Köşeye sıkışan Başbakan ve ekibi, kurulan “özel görevli mahkeme” eliyle muhaliflerini tırmalamaya ve yaralamaya devam ediyor. Tarih sahnelerinde bu zulümler ne ilktir, ne de son olacaktır. Cehalet yok olmadıkça bu tip adamlar her daim toplumların başına bela olmaya devam edecektir.
Başbakanın muhalif yelpazesi günden güne daha da genişliyor. Eminim bu da kendilerinin huzurunu kaçırıyordur. Artık gittikçe batağa ve karanlığa gömülüyor. Kendi ordusuna düşman bir hükümetin eliyle ve Guantanamo misali cezaevi içinde kurulan Silivri mahkemelerindeki 6 yılı bulan uzun tutukluluklar nedeniyle sanıkların bir bölümü vefat etti. Ergenekona dahil edilmek istenen bazı askerler intihar ettiler. Eski MİT’çi Kaşif Kozinoğlu cezaevinde şüpheli biçimde öldü.
Hapiste kanser olan bazı sanıklar, halen daha tedavi görüyorlar. Fakat onlara ve bizlere en ağır gelen şey gazetecilerin, aydınların, akademisyenlerin, yazarların ve TSK mensuplarının, PKK itirafçıların tanıklıklarıyla en ağır cezalara çarptırılmaları oldu. Savcı, yargıç ve hakim görünümündeki cemaat güruhu tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin bu çok değerli vatandaşları teröristlerin şahitliğiyle hapislerde çürütülmeye mahkum edildi.
Osman Yıldırım isimli kadın satıcısı PKK’lı bir pislik ile Şemdin Sakık isimli PKK’lı vatan haini bir terörist mahkemede gizli tanıklık yaparak kendilerinden istenilen ifadeleri verdiler. Danıştay katili Osman Yıldırım bunun karşılığında serbest kaldı ama TSK’nın 26. Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ ömür boyu hapse mahkum edildi. Aynı şekilde İP Genelbaşkanı Doğu PERİNÇEK ve gazeteci Tuncay ÖZKAN da ömür boyu hapse mahkum oldu. Mustafa BALBAY’a verilen 34 yılı aşkın cezada bir şok daha yaşanırken, Mehmet HABERAL’ın beraat kararı sevindirdi.
Sanki yıllardır tartışmaya ve iftiraya doymamış gibi yandaş medya kanalları Tayyip Hükümetini aklamak için her türlü yalakalığa son bir hamleyle sarıldılar. Hele Akşam gazetesinin elemanlarına çok şaşırdım. Gezi Parkı lehine yazı yazdıkları için “arkadaşları” işten atılan Akşam Gazetesi elemanları, var gücüyle nasıl da özel yetkili mahkemeyi ve Tayyip dönemini savunuyorlardı. Kolay değil, sıranın kendilerine geleceği endişesiyle diken üstünde ter döküyorlar aslında. Gezi Parkı olaylarında halk tarafından bolca protesto edilen Haber Türk isimli kanaldan ne umabilirsiniz ki? Uğur Dündar’ın da dediği gibi, bunları yapanlardan artık hepimiz utanıyoruz. Vicdanlarını ve insanlıklarını çoktan yitirmiş insanların, hiç olmazsa bu gün(5 Ağustos) susmalarını ve hepimizi artık bıktıran iğrenç tekerlemelerine bir son vermelerini beklerdik. Ancak yaşanan tüm bu hukuksuzluklara ve adaletsizliklere, önlerine bariyer konmasına karşın SİLİVRİ’de vatanseverlere destek vermeye giden Türk vatandaşları karşı çıkmışlardır.
