çıkararak, yargıyı ve anayasayı oyuncak etmişti.
Ve olan oldu, BADEM bıyıklılar ordusu ikiye ayrıldı: Tayyipçiler ve Fethullahçılar… Devletin içine sızmış, büyük ölçüde kadrolaşmış Fethullahçılar ile yönetimin başındaki Tayyipçiler arasında büyük bir savaş patlak verdi. Bazıları bunu, çirkin bir boşanmaya benzetiyorlar. Geçtiğimiz ay yaşanan Fethullahçı dershanelerin kapatılmasına karşı çıkan gruplar ile Tayyip hükümeti arasındaki anlaşmazlık, hükümetin geri adım atmasıyla yatışmış görünüyordu. Ancak aralarındaki ayrılıklar, bundan bir buçuk yıl öncesinde keskinleşmeye başlamıştı ve meğerse taraflar birbirinin altını çoktan oymaya başlamışlar. Mavi Marmara ve Hakan Fidan olayı bu iki grup arasında bir ihtilafın doğmasına yol açmıştı ancak hiçbirimiz, rant ve iktidar savaşının bu boyutlara varacağını tahmin edemezdik…
Hakan ŞÜKÜR, “hoca efendisine” yapılanlara dayanamayıp istifa etti, Tayyip’e ilk golü attı. Malikanelerde yaşayan ve trilyonları kontrol eden, sahte delillerle askerleri, milletvekillerini, gazetecileri hapislere yollatan “hoca efendisine” atılan iftiralara dayanamamış… Sonra ne oluyor? Ertesi günü Tayyip’in kafasına “17 Aralık Darbesi” iniyor. Tayyip ile Fethullah’ın beraber nemalandığı “Ergenekon ve Balyoz” gibi davaları yürüten savcı Zekeriya ÖZ sahneye çıkıyor ve bu defa “deliller sağlam” diyerek Tayyipgiller Familyasına operasyon başlatıyor. Üç bakanın “kundaktaki-ÇOCUKLARI” ve onunla beraber 49 kişi tutuklanıyor. 
Sulu-göz Bülent ARINÇ sahneye çıkıyor ve vatanseverlerden esirgediği “masumiyet karinesinden” bahsediyor, sabahın köründe “koca-çocukların” gözaltına alınmasını eleştiriyor. Kanser hastası Türkan SAYLAN’ın evi basılırken, 85 yaşındaki İlhan SELÇUK gecenin köründe tutuklanırken, askerler intihar ederken sesi çıkmayan vicdansızlar, rüşvetçi bakan çocuklarına pek üzülmüşler. O bakanların KOCA-ÇOCUKLARININ yaşları, GEZİ olaylarında ölen gençlerin neredeyse iki katı kadar. Ancak devletin gücünü kendi çıkarları için kullanmaya o kadar alışmışlar ki, yaşananlara inanamıyorlar bile. Hem de bunu onlara eski ortakları Fethullahgiller yaşatıyor. Tayyip ERDOĞAN ise ne dediğini bilmiyor; kafayı DIŞ MİHRAKLAR ile bozmuş… AKP döneminde devletin çeşitli kademelerinde ve belediyelerde yapılan ihale yolsuzluklarının ve kara para aklamaların boyutunun çok daha büyük olduğu dile getirilmektedir. Bu nedenledir ki devletin 87 milyar dolarlık bütçe açığından söz ediliyor. Bu bir Dünya rekorudur aynı zamanda. Ancak şu ana kadar devletin tüm kademelerinde konuşlanan cemaatçi ya da AKP’li kadrolar birbirinin pisliğini örttüğü ve yargıyı da ele geçirerek dava açılması engellendiği için, ispat edilemiyordu. Sözgelimi, Deniz Feneri davası hükümetin müdahalesiyle ortada kalmıştır. Bu davayı dürüstçe sorgulamaya kalkan iki savcı hakkında ise dava açılarak, suçlulara dokunulmasına izin verilmemiştir. Dolayısıyla şimdi bu olan-biteni şaşkınlıkla izliyoruz.
Fethullahgiller ile Tayyipgillerin ayrışması, yandaş köşe yazarlarını da böldü. Herkesin lafını ağzına tıkayan, azarlayan, bağırıp çağıran bir karı-koca var ki evlere şenlik: Rasim Ozan Kütahyalı ile Nagehan Alçı. Anladığım kadarıyla bunlar Tayyipçi olduğundan, önce Rasim Ozan Kütahyalı’ya bir porno kaseti oluşturulup piyasaya sürülmüş. Bunları asla tasvip etmiyoruz. Ancak benzer hadiseler Deniz Baykal’a yaşatılınca yamyamlar gibi istifasını isteyenler ve keza MHP’lilere aynı şekilde davrananlar, şimdi hiç utanmıyorlar mı? Bu arada eskiden programda birbirinin gözlerine bakarak ve birbirlerine destek vererek, konuklarını tersleyen Nagehan ALÇI(nam-ı diğer BETON) ile Nazlı ILICAK birbirlerine girdiler. Aynı anda konuşan ve kavga etmekten başka bir şey yapmayan bu insanlara program yaptıranlar utansın. Meğerse Nazlı ILICAK ta Fethullahçı olunca bunların arası birden bozuluverdi. 
28 Şubat Davasından askerler salıverilince, Nagehan denilen BETON, bu defa da buna sinirlendi. Daha suçları bile belli olmadan hapse tıkılan ve kanser olan, intihar eden insanlara acımayarak “darbeci” nidaları atan kadın, bu defa yakın arkadaşı Nazlı ILICAK ile ters düşerek ciyaklıyordu. Kocasının görüntüleri olduğu iddia edilen CD’nin de düzmece olduğunu söylüyordu. Peki Ergenekondan yargılananlar, sahte CD ve belgelerle demir parmakların arasına gönderilmedi mi? Teğmen Mehmet Ali ÇELEBİ’nin cep telefonuna “sehven” terör örgütü üyelerinin numaraları yüklenmedi mi? GEZİ Eylemcileri çapulcu muydu? Marjinal miydi? Ölen ve gözleri çıkan gençlerin canı yok muydu? Onuru yok muydu? Şimdi bu mahalle kavgası yapan tiplerle gerçek gazetecilerin ayıklanma zamanı gelmiştir. Ceplerini dolduran iktidar yandaşlığı ve sarhoşluğundan üzerine adeta soğuk su atılarak uyanmaya başlamışlardır. Malum eski yandaş ve her dönemin insanı Nazlı ILICAK, Sabah gazetesinden kovuldu. Ancak üzülmesin, kendisi yandaşlık yaptığı günlerde kovulan ve Ergenekondan hapse tıkılan gerçek gazeteciler, onun kadar acımasız olmayacaklardır…
Değinmeden edemeyeceğim, Ebru GÜNDEŞ kusura bakmasın; zira kendisi sevdiğim bir ses sanatçısıdır, kocası Reza ZARRAB, birdenbire yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının merkezine oturdu. Dikkatinizi çekerim; henüz 29 yaşında. Bu adam bu noktaya nasıl gelmiş? Yabancı kökenli bir iş adamı, Ebru GÜNDEŞ gibi bir sanatçıyla evlenip ülkemizin haklarından faydalanmaya başlamış. Ancak devlete herhangi bir Türk vatandaşından daha yakın. İçişleri bakanıyla ve oğluyla görüşüyor, kendisine resmi polis koruması veriliyor, rahatça para ve altın transferleri yapabiliyor. Telefon kayıtlarına göre rüşvet pazarlıklarını yürütüyor, kendisini tehdit edenlerin üstüne İçişleri Bakanını salabiliyor. Peki Muammer GÜLER’e ne demeli? GEZİ Olaylarında gencecik çocukların üstüne biber gazı yağdıran, gaz kapsülleriyle pek çoğunun gözlerinin kör olmasına, yaralanmasına sebep olan emirleri veren adama ne demeli? Koca-oğlunun rüşvet pazarlığından gözaltına alınmasına kızmış mı nedir? 
Bu arada İstanbul emniyet müdürü Hüseyin ÇAPKIN cemaat operasyonunu haber vermediğinden görevden alındı. İstanbul valisi Avni MUTLU ise Çapkın’a ulaşamayıp operasyondan haberi olmadığından Tayyipçi kabul edilerek görevde kaldı. Yani Gezi Olaylarını şiddetle bastıran iki bürokratın da safı belli oldu, onlar da ayrıldı. 
Muhalefete düşen, bu olanlar karşısında şudur: Bu iki gruba da taraf olmadan dikkatle ve özenle yerel seçimlere hazırlanılmalıdır. CHP ve MHP dikkatli olmalıdırlar. Elleri kirli bir takım AKP’liler bu partilere kabul edilmemelidir ve kirli pazarlıklar yapılmamalıdır. Kapalı kapılar ardında ya da ABD’deki kimi gruplara bel bağlanmamalıdır. Gerçek yargının yeniden güç kazanmasına gayret edilmeli ve bu süreç geçtikten sonra Devletin tüm kurumları yeniden laik, demokratik ve hukuk üçgeninde şekillendirilmelidir. Rüşvet bataklığındaki kadrolar ise günü geldiğinde gerçek adaletin sandalyesine oturtulmalıdır… Hiç gizlemeyeceğim: Ben de bu olanları koltuğuma yaslanarak ve kimi zaman eğlenerek izliyorum. Bu yolsuzluk, rüşvet ve iltimas imparatorluğunun dağılması beni mutlu ediyor. Başkalarına gerek kalmadan bu cerahatin kendini yok etmesi kadar sevindirici bir şey olamaz. Ve yaşanan son hadiseler ancak şöyle özetlenebilir: İLAHİ ADALET…
NOT: Hapisteki kahraman komutan Engin ALAN’ın annesi vefat etti; başınız sağ olsun paşam…