Geçtiğimiz gün haberleri takip ederken Fatih Altaylı’nın köşe yazısı dikkatimi çekti. Altaylı yazısında şike davası ve CAS kararlarıyla ilgili bir yazı kaleme almış. Öncelikle Sayın Altaylı’ ya yazısından ötürü teşekkür eder ve bu yazıyı sizlerle paylaşmak isterim. Altaylı yazısında şöyle diyor:

YAZIK OLDU KAYSERİ VE KASIMPAŞA'YA
Fenerbahçe ile Beşiktaş UEFA'dan ceza alınca Şampiyonlar Ligi ön elemelerine Bursaspor'un, UEFA Ligi'ne ise Kayserispor ile Kasımpaşa'nın katılması gündeme gelmişti.
Ancak Fenerbahçe ve Beşiktaş CAS'a gidince CAS, bu iki takımın kesin karar çıkıncaya kadar turnuvaların ön elemelerini oynamalarına karar verdi.
CAS'ın UEFA'nın verdiği cezayı onayacağı gün gibi açıkken verilen bu kararın tek bir sonucu oldu.
Bu yıl Türkiye, Avrupa kupalarına iki takım az gönderecek.
4 yerine 2 takımla yola devam edeceğiz.
Hak kazandıkları halde Fenerbahçe ve Beşiktaş kupalarda olamayacak.
Bu da Türkiye için daha az puan, Türk futbolu için gerileme ve daha az gelir demek.
Oysa CAS sonu belli olan bir davada böyle bir karar vermemiş, yani Fenerbahçe ile Beşiktaş'ın ön eleme oynamalarına izin vermemiş olsa Kayserispor ve Kasımpaşa Avrupa kupalarına katılacak ve belki de yollarına devam ediyor olacaklardı.
Hem bu iki kulübümüzün Avrupa tecrübesi artacak, hem de gelir elde edecekler, Türkiye de daha fazla puan toplama şansına sahip olacaktı.
Bence UEFA bunu bile bile yaptı.
Ve Türk futbol tarihinin en kötü federasyonu bunun için bile herhangi bir girişimde bulunup "Madem bu iki Türk takımı yok, o zaman yine iki Türk takımı alın" diyemedi.

ADI ŞİKEYE KARIŞAN FEDERASYON BAŞKANI
Herkes Aziz Yıldırım'ın başkanlıktan ayrılmasını doğru buluyor ama ya şuna ne demeli:
Başkanlığı döneminde şike yaptığı için futbol takımı ceza alan birinin, o ülkenin futbol federasyonunun başında kalabilmesi için, o ülkenin Türkiye olması gerekiyor herhalde. (Fatih Altaylı-Habertürk)
Son cümle ne kadar manidar değil mi? Başkanlığı döneminde adı şikeye karışmış birinin, o ülkenin federasyonun başında kalabilmesi…
Şimdi belki birileri, sana ne Fatih Altaylı’nın yazısından veya Futbol federasyonu başkanından diyebilir.
Hayır efendim bana ne değil. 75 milyon nüfusa sahip bir ülkenin vatandaşıysam eğer, 75 milyon da bir tane de olsa söz hakkım var demektir.
İspanya Kralına, ’Efendim ülkeyi nasıl yönetiyorsunuz’ diye sormuşlar.
O da 3F ile demiş. Yani, fiesta, festival, Futbol.
Son dönemlerde yaşanan sosyal olaylara bakarak şöyle bir değerlendirme yapabiliriz; Eğer bir ülkede sosyal içerikli etkinlikler ne kadar etkin ve etkiliyse o ülkedeki vatandaşlar da o kadar mutludur. Kimisi spordan hoşlanır, kimisi müzikten, kimisi avcılıktan vesaire… İçinde bulunduğumuz bu zamanda, sosyal etkinlikler içerisinde, futbolun ülkemizdeki önemi kesinlikle inkar edilemez.
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak belirtmek isterim ki,
Bazı kurum ve organların karar ve yürütme mercilerinde oturanların yaptıkları kişisel hatalar yalnızca ilgili kurumu ve ilgili şahısları ilgilendirmez. Bu kuruma paydaş olan herkesi etkiler.
Bana göre futbol bir ülkenin imajı açısından büyük öneme sahiptir. Yanlış yapılan işler nedeniyle, kimsenin Türk Futbolu’nu geriye götürmeye ve güzel ülkemizi uluslar arası camiada futbol üzerinden küçük düşürmeye hakkı yoktur. Eğer bu ülke vatandaşları futboldan keyif alıyorsa, kimsenin vatandaşın mutluluğunu elinden almaya ve üzmeye de hakkı yoktur.
Yani diyeceğim o ki, CAS ile ilgili mesele Fenerbahçe veya Beşiktaş meselesi veya futbol meselesi değildir. Mesele ülkenin imajı, vatandaşın hakkıyla ilgili bir meselesidir.
Bir vatandaş olarak şike süreci içerisinde ülke olarak düştüğümüz durumdan son derece rahatsızım. Tıpkı benim gibi hissettiğine inandığım diğer milyonlar gibi…
Tekrar görüşünceye dek hepinize saygılar…