Çorum Emek ve Demokrasi Platformu, kentte düzenlenen Çorum Katliamının 39. yıl dönümü etkinliklerinin hiç olmadığı kadar toplumsal bir tabana yayılarak düzenlendiğini kaydederek, bu yılki anma etkinliklerinde Çorum’da ilkler yaşandığını belirtti.

Çorum Emek ve Demokrasi Platformu yayınladığı açıklamada, Çorum Katliamının 39. Yıl dönümü nedeniyle düzenlenen etkinlikleri değerlendirdi.

Katliamının üzerinden 39 yıl geçtikten sonra bu yılda Emek ve Demokrasi bileşenleri olarak katliamı lanetlemek, toplumsal barışı tesis etmek için etkinlikler düzenlendiği belirtilen açıklamada, “Emek ve Demokrasi Platformu bileşenlerin dışında 39 yıl sonra ilk defa ilimizde katliam konusunda açıklama yapan resmi ve sivil kesimler olmuştur. İlk defa bu kentin Belediye Meclis toplantısında; “Çorum Katliamı” ve diğer katliamların tamamı için bir dakikalık saygı duruşu yapılmış ve katliamın bir daha yaşanmaması temennisinde bulunulmuştur. 39 yıl aradan sonra ilk defa tek başına CHP İl Örgütü Çorum Olayları konusunda bir toplantı düzenlemiştir. Ve ilk defa katliamla ilgili yapılan bir toplantıda farklı görüşteki bir milletvekili olan Sayın Adnan Türkoğlu bir konuşma yapmıştır. Söz konusu toplantıda, Belediye Başkan Yardımcısı Av. İsmail Yağbat, Ak Parti İl Yöneticisi Mustafa Gökgöz, Çorum Baro Başkanı Av. Kenan Yaşar’da bir konuşma yaparak toplumsal barış ve kardeşliğin sağlanması gerektiği belirtilmiştir.

Daha sonra; Ak Parti Milletvekili Ahmet Sami Ceylan ve İl Başkanı Av. Yusuf Ahlatçı’ da bir açıklama yapmıştır” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamanın devamında, kutlamalar hakkında şunlar kaydedildi;

“Bu haliyle 2019 yılında Çorum Katliamının anma etkinlikleri hiç olmadığı kadar toplumsal bir tabana yayılmıştır. Toplumsal barış, ancak çatışmanın tarafı olan yada olma potansiyeli taşıyan kesimlerde ki kardeşlik ve barış inancının yüksek olması ile sağlanabilir. Demokrasi ve birlikte yaşam kültürünün olduğu ülkelerde de katliam yada terör saldırıları olmaktadır.

Demokrasinin ve hukukun olduğu ülkelerde devlet erki ve onu yönetenlerin aldığı tutum ile demokrasinin az geliştiği yada olmadığı ülkelerde alınan tutum birbirinden farklıdır.

Örneğin; Avustralya’da ki terör saldırısından sonrası Avustralya Başbakanı Scott Morrison aldığı tutum hepimizin zihninde kalmıştır. Scott Morrison tutumu bizlere örnek olması gereken bir tutumdur.

Tüm bu açıklamaların barış ve kardeşlik için çok önemli olduğuna inanıyoruz. Fakat bu iyi niyete rağmen halen bakış açımız ve dilimizin mağdurların acılarını anlamaktan ve kabul etmekten uzak olduğunu da belirtmek isteriz.

Örneğin; Çorum Katliamına halen “ Çorum Olayları”, “ Sağ- Sol Çatışması” yada “ bir kısım müessir hadiseler” “ çok acılı bir durum” gibi nitelendirmeler aslında katledilen onlarca vatandaşın ve geride kalanların acılarının anlaşılmadığını göstermektedir.

Yada il dışından Çorum Katliamını anmak için gelenlere “ ötekiler” “ dışarıdan gelenler” “ provokatörler” gibi yaklaşılması ise başka bir hatalı tutumdur. Bu anmalara yurtdışından ve il dışından birçok vatandaşın geldiği bir gerçektir. Fakat bu kişilerin çoğunluğunun “ Çorum Katliamında yakınlarını kaybedenler, evini ve yurdunu terk edenler” yani katliamın mağdurları, yada bu kişilerin Alevi Örgütlerin Yöneticileri olduğu unutulmamalıdır. Örneğin babası fırında yakılarak öldüren ve Almanya’ da yaşayan birisi katliam anmasına geldiğinde bunlara Çorum’ da yaşayanlar dışarıdan gelen gözü ile bakmaktadır. Yada “Çorum Katliamı” yerine temmuz ayında yaşanan tüm olaylar, terör olayları gibi muğlak kavramlar kullanılmaktadır.

Daha öncede belirttiğimiz gibi Çorum’da yaşananlar incelendiğinde; saldırıların sistemli bir şekilde başlatıldığı ve devam ettirildiği, özellikle belli görüşte ki ve mezhepte ki insanların bulunduğu mahallelere yönelik saldırıların yapıldığı bilinmektedir. Bu olayların tanığı konumunda ki gazeteci Saygı Öztürk’ ünde 03.07.2019 tarihinde Çorum Devlet Tiyatro Salonunda yapılan toplantıda belirttiği gibi olay sistemli ve iradi bir durumdur. Kaldı ki o dönemin gazetecileri de mahalle haritaları yaparak bu katliama katkı sağlamıştır. O tarihte ki gazete haberlerine bakıldığında nasıl provokatörce bir tutuk takınıldığı görülecektir. İnsanların nasıl yakıldığı, hastanelerde nasıl öldürüldüğü, devlet güçlerinin görevlerini nasıl savsakladıkları belgeleri ile sabittir. TRT’nin cami bombalandı yalanı ile insanların galeyana gelmesini nasıl etki yaptığı bilinen bir gerçektir.

Bu nedenle bu olay birkaç saldırganın yada kendini bilmezin, yada sıradan bir örgütsel yapının işi değildir. Katliamdan önce Çorum’ u ziyaret eden ABD Büyükelçilik görevlilerinin, görevini yapmayan kolluk güçlerinin, TRT’nin de dahil olduğu organize bir yapı ve bu yapının da planlı faaliyeti söz konusudur. Aradan 39 yıl geçmesine rağmen bu güne kadar ABD ajanları ile görüşme yapanlar ne görüştüğünü açıklamamıştır.

1980 yıllarda bu katliam için yapılan soruşturma ve kovuşturmalar göstermelik olarak yapılmıştır. Olaylar birbirinden kopuk, öldürme vakıaları olarak ele alınmıştır. Çoğu dav dosyasında delil olmadığı için beraat kararı verildiği gibi çoğu dosya da zamanaşımına uğratılmıştır. Etkili bir yargılama yapılmamış, adalet yerini bulmamıştır.

Türk Ceza Kanunun 77 Maddesi soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçları düzenlemektedir. Kanun maddesi;

“… Siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak , öldürme yaralama yağma vs. ….suçlarının işlenmesi insanlığa karşı suç oluşturur….” kanun maddesi tam da Çorum’da yaşananları tanımlamaktadır. Bu nedenle Çorum Katliamı insanlığa karşı bir suçtur. İnsanlığı karşı işlenen suçlarda zamanaşımı olmaz. Bu gerekçe ile soruşturmaların yeniden açılmasını ve adaletin yerini gelmesini gerekir.

Çorum’ da yaşanan çatışmalarının örgütlendiği, olayların en ince ayrıntısına kadar planlandığı; halkın bir kesimin galeyana getirildiği ve bunun sonucunda çatışmaların yaşandığı bir gerçektir. Bu konuda yazılan kitaplarda, gazete haberlerinde katliamın yapıldığı gün; sokağa çıkma yasağının nasıl kaldırıldığı, TRT tarafından haberlerin nasıl yapıldığı ortaya çıkarılmıştır.

TOPLUMSAL BARIŞ, TOPLUMSAL BELLEĞİN OLUŞTURULMASI VE ÇALIŞTIRILMASI İLE SAĞLANIR

Halk yaşananlar karşısında sessiz kalmamış ve birlik olmuştur. Birlik olarak bu saldırıların üstesinden gelmiştir. Çorum’ da ne sağ-sol çatışması nede Alevi-Sünni çatışması vardır. Olan belli güçler tarafından örgütlenen bir katliam senaryosunun hayata geçirilmesi ve onlarca insanın hunharca öldürülmesi ve onlarcasının yaralanmasıdır.

1980 yılında doğan çocuklar bu gün 39 yaşındadır. Toplumun çoğunluğu bu olayları bilmemekte ya da sadece anlatılanlardan tek yanlı olarak öğrenmektedir. Öncelikle kullanılan çatışmacı dilin ortadan kaldırılması, toplumun empati yapmasının sağlanması gerekir. Bu nedenle olayların ortaya çıkarılması ve tartışılması gerekir. Slogan içeren ajitatif söylemlerin topluma bir faydası yoktur. Bu kentte yaşayan insanların asla bir birlerine düşmanlığı yoktur, olmamıştır. Farklı inanç ve yaşam tarzları olan birey ve topluluklarız bu farklılığımızı kullanarak bizi düşmanlaştırmak isteyenlere karşı farklılıklarımızı koruyarak karşı koymalıyız.

Uzun yıllardan bu yana belirttiğimiz gibi iki temel talebimiz var. Bunlar

1-Olaylara ilişkin soruşturmalar tekrar açılsın ve adil bir yargılama ile sorumlular tespit edilsin. Olayların gerçek nedenleri tespit edilsin.

2-Yaşanan bu katliamın yeni nesillere doğru anlatılması için bir katliam anıtı dikilmesini talep ediyoruz. Anıt dikilmesi talebimiz aslında toplumun çok değişik kesimlerince de kabul görmektedir. Fakat yapılacak anıtın özellikle toplumsal hafıza ve mağdurların durumu ortaya koyması gerekir.

Çorum kadim yaşam kültürü olan bir kenttir. Sadece Hititler değil, Selçuklu, Osmanlı mirası da özel bir önem taşımaktadır. Çoğumuz Sungurlu’nun 1866’ da belediye olduğunu ve Belediye Başkanı Ermeni asıllı Gregoryan Efendi olduğunu, Saat Kulesine 200-300 metre mesafede bir kilise olduğunu bile bilmez. Tüm bunların bizlerin geçmişi ve geleceğidir.

Emek ve Demokrasi güçleri olarak bizler eşit özgür, demokratik bir ülkede temel hak ve özgürlüklere sahip vatandaş olarak barış içerisinde yaşamak istiyoruz. Barış ve kardeşliğin ise kendiliğinden gelmeyeceğini açıktır. Toplumun tüm kesimlerinin barış ve kardeşlik için 39 yıl sonra ses vermesinin bile ne kadar anlamlı olduğunu biliyoruz. Bu nedenle barış ve kardeşlikten yana düşünen, söz söyleyen, yazı yazan, yürüyen, kaldırımdan izleyerek destek olan, eleştirerek tepki veren tüm yurttaşlarımızı saygı ile selamlıyoruz.”