Kar yağdı, Dulkadirli Türkmenleri yine harekete geçti. Kültürel yemeklerini yaparak koru, komşu, eş, dost ortamlarında ata kültürlerini yâd etmeye başladılar. Yine, yerel gazete ve araştırmacalar, yemeğin ismi ve menşei konusunda görüş aktarmaya ve bu Türkmen yemeğinin adının “Arap Aşı, Ara Aşı, Arabaaşı” olduğu yazılarını yazmaya başlarlar.
 

Arap hayranı araştırmacılar, Arap mutfağına özgü yemek diye iddialarda bulunur ve iddialarını desteklemek için Hz. Peygamberimizin böyle bir yemek yediği tezini savunurlarken, kimisi de Ara Aşı, yani yemek aralarında atıştırmalık yenilen bir yemek türü olduğunu iddialarını gündemlerine alır, kimisi de yemeğin ismi ve okunuşu üzerine takılır ve yemeğin ismi ve okunuşunun “arabaşı, arabaaşı” olduğu iddialarında bulunurlar.


Oysa, yukarıda da değinildiği gibi bu yemek Dulkadirli Türkmen mutfağına özgü bir yemektir. Yemeğin aslına uygunu da Dulkadirli Devleti’nin Başkent olarak kullandığı, Bozok Yaylası ve sancak merkezinde kurulmuş Çorum/Boğazkale, Sungurlu, Alaca, Ortaköy yöresi, Yozgat/merkezi, Aydıncık, Sorgun, Çekerek, Yerköy yöresi köylerinde yapılır ve yenilir.


Dulkadirli Türkmen yurtları Kırşehir, Nevşehir, Kırıkkale, Kahramanmaraş, Sivas, Kayseri, Aksaray yöresi ve 18. Yüzyıl tehcirleriyle söz konusu bölgelerden Afyon, Aydın, Eskişehir, Kütahya gibi Batı Anadolu bölgesine gönderilmiş Bozok Türkmenleri tarafından bilinir ve yenilir.


Kışın karlı günlerinde, kanatlı av hayvanları ile yapılan bu yemek kaşıksız yenilemeyecek yemek türlerindendir. Arap ülkelerinde kar yağmaması ve kış olmaması, kanatlı hayvan avcılığının zayıf olması, tarihte kaşık kültürünün bulunmaması, söz konusu yemeğin yüzyıllardan beri Dulkadirli Türkmen yurtlarında yapılıp, yeniliyor ve hakkında deyimler söylenip, hikayeler anlatılıyor olması, bu yemeğin Arap mutfağını özgü olduğu iddialarını çürütüyor ve Dulkadirli Türkmenlerine özgü bir yemek türü olduğunu netleştiriyor.

Bu yemek türü Ara aşı, yani yemek aralarında atıştırma amacıyla yenilen bir yemek türü olamaz; öyle ki, hamur ve bol etle yapılan bu yemeğin besin değeri oldukça yüksektir. Yemeğin akşam saatlerinde yenilmesi, çorbası içerisine konulan etlerin doğranmadan, elle siftinerek büyük lokmalar halinde konulması, lokmalar yutulurken büyük kaşık kullanılması, kaşık içerisine alınmış etler ve hamurun çiğnenilmeden yutulması ve de Araba Aşı ziyafetlerinde ekmek, tatlı, salata, yemek türü başka hiçbir yiyeceğin sofraya konulmaması bu yemeğin Ara aşı, yani yardımcı yemek olmadığını net ifadesidir.


Dulkadirli Türkmen ağız ve aksanları genel Türkçeden çok farklıdır. Örneğin, Akça koyunlu sözcüğü “Ağc(a)oğnü” sesiyle, Yirmi ikinci gün sözcüğü de “Yığirmiikinciuğün” sesiyle, Sarıkaya sözcüğü “Sarağya” sesiyle seslendirilir. Bu bağlamda Araba Aşı yemeğinin “Arabaaşı” sesiyle seslendirilmesi bu ahalinin ağız özelliklerinden, diğer bir anlatımla Türkçeyi kendilerine özgü kullanmalarından kaynaklanır.

Araba Aşı’nın Yapılışı.!
Kışın karlı günlerinde köy odalarında toplanan köylüler, gençlerini ava salarlar. Gençler, köy arazisine dağılırlar; karlama adı verilen bağırma, çağırma, koşuşturma yoluyla kanatlı av hayvanlarını avlaklarından kaldırırlar/uçururlar. Avlağından kalkmış, bir yöne doğru uçmakta olan av hayvanı (örneğin Keklik) karla kaplı beyaz zemin ve doğada avcılar tarafından görülür.


Kekliğin gören avcı diğer avcıya şu dereye, şu tepeye doğru varıyo, şu tarlanın hendeğine düştü, bu bağın kenarındaki çalıların arasına girdi diye bağırıp yer belirterek diğer avcılar haberdar edilir. Kekliğin konduğu bölgede konuşlanmış avcı müdahale eder, yerlerin kar olmasından dolayı aç kalmış, uçuşturmaktan da yorgun, bitkin düşmüş kekliği tutar/yakalar. Bu hareketler tekrar tekrar devam eder, gençler akşam köy odasında düzenlenecek Araba Aşı yeme etkinliğine onlarca kekliği tutarak getirirler.


Gençler avda iken, köy odasında bekleyen erişkinler, Araba Aşı hamurunu yapıp, sinilere (tepsi) dökerek kar üzerinde soğumaya bırakırlar. İyice soğuyunca, siniler üzerinde baklava dilimi gibi keserek lokmalar haline getirerek gençlerin avdan gelmesini beklemeye başlarlar.


Gençler, avdan gelirler, avlarını bırakırlar. Islanmış üstlerini başlarını ocak başında ısıtıp, yorgunluklarını atmaya çalışırlarken, yaşlılar getirilen avların teleklerini yolup, temizliklerini yapar, çay ya da bağ kazanları adı verilen büyük kazanlara koyarak Araba Aşı çorbasını yapmaya koyulurlar.


Diğer pek çok yemekte olduğu gibi Araba Aşı yemeği hamuru ve çorbasını daha iyi yapmada hünerli kişiler vardır. Bu hünerli kişiler tarafından yapılan çorbada bol et, salça, acı pul biberi, koyuluk kıvamını bulması için azıcık kavrulmuş un, tuz, ekşi olarak güz aylarından kurutulmuş dağ eriği kurusu malzemeleri kullanılır.


Çorba pişerken köy odasında tablalar ve yahut siniler (yer sofraları) kurulur. Çorbanın pişmesiyle birlikte tablalar üzerine konulmuş hamur ortasında açılmış bir daire içerisine çorba tası konulur. Odada bulunan yaşlılar, misafir ve gençler durumlarına göre baş tabla, alt tabla olarak tablalara otururlar. Yaşlı bir kişinin yemek duası ve günün önemini belirten kısa konuşmasıyla katılımcılar hep birlikte tabla üzerine ki hamur ve çorbaya, diğer bir anlatımla aynı tabağa kaşıklarını sallarlar.


Söz konusu örnekleme, köy odalarında, tüm köylü ya da mahallenin katıldığı küçük bir tören niteliğinde geçen Araba Aşı yeme etkinliğidir. İnsanlar genel ve geniş katılımlı etkinliklerini böyle yaparlarken, daha küçük sıra geceleri ve aile ortamlarında yapılan Araba Aşı etkinlikleri daha küçük geçer. Bu etkinliklerde kanatlı av hayvanları yerine tavuk, kaz (badı), hindi (culuk) ördek (şibi) gibi evcil hayvanlar da kullanılabilmektedir.


Köy odalarında yapılan Araba Aşı etkinlikleri erkeklere özgü iken, sıra geceleri ve aileler arası yapılan etkinliklere kadın ve erkekler birlikte katılırlar. Sıra düzeni ile yapılan bu etkinlikte aileler geniş misafir odalarını açarlar ve erkekler odanın baş köşesinde oturup, kendi aralarında muhabbetlerini yaparlarken, kadınlar odanın alt köşesinde otururlar ve kendi aralarında muhabbetlerini yaparlar.


Deyimlere, hikayelere, manilere konu olmuş Araba Aşı yemeğinin kendine göre yeme kuralları bulunur. Kaşık önce tepsi içerisinde bulunan hamura sunulur. Hamur alınır ve çorba tasına sokulur, hamur kaşıktan çorba tabağına düşürülmeden kaşık çorba ile doldurulması ve geri çekilip, ağza alınarak hamur çiğnenilmeden yutulması gerekmektedir.

Hamuru düşüren ve ya bol ve iri etli çorbayı çiğnemeye yeltenen kişi cezalandırılır ve bu kusuru işleyen kişi bir daha ki Araba Aşı ziyafetini vermekle cezalandırılır.


Hakkında deyimler söylenip, hikayeler anlatılan bu kültürel geleneğin günümüzde Bozok yaylasında kurulmuş Yozgat ve Çorum şehir, kasaba, köy ahalileri büyükşehirlerde kurdukları dernekleriyle yaşatıp, yaşatıldığı görülür.
 

Araştırmacı Yazar

İsmail UÇAKCI

Ayrıntılı ve kaynak bilgiler için: Orta Anadolu Halk Kültüründe Deyimler ve Hikayeleri adlı kitabımızın 2021 baskısı ve Bozok Yaylasında Kurulmuş Dulkadirli Türkmen şehri Budak-özü (Sungurlu, Boğazkale İlçeleri) kitabımıza bakanız.