Cumhuriyetimizin kurucusuna,
“Bağımsızlık benim karakterimdir” derdin;
Sen gittikten sadece altı ay sonra bizi Batı’ya bağımlı hale getiren ilk anlaşmalar İngiltere ve Fransa ile gerçekleştirildi. (12 Mayıs 1939, 23 Haziran 1939)
Bugün bile Türkiye üzerindeki emperyalist emellerinden asla vazgeçmeyen, Kürt ayaklanmalarının hemen tümünü kışkırtan, Musul’un elimizden çıkması için her türlü karşıt propagandayı yapan İngiltere ile “ Akdeniz bölgesinde savaşa yol açabilecek bir saldırı halinde, etkin bir biçimde işbirliği yapmayı “kabul ettik…
Bugünkü stratejik ortağımız (!) Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile ilk anlaşmamızı ise 1945 yılında yaptık. Borç verme ve kiralamalarla ilgili bu anlaşmaya attığımız imza sonucunda ABD’ nin haklarını koruma altına aldık… T.C. Hükümeti olarak sağlamakla görevli olduğumuz hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD’ ne temin etme garantisi verdik. (Aynı anlaşma, madde 2)
ABD ile ikinci anlaşmayı 27 Şubat 1946 tarihinde yaptık. Bir “kredi” anlaşması görünümünde olan bu anlaşma ile dünyanın değişik yerlerinde ABD’ nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş savaş artığı malzemelerini satın almayı garanti ettik; neyle? Bize açtığı 10 milyon dolarlık kredi ile… Bu anlaşma ile ABD hem elindeki savaş malzemelerini sattı, hem kredi verip bizi borçlandırdı, hem de bizi kendisine yedek malzeme bağımlısı haline getirdi… Bu anlaşmanın en can alıcı noktalarından birisi ise, satın alınan (!) malzemelerin mülkiyetinin ABD’ de olmasıdır. Türkiye, ABD başkanı gerek görürse bu malzemeleri, parası ödenmiş bile olsa geri vermeyi kabul etmiştir…En üzücü olan ise anlaşmanın yapıldığı tarihte devlet hazinesinde 245 milyon dolarlık altın ve döviz stoğu vardır ve krediye de ihtiyacımız yoktur…
ABD ile yaptığımız anlaşmalar bu kadarla kalmadı. 7 Mayıs 1946 tarihli Borçların Tasfiyesi Anlaşması ve 12 Temmuz 1947 ve 27 Aralık 1949 tarihli Askeri Yardım (!) Anlaşmaları’nın ne anlama geldiğini 1964 Kıbrıs bunalımında yaşadık. Yapılması düşünülen askeri harekâtımız ABD tarafından bu anlaşmanın maddeleri gerekçe gösterilerek engellendi…
27 Aralık 1949 tarihinde imzaladığımız başka anlaşmalar ile eğitimimizi de ABD’ nin denetimine teslim ettik. Anlaşmaya göre Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktı. Söz konusu anlaşmanın 5. Maddesi en dikkat çekici maddelerden birisiydi ve komisyonun kuruluşunu belirlemekteydi; “Komisyon dördü T.C. Vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır ABD’ nin Türkiye’deki diplomatik misyon (görev) şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir.” B u anlaşma tamamen T.C. Hükümeti tarafından finanse edilmiş olup 20 yıl sonra meyvelerini vermiş ve Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere Amerikan eğitimi görmüş, etkilenmiş bir Türk’ün bulunmadığı bakanlık ve KİT hemen hemen kalmamıştır.
Büyük Atatürk, sen gittikten 7 yıl sonra Birleşmiş Milletler’e girdik. 9 yıl donra Dünya bankası, IMF, 14 yıl sonra 1952’ de NATO’ ya girdik. NATO’ya girebilmek için verdiğimiz ödün ise Kore topraklarında bıraktığımız yüzlerce Mehmetçiğin canı ve kanı oldu…
En büyük devrimlerinden olan Tevhidi Tedrisat Kanunu (Eğitimde Birlik), senin naçiz vücudun daha toprak olmadan delindi, Kur’an kursları mahalle aralarında boy göstermeye başladı... İmam Hatip Kursları ve İmam Hatip okulları Lise yerine geçti. Köy Enstitüleri kaldırıldı…
Toprak reformu hayalin ise büyük toprak ağalarına teslim edildi. 1950-1960 döneminde tam bir Batıcı olduk... Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ve Petrol Kanunu’nu çıkardık... Öyle bir Petrol Yasası hazırladık ki “Bu yasa yabancı şirketlerin izni olmadan değiştirilemez “ maddesi hakkında İsmet İnönü “Bu bir kapitülasyon kanunudur” demek zorunda kaldı…
1958 yılında o kadar çok borçlandık ki dış borçlarımızı ödeyemez olduk ve yüzde 320 devalüasyon (kur ayarlaması) yaparak paramızın değerini düşürdük…
Devam edecek…