Evlilik deyince aklınıza ilk gelen şey ne? Benim aklıma ilk gelen şey kelimeyi duyar duymaz kaç hem de tüm gücünle. Kişiye göre değişen mutlu olanın tavsiye ettiği, acı tecrübe yaşayanın sakın yaklaşma dediği bir akid. Görürsün ve o an evet bu dersin. Bu adam yada bu kadın benim diğer yarım. Tam benim için yaratılmış. Tabi ki işler hiçte öyle değildir aslında. Tanıma sürecinde üst üste kurulan toz pembe hayaller, sürekli üzeri kapatılan ama daha sonrasında büyük yaralar açan gerçekler. Ve o gün gelir hiç tereddütsüz hayatımın erkeği yada kadını der atarsın imzayı. Evet hersey yeni başlar aslında. Sen O ve ben aile olduk derken bir bakarsın bu aile hiçte iki kişilik değildir. Fiziksel olarak iki bedende olsa evin için aslında herşeye burnunu sokan üçüncü dördüncü şahıslar hazır ve nazır beklerler. Yediğine, içtiğine, giydiğine, uyku saatine neden teli açmadığına hatta ne zaman bebek yapman gerektiğine kadar haddini bilmez hızını alamayan şahıslar. Sonrası havada uçuşan küllükler, bardaklar ve telefonlar. Toz pembe hayaller biranda pembesini kaybeder ve tozuyla başbaşa kalır. Gitsen bir türlüdür kalsan bir türlü. Kurduğun aileye biz diyememek sürekli evin dışında kan bağın olan kişilere boyun eğmek seni daha da büyük çıkmazlara sokar. Artık olay senden çıkmıştır ve hakim olma gücün yoktur. Soluğu alırsın mahkeme kapısında. Oldu bitti işte. Herkes rahatladı. Haa sanmayın ki mahkemede üçüncü dördüncü kişilerin yani başrol oyuncularının adı geçer. Hayır geçmez. Sebep hep şiddetli geçimsizlik diye geçer kayıtlara. Evlilik, sorumluluk, fedakarlık, özveri, emek, sevgi, saygı ister. Kendi ayakları üzerinde duramamak kan bağın olan kişilere bağlı değil bağımlı olmak bu oyunun sonunu getirir. Sonra herkes kenara çekilir sanki suya sabuna hiç dokunmamış gibi. Sen kalırsın kendi acizliğinle ve biz diyemeyişinle.