Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek.
Dağlardan çektirilen kalyonlar çekilecek.
Elde sensin dilde sen, gönüldesin baştasın.
Fatih'in İstanbul’u fethettiği yaştasın.
Yazımı yazmaya başlarken Çorum Belediyesinin mehter takımının çaldığı bu marş inletiyordu evimin hemen karşısında bulunan İmam Hatip Lisesinin Bahçesini. Az anımız yok hani orada. Yoğun talep nedeniyle 600’ün üzerinde sayıya ulaştığı yatılı kısmında, sabah ezanıyla birlikte güne başlayıp, kimi zaman 30 kişiyi bulan ve alt kattan giriş kapısına kadar ulaşan lavabo kuyruklarını hiç unutamıyorum mesela. Saat 07.00 de kahvaltı zilinin çalmasıyla, D bloktan koşarak inenlerin ellerinden düşürdüğü kupaların kırılma sesleri ise amatör bir orkestranın çıkardığı melodiler gibiydi. Akşamları yatmadan önce yatakhaneler arası yapılan bilmem kaçıncı havlu savaşları ise en büyük eğlencemizdi. Hele rahmetli Hacı Ömer Bolat hocamızın nöbetçi olduğu günlerdeki atmosfer bizim için bambaşkaydı.
Sabahları abdesthaneler aşırı yoğun olduğunda, abdestimizi caminin şadırvanında alırdık. Gecenin en soğuk olduğu an gün doğmadan hemen önceki zamandır. Bazı kış günleri, şimdilerde pek rastlamıyoruz ama hani o eski ayazların yaşandığı zamanlarda, suların bile kimi zaman buz tuttuğu dönemlerde, soğuğa aldırış etmeden şadırvanda abdest alışlarımızı hiç unutmuyorum. Sabah namazına gelen cami amcalar “yavrum üşümüyor musunuz” diye sorardı. Bizde “Soğuğun yaktığını burada öğrendik amca” derdik.
                1191 yılının eylül ayında Anadolu İmam Hatip Lisesinin ilk öğrencileri olarak büyük İmam Hatip ailesine katıldık. Kimisi Çorumdan kimisi yurdumuzun farklı illerinden 72 kişi olarak başlamıştık İmam Hatip maceramıza. Bu 72 öğrenci bambaşkaydı. O zaman 72’si Anadolu Lisesi’nde 72’si de Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde olmak üzere okullarını sınavla kazanmış en başarılı 144 öğrencinin içindeydik. Bu durum hem bizim için hem Çorum için ayrı bir gururdu diye düşünüyorum. 
Aradan yıllar geçti. Birileri İmam Hatip’in bu parlak çocuklarının önünü kesmek için çalışmalara başladı. Katsayı diye bir şey çıkardı. Üniversite sınavında tüm soruları çözse bile örneğin tıp fakültesi gibi veya hukuk gibi gözde bölümlere gitme şansını ellerinden aldılar bu parlak çocukların. 1997 yılında önlerine getirilen katsayı engeliyle birlikte gelecek kaygısı nedeniyle etin tırnaktan ayrılma acısına benzer bir acıyla başladı yaprak dökümü. Neticesinde 1999 yılında tek başına sancağı taşıma görevi İbrahim Ethem Demirci kardeşimize kalmıştı. Okulunu tek öğrenci olarak birincilikle bitiren bu kardeşimiz bugün ülkemizin gurur duyduğu büyük sanayici ve üreticilerimizden birisi olarak hayatına devam etmekte.
İşte dün geleneksel keşkek günü programı devam ederken, konuşmacılar İmam Hatipli olmayı anlatırken ben gözlerim dolarak bu çocukları düşünüyordum. İmam Hatip tarihinin belki de en çok acı çeken bu çocuklarını yani bizleri. Peki neredeler şimdi? Acaba kimse hatırlıyor veya soruyor mu bu çocukları? Ellerinden tutan var mı?
Dün keşkek gününde gözlerim devre arkadaşlarımı aradı. Bütün program alanını gezdim ama ne yazık ki bizim dönemden kimseyi göremedim. En azından sancağı tek başına taşıyan kardeşimiz onur konuğu olarak hepimizi temsilen oraya çağrılmalıydı. ‘Kökleri ve ruhu çok derinlerdedir’ diye tarif ettiğimiz ‘İmam Hatip Ruhu’ ifadesinin bir söylemden ibaret olmadığı inancındayım. Bizler nereden geldiğimizi ve ne acılar çektiğimizi asla unutmadık. İmam Hatipli olmanın gururunu her zaman yüreğimizde hissettik. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi mezuniyet töreni konuşmasında "İmam Hatip okullarının ne zor şartlarda kurulduğunu, ne zor şartlarda bugünlere ulaştığını bilecek, bunun sorumluluğuyla hareket edecek ve geleceğe böyle ilerleyeceksiniz. Siz dürüstlükte örnek olacaksınız. Siz, bunun yanında cesur olacaksınız. Siz omurgalı olacaksınız" demişti. Evet öyle olacağız Sayın Başbakanım. Fakat istiyoruz ki yereldeki büyüklerimizde ara sıra bizi hatırlasın “keyfe haluke ya ehi” diye sorsun.
Yazdığımız yazıların takip edildiğini biliyoruz. Daha önce bazı yazılarımızın önemli yerlere ulaştırıldığına dair fısıltılar aldığımız olmuştu. Sayın Başbakanımızın İmam Hatipler konusunda ne kadar hassas olduğunu biliyoruz. Umarım bu yazımızda aynı kanallardan ilgili yerlere ulaştırılır. Umarım Anadolu İmam Hatiplerin en çok acı çeken kuşağının, bizlerin sesleri de bu şekilde duyulmuş olur.
Tekrar görüşünceye dek, hepinize saygılarımı sunarım. Selam ve dua ile…