İki hafta önce Kenya’da bir Türk kızı öldürüldü, 8,5 hamileydi. Nairobi’deki terör saldırısında ölen Elif Yavuz, hayatını Afrika’da ezilen insanların dünyasına adamış, Türk asıllı bir babanın Hollanda’da büyüyen kızıydı. Bazı insanlar için sınır yoktur, ülke sınırları da yoktur, haritalar da…
Kendi vakfında görev yapacak olan Elif Yavuz’la kısa süre önce tanışan Bill Clinton, yaptığı bir konuşma sırasında gözyaşlarına boğuldu. Hollanda’yı da ağlatan Elif Yavuz, günlerce gazete manşetlerinden inmedi. Bu yardımsever, hayatını insanlara yardıma adamış olan genç kız için, ne bizim Başbakan ağladı, ne de bakanları…
Bırakın ağlamasını, son zamanlarda Afrika’da terör kusan El-Kaide terör örgütünü hiçbir devlet yetkilisi kınayamıyor artık. Mısır’lı Rabia’nın ötesi yok onlar için. Sadece Sünniler ve sadece türbanlılar için akıtılan gözyaşları var. Oysa ki Irak’ta her gün bombalar patlıyor: Günde 60, 70 bilemedin 90 kişi ölüyor. Ancak bu ölümler genelde Şii’lerin yaşadıkları bölgelerde oluyor. Ve Mısır ile Suriye’yi kınayan Tayyip’ten ses çıkmıyor Iraklılar için. Onun mezhepsel odaklı dünyasında “Sünniler ile türbanlılar” dışında acı çeken, ölen, haksızlığa uğrayan insanların bir önemi var mı acaba?
Daha geçtiğimiz ay iki Japon turist Türkiye’de tecavüze uğrayıp öldürüldü. Şu olimpiyat mücadelesinin hemen ardından oldu bu olay. O zaman anladım ki Japonya ile aramızda bazı açılardan büyük farklar var. Sabahtan akşama kadar devlet bakanlarımız işi gücü bırakmışlar, Türkiye’de Başbakanın bağırtısının ardından, kadınlara “sezaryeni” yasak edip zorla “normal” doğurtmaya çalışıyorlar!?.
Bu ülkede günde kaç kadının dayak yediğini, boğazlandığını, tecavüze uğradığını söyleyen ve çözüm arayan kaç AKP’li bakan ve milletvekili var? Bir zamanlar var idi: Turan Çömez. Adamcağız Avrupa’ya iltica etti…
Başbakanın “antidemokratik” yollarla dayattığı sözde “demokrasi” paketiyle ilgili kaç AKP’li karşıt görüş bildirebilmiş? Bu adamlar kendi akıllarını kullanabiliyorlar mı? Her konuda kendini uzman ilan eden Tayyip’in laik Cumhuriyeti adım adım yok ettiği şu günlerde, bu korkak milletvekilleri vicdan azabı çekmiyorlar mı?
Geçtiğimiz hafta Maltepe’de Hasan Ferit Gedik isimli bir gencimiz daha öldürüldü. Kentsel dönüşüm, arazi mafyası, uyuşturucu çetesi… Yani ölümlerden ölüm beğendiren adamlar, çetelere karşı yürüyüş yapan gençlere kurşun yağdırdı. Çeteleri bitirdiğini söyleyen hükümet, demek ki yeni çetelerin oluştuğunu görememiş yıllardır. Yazık, ne zaman son bulacak bu masum gençlerin öldürülmesi acaba?.. Bunların derdiyse başka: Demokrasi paketinden Tayyip’in olmazsa olmazı “türban” çıktı yine, iyi mi? Bir de övünerek anlatıyor Andımız’ın kalktığını… Dahası var: Anadilde eğitimi özel okullarda serbest bırakmış, gerisini de sepetlemiş…
Geçenlerde Beşar Esad, HALK TV’ye röportaj vermiş; oldukça sakin görünüyordu. Anlatıyor, Tayyip’in bağnaz olduğunu ve ilişkilerin birden bu noktaya nasıl dönüştüğünü önceden tahmin edemediğini v.s. Edemez tabi, biz bile Türkiye’nin bu hale geleceğini 10 yıl öncesinden asla tahmin edemezdik. Yani laik Cumhuriyetin yok edileceğini, Türkiye topraklarında El-Kaide militanlarının cirit atacağını, sınır kapılarını açmayan hükümetin tehdit edileceğini, Reyhanlı’daki saldırıyı El-Kaide’nin üstleneceğini, Suriye sınırının neredeyse yokmuş gibi dümdüz edileceğini asla önceden düşünemezdik. Çünkü AKP’yi yöneten şey akıl, bilgi ve birikim değil…
Hurafelerle, mezhep siyasetiyle, türban takıntısıyla ve ehil olmayan kişilerce yönetilen devlet kurumları artık laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ve üniter devlet yapısının sonunu getirmiştir. Bu saatten sonra şayet Türkiye önümüzdeki yıl AKP’yi seçim yoluyla def etmezse, parçalanmalar ve geri gidiş hızlanacaktır diye düşünüyorum. Umuyorum bu ülkenin birikimi, ATATÜRK’ün attığı sağlam temelden şaşmayarak, akıl ve bilimin tekrar egemen olmasıyla bu cerahati temizlemeyi bilecektir.
Hiç kimse bir diğerine acısını, üzüntüsünü belli etmekle yarışmamalı elbette. Başbakan Mısır’lı Rabia’ya ağladığı gibi, orta yerde başkasına da ağlamak mecburiyetinde değil. Üstelik ağlamak insanın hangi anda ortaya çıkacağından emin olamadığı bir duygu. Ancak insan ayrımı yaparak ağlamak bir devlet adamına yakışmaz.
 Ayrıca insanlar ağlamadan da üzüntülerini ifade edebilirler, çünkü önemli olan yanlışa karşı durmaktır. Sözgelimi Gezi Parkı’nda ölen gençlerin ailelerini ziyaret eden Kemal Kılıçdaroğlu, hiç olmazsa onların üzüntülerini paylaşarak, başsağlığı diledi. Ancak Başbakan bu ülkenin gençlerini sürekli suçlayarak, onları biber gazına boğdurdu ve ölenleri ağzına bile almadı. Tüm bunların üstüne Mısır’da ölenlere ağlaması hiç de normal gelmiyor bana. Çünkü öncelikle insanlar en yakınındakilere karşı daha çok duyarlıdırlar. Sonrasındaysa insan hayatının hepsi çok değerlidir.
Şiddete uğrayan kadınlar için, palayla saldırıya uğrayan genç kız için, Kenya’da öldürülen Elif için, Gezi Parkı sürecinde ölen gencecik insanlar için söyleyecek sözün ve akıtacak gözyaşın yok ise sana daha ne söylenebilir ki? Müziğin dili yoktur; Eric Clapton’dan ölen oğlu için yazdığı “Tears in Heaven”(Cennette Gözyaşları) isimli şarkıyı dinle, ruhuna iyi gelebilir…