Bu davada sahte delillerle yargılanan masum insanlara destek vermeye koşan CHP milletvekilleri ve örgütüne, İP yöneticileri ve örgütüne, TGB’ye, ADD mensuplarına, Eğitim-İş sendikasına müteşekkiriz. Doğru dürüst yayın yapan HALK TV ve ULUSAL Kanalı da alkışlamak gerekir. Çoğunluk medyanın AKP Diktasından yıldığı ve sindiği bu dönemde tam bir dik duruş sergilemişlerdir.  AKP’nin maskesi düşürülerek, halkın gerçeği görmesi sağlanmıştır. Kimlerin vatansever, kimlerin bölücü, kimlerin PKK işbirlikçisi oldukları ortaya çıkmıştır.
Bir yılı aşkın bir süredir devam eden “yeni anayasa” çalışmaların püf noktası olan kumpasın dillendirilmesi beni şaşırtmadı. Şayet CHP ve MHP’ye Ergenekon tutukluları yoluyla baskı yapılarak “bölücü anayasa” kabul ettirilirse, bir “genel af” gündeme gelecek ve “sizler Apo’nun çıkmasını onaylayın, bu sayede sizinkiler de çıksın” denilecek. Bu büyük TAKAS’ın olacağı sinyalini birkaç önce cezaevinden MHP milletvekili Engin ALAN vermişti. Ancak “Apo çıkacaksa, biz burada kalmaya razıyız” demişti…
Gezi olaylarıyla inandırıcılığını yitiren ve artık doğru düşünemeyen Tayyip, güya bir yıl önce İlker BAŞBUĞ’u terörist suçuyla yargılayanları “tarih affetmez” demiş. Bu tamamıyla sağ gösterip sol vurmadır. Şayet isteseydi, Hakan FİDAN isimli MİT’çisini kurtardığı gibi, bir gecede İlker BAŞBUĞ’u da kurtarırdı. Esasen gittikçe destek kaybeden Tayyip’i ABD yine yarı yolda bıraktı. ABD’li yetkililer Ergenekon kararlarını çok ağır bulmuşlar; buyurun buradan yakın…
Ancak Tayyip ERDOĞAN bunlarla uğraşmasın. Onun zaten “çapulcularla” uğraşmaktan başını kaşıyacak vakti yok. Bir de şu FAS’a kaçan PALA’lı saldırganı yakalamakla uğraşsın. Palalı saldırgan şayet “türbanlı” bir kıza saldırsaydı, Tayyip onun ümüğünü çoktan sıkardı. Ancak palayla dövülen zavallı genç kızın başında türban yoktu ve Palalı Yaratık mahkeme tarafından serbest bırakılarak Fas’a kaçmasına göz yumuldu. Bir daha da gelmez herhalde. Hatırlarsınız, Başbakan’ın “hayalî bir türbanlı kızın” Beşiktaş sahilindeki gezi protestocularının hışmına uğradığı hikayesi bile günlerce kamuoyunu meşgul etmişti. Olmamış bir olaya bu kadar kızan Başbakan, Palalının saldırısına uğrayan “başı açık kızcağıza” sahip çıkmamış, tek kelime bile etmemişti…
Bu arada Mısır ve ABD’den izin alamayan Başbakan, Gazze’ye bir türlü gidemiyor. Bana kalırsa gitmesin zaten. Esasen bizim daha ciddi problemlerimiz var. Suriye-Türkiye sınırımız kaynıyor. Sınır ötesinden seken mermiler vatandaşlarımızın ölümüne yol açıyor. El-Kaideciler Türkiye’nin Somali Büyükelçiliğine bomba attılar. Bir polisimiz şehit oldu. Ancak bizim sınırdan beslenerek Suriye’ye yollanan El-Kaideciler, PYD ile savaşmaya ve bu arada sivilleri de katletmeye devam ediyorlar. Bu rezalet durum “besle kargayı, oysun gözünü” şeklinde özetlenebilir. Fakat Başbakan için bunun önemi nedir, bilemiyorum. Ha, bu arada sormadan edemeyeceğim: Sınırlarımız tehlikede olduğu için konuşlandırılan PATRİYOT Füzelerine ne olun? Acaba onlar bizi mi, yoksa İsrail’i mi koruyorlar?